26 May 2017

Güneşi Zulümle Yakmak

 

Güneş yüzlü kadınları vardır bu coğrafyanın. Su gibi bereketli akarlar ülkenin canında, yağmur gibi yeşertirler zamanı. Erdem Bayazıt merhumun tabiriyle, Kadınlar bilirim ülkeme ait, Yürekleri Akdeniz gibi geniş, soluğu Afrika gibi sıcak, Göğüsleri Çukurova gibi münbit, Dağ gibi otururlar evlerinde, Limanlar gemileri nasıl beklerse, Öyle beklerler erkeklerini Yaslandın mı çınar gibidir onlar sardın mı umut gibi. İşte bu güzelliği kirleten ve bu güneşi ışıksız bırakan zamanlar da vardır. Bosna, Azerbaycan ve Suriye'de son dönemde yaşanan şiddet sarmalının en büyük mağdurları kadınlar ve çocuklar oldu. Savaşın o amansız ateşi içinde en masum yaraları onların aldığı da şüphesizdir. Bu cümleden kadınlar eşlerini, babalarını, kardeşlerini, çocuklarını ve hatta canlarını kaybetmenin yanından ve ondan daha rezilce bir saldırının; tecavüzün mağduru oldular. Onların tertemiz bedenleri üzerinden erkekleri manevi olarak yıldırma, aciz düşürme, pis bir intikam oyunu ve nihayetinde kepazece bir fırsatçılığa dönüşen tecavüzler yaşandı. Yapılan aslında top yekûn bir milletin maneviyatına tecavüzdür, itibarına saldırıdır ve dahi o milletle medeniyet kardeşi olanlara ve neticede insanlık onuruna yapılan bir saldırıdır bu. Bu yüzden işte Bosna, Karabağ, Halep bizim de meselemizdir. Medeniyet ve gönül coğrafyamızı her vuran kasırga kadın bedenlerinde ve ruhlarında onulmaz yaralar açtı ve açıyor. Cenneti anaların ayakları altına seren bir medeniyetin mensupları olmak her biri kardeşimiz, anamız veya evladımız olan bu kadınların acılarını ruhlarımızda duymak ve bunu imkân dâhilinde duyurmayı gerektiriyor. Kadın bedeni her defasında bir intikam, sindirme ve yıldırma aracı haline getirilmek istendi. Namusu için yaşayıp ölmeyi hayat sebebi sayan insanların bu kültürüne acımasızca saldırıldı. Tek ötekisi ve düşmanı zalimler ve tek tarafı mazlumlar olunan bir anlayışla Suriye'den sığınan her kadın ve çocuğa bu manada da bakılmalıdır.  

 

“Bosna'da, Bakira Haseçiç, 1992 Mart ayında kendi evine gelen çetniklerin gözünün önünde liseye giden kızına tecavüz ettiklerini ve onu başından yaraladıklarını ifade ederek, bu travmayı atlatamadan ertesi gün kendisinin de emniyet müdürlüğüne götürüldüğünü ve burada defalarca tecavüze uğradığını, en acısının ise kendisine tecavüz edenler arasında daha önce ailece görüştükleri bir Sırp arkadaşının olduğunu söyledi.” (http://www.radikal.com.tr/turkiye/bosnada-tecavuze-ugrayan-kadinlar-anlatiyor-991875/)

 

1992'de Karabağ'da Ermenilerin katliamı sırasın Hocalı'da yine tecavüzler yaşandı. Ermeniler Türk hamile kadınlarına tecavüz edip karnını hamile olduğu halde taş ile doldurup katil etmişler ve küçük Türk kızlarına tecavüz edip öldürmüşlerdi. Hocalı, bu bakımdan bir yerde tecavüze uğramış gözleri çıkarılmış Fitat Ehedkızı Hasanov ve gözleri ve göğüsleri kesilen Dilara Oruçgızı Nuraliyeva gibilerin trajedisidir.

 

“Halep'te rejim hapishanesinden hamile olarak çıktıktan sonra intihar eden kız hakkında yapılan incelemede kızın hamile olduğu ve hapiste altı farklı kişi tarafından tecavüze uğradığı tespit edildi. Esed rejminin intihar eden kızın, Halep üniversite yakınında Baas partisine ait olan bir binanın yakınında, Esed rejimi ve Şebbihaların üniversiteye girişlerini ispat etmek için video çekerken rejim tarafından yakalandığı açıklandı. Yaklaşık bir yıl Esed rejmi hapishanesinde tutuklu kaldıktan sonra rejim tarafından serbest bırakılan genç kızın dramı ve acısı hiç bitmedi. Hapisten çıktıktan sonra hapiste rejim militanları tarafın tecavüze uğrayan genç kız hamile olduğunu öğrendi. Bu utançla yaşamak istemeyen kız kendini evin üçüncü katında bulunan balkonundan boşluğa bırakarak intihar etti ve karnındaki bebekte kendisi ile birlikte hayatını kaybetti. Bu olay Esed rejim hapishanelerinde yaşanan dramlardan sadece bir tanesi. Esed rejimine yakın kişiler ve Şebbihaların baskısından korkan aile, medyaya herhangi bir açıklama yapmazken, açıklama yaptıkları takdirde kızının sonu gibi bir sonla karşı karşıya kalacaklarını da çok iyi biliyorlar. Kızlara tecavüz ederken 'gelsin Erdoğan sizi kurtarsın' diye bağırdılar. Suriye Türkmenleri'ne mikrofon uzatmayı sürdürüyoruz. Sesini duyurmayan Türkmenler neler yaşadıklarını anlatıyor. Biz Hama'da, Humus'ta ikinci katliamlara sessiz kalamazdık' dediği o günlerde Humus Türkmenlerinden dört Türkmen kıza tecavüz edildi. Bunu yaparlarken 'gelsin sizi Türkiye kurtarsın, Erdoğan kurtarsın' denildi. Bu tür acı olaylar yaşandı.” Osmanlı 1918 yılında Suriye topraklarından çekildiğinde bir parçamız orada kaldı. “İşte o gün bizim yetim kaldığımız gündür“ diyor bir Suriye Türkmeni…”(http://halapturkmen.blogcu.com/suriyeli-turkmen-kizlarina-tecavuz-etmek/20124864)

 

Benzer hikâyelerden onlarcasının var olduğu aşikârdır. Hayatın rutini içinde kaybolan akıl ve vicdanlarımıza bir hatırlatma dileyen bu yazı “bizim doğuda kadın olmanın” bu trajik tarafına dikkat çekerek tarihe bir not düşmek diliyor.  Erkeklerinin maneviyatını kırıp, en zayıf yerden aciz bırakmak adına tecavüze, saldırıya uğrayan analarımız, kardeşlerimiz, bacılarımızın bu can yakan hikâyesi BU ÜLKE'nin nasıl bir kaderin tam merkezinde yer alıp nasıl bir sorumluluğu taşıdığını da bize hatırlatıyor. Türkiye ve Cumhurbaşkanımızın gayreti de “gelsin!” diyen o zalimlere bir dur sesidir. Bosna, Karabağ ve Halep'te ve daha bir sürü yerde kirletilerek suiistimal edilen ve savaş aracı haline getirilen bedenlerin taşıdığı o tertemiz ruhlar bize hayatın emanetidir. Gözyaşlarımızı sessizce içimize akıtırken bu canavarlıkların mazlumlarının yaşadığını anlayamasak bile, zira zalimin cevrini çeken bilir gayrısı içmediği şarabın sarhoşudur; edep bunun gevezesi olmamayı, o acıları ideolojik malzeme yapmamayı emreder, bunların yaşanamaması için elimiz, dilimiz ve ya en azından gönlümüzle çile çekip gayret etmek gerekir. O çaresizliği, acıyı ve imkânsızlığı düşünmek ve yenilerinin olmaması için çabalamak bir insanlık vazifesidir. Coğrafyamızı karıştıran karanlık elin uşakları namahreme de merhametsizce tasallut ettiler ve ediyorlar. Bosna, Azerbaycan, Suriye fark etmiyor saldırılan aynı ve saldıran üniforması değişse de aynı canavar. Güneşi bile zulmüyle yakanlar için karanlık mukadderdir. Ötekisi zalimler olanlar için taraf olunacak olan mazlumlardır.