GÜNÜMÜZ SORUNLARININ KAYNAĞI
İnsan, toplumsal bir canlıdır; yani yaşarken tüm gereksinimlerini tek başına karşılayamadığından hemcinsleriyle bir arada yaşamak zorundadır. Bir arada yaşamanın bazı olmazsa olmaz kuralları vardır. Toplumun yapı taşı bireydir; bireylerin ahlaklı ve sorunsuz olabilmesi aldıkları eğitimle ilintilidir.
Eğitim denilince akla gelen yalnız
okul eğitimi olmamalıdır. Okul, eğitimde üçüncü basamaktır. Çocuk eğitiminde
ilk basamak, temel niteliği taşıyan aile eğitimidir. İkinci olarak çevre ve
arkadaşlardan alınan eğitim gelir. Nasıl ki, bir yapının temeli yoksa ya da
çürükse biz o yapının dayanıklı/ güvenilir olduğunu söyleyemiyorsak; insan
eğitiminin temeli olan aile eğitimi de yerinde, zamanında ve kaliteli olmazsa,
o insana sonra kaliteli eğitim vermeye çalışsak bile temeli çürük yapı gibi
ayakta duramaz ve güvenli olmaz. Üzülerek belirteyim ki toplumumuzda aile
eğitimine gereken önem verilmemekte ya da önemsenmemektedir. Anne, baba olarak
biz işin kolayına kaçıp çocuklarımızın aile eğitimini başımızdan savıyoruz.
Kendimize düşeni yapmadan bütün sorumluluğu okul eğitimine atıyoruz. Çocuk
istenmeyen bir davranışta bulunduğu zaman, veli olarak hemen okulu ve öğretmeni
suçluyoruz. ”Sütten çıkmış ak kaşık!” gibi üzerimize toz kondurmayıp
başkalarını suçlamaya başlıyoruz. Başkasını suçlamak dünyanın en rahat işidir.
“Ağaç yaşken eğilir.” sözü, eğitimin
zamanı ile ilgilidir. Bir fidanı, istediğimiz yöne eğip bükebilir, istediğimiz
biçime getirebiliriz; ancak bu fidan büyüyüp kocaman bir ağaç olunca, onu ne
bükebilir ne istediğimiz biçime getirebiliriz. Çok zorlarsak kırılır! İnsanı da
küçükken eğitirsek, büyüyünce topluma yararlı bir birey haline gelir.
Örnek insan, Allah’ın Resulü,
insanlığın yol göstericisi Hz. Muhammed (sav): “Çocuk yedi yaşına gelince,
ona namazı öğretiniz!” buyurur. Buradaki “namaz”, eğitimi temsil
etmektedir. Çünkü namaz hem biçim yönüyle hem bilgi yönüyle eğitimsel bir
eylemdir. Bu nedenle Rehber’imiz (sav), eğitimin ailede ve küçükken başlaması gerektiğine
dikkatimizi çekmektedir.
Yaşam reçetemiz Kerim Kitab’ımız ise: “Hani, Lokmân oğluna öğüt vererek şöyle demişti:
"Yavrum! Allah'a ortak koşma! Çünkü ortak koşmak elbette büyük bir
zulümdür. " (13)
(Lokmân
öğütlerine şöyle devam etti:) "Yavrum! Şüphesiz yapılan iş bir hardal
tanesi ağırlığında olsa ve bir kayanın içinde, yahut göklerde ya da yerin
içinde bile olsa, Allah onu çıkarır getirir. Çünkü Allah en gizli şeyleri
bilendir, (herşeyden) hakkıyla haberdar olandır."(16)
"Yavrum!
Namazı dosdoğru kıl. İyiliği emret. Kötülükten alıkoy. Başına gelen musibetlere
karşı sabırlı ol. Çünkü bunlar kesin olarak emredilmiş işlerdendir."(17)
"Küçümseyerek
surat asıp insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Çünkü
Allah hiçbir kibirleneni, övüngeni sevmez." (18)
"Yürüyüşünde
tabii ol. Sesini alçalt. Çünkü seslerin en çirkini herhalde eşeklerin sesidir!”
buyruklarıyla bize yol
göstermektedir. (Diyanet
İşleri Başkanlığı)
Aile eğitimi, çocuğumuza, doğruyu,
yanlışı, paylaşmayı, başkalarına maddi veya manevi zarar vermemeyi, saygı ve
sevgi göstermeyi öğretmemizdir. Büyük bireyler olarak yaptığımız her konuşma,
davranış ve tutumumuzla da küçüklere örnek oluyoruz. Söz gelimi, anne, baba
küfürlü, kaba, saygısızca konuşuyorsa; hırsızlığı normal görüyorsa, başkalarına
şiddet uyguluyorsa, erkek karısını; kadın da kocasını dövüyorsa ya da hakaret
ediyorsa veya haksızlık yapıyorsa; çocuk büyüyünce bunların aynısını yapar.
Böylece, farkında olalım veya olmayalım; olumlu ya da olumsuz; çocuğumuzu gelecek
için eğitmiş oluyoruz. Şunu unutmayalım ki
büyükler, çocuklar için ayna ve rol modeldirler. Eskilerin; “Üzüm, üzüme
baka baka kararır!” ya da “Kır atın ya huyundan ya suyundan!” sözleri eğitimi işaret etmektedir.
Günümüzde toplumsal sorunlardan çok
şikayetçiysek -ki her gün medyada bunları fazlasıyla duyuyor, görüyor ve
izleyip “ah, vah!” ediyoruz- bunun birinci nedeni biz büyükleriz. Yolda kalmış
bir yaşlının elinden tutup onu istediği yere kadar götürüp yardım etmek eğitim
olduğu gibi; aynı yaşlıyı görünce gülüp geçmek, hatta tenha bir yerdeyse
elindeki ve cebindekileri almak da çocuk için özenilecek ve örnek alınacak;
ömür boyu unutamayacağı; en kötüsü de taklit edeceği bir eğitimdir. İlki olumlu
eğitimse ikincisi olumsuz eğitimdir.
Geçen gün marketteydim. Küçük bir
çocuk annesinin yanında ikide bir elini sağa sola atarak marketin öteberisini alıyordu. Annesi de:
“Oğlum, yapma, alma, henüz para vermedik. Satın alalım, sana vereceğim!”
diyordu. Ben de içimden: ”Ne güzel, Allah razı olsun, kadın çocuğu ne güzel
eğitiyor.” dedim. O anda yanımızda bulunan başka bir bayan: “Bir şey olmaz,
çocuktur, alsın!” demez mi? O anda öğretmenliğim tuttu ve dayanamadım:
“Hanımefendi, siz çocuğun eğitimine engel oluyorsunuz, şimdiden gereken eğitimi
çocuğa vermezsek; ileride bu kötü alışkanlığı bu çocuktan uzaklaştırmak mümkün
olmaz.” dedim.
Sözün özü, bugün toplumda gördüğümüz,
midemizi bulandıran ya da içimizi sızlatan, bize dudak ısırtan sorunlardan
kurtulmak istiyorsak -ki istediğimizi her platformda dile getiriyoruz- birinci
basamakta anne, baba olarak aile eğitimine çok ama çok önem vermeliyiz; ikinci
basamak olarak çevre ve arkadaş seçiminde, doktorun verdiği ilacı kullanırken
gösterdiğimiz titizlikten daha fazla titizlik göstermeliyiz. Üçüncü basamakta hem
devlet olarak hem devletle beraber veli olarak okul eğitiminde gereken
titizliği gösterip deyim yerindeyse varımızı yoğumuzu vererek çocuklarımızı
eğitmeliyiz. Bugün biz şunu yapıyoruz: ”Saldım çayıra, Mevlam kayıra!” Ya da: ”Eti benim, kemiği senin!” deyip her
şeyi okula bırakıp işin içinden çıkıyor ve sorumluluğumuzu yerine getirdiğimizi
sanıyoruz.
Eğitim giderlerinde ne bireysel ne
devlet olarak cimrilik yapamayız. Eğitim giderlerinde cimrilik yaparsak,
çocuklarımızın yetişmesinde de cimrilik yapmış oluruz. Ancak çocuklarımızın
eğitiminde yaptığımız cimrilik bize toplumsal sorunlar olarak geri döner. Bu
nedenle eğitim giderlerinde cimrilik yapma gibi bir lüksümüz olamaz!
Ülkeler, sanayide, turizmde,
savunmada, üretimde, ekonomide çok iyi bir durumda olsalar bile; eğitimde
geride iseler, felaketler yaklaşmaktadır demektir.
“Yarın, bugün rahatlarına kıyabilenlerindir.” (Cenap Şahabettin) Bugün rahatımıza kıyıp özveride bulunmazsak; gelecekte şikayetçi olacağımız sorunlardan kurtulup rahat edemeyiz/huzurlu olamayız.