13 Aralık 2016

Günümüzün medreseleri üniversiteler değildir

Önceki yazımızda medreselerin Peygamber Efendimiz'in (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) başlattığı güçlü bir eğitim uygulaması olduğundan bahsederek, Cumhuriyetin ilk yıllarında, Tevhid-i Tedrisat kanunu bünyesinde bir genelge ile, ülkemizde resmi olarak kapatılmalarına kadar olan sürecin bir özetini çıkarmıştık.

Medreseleri sadece bir eğitim merkezi olarak değil, aynı zamanda İslam medeniyetinin kalbi kadar önemli,  muhafaza ve gelişim merkezleri olarak düşünmek gerekir.

Ancak ne yazık ki günümüzde medrese denince akla kerpiç ve toz yığınları içinde illegal binalar gelmektedir. Aklımıza gelen bu görüntülerin Hollywood tarafından bilinçaltımıza yüklendiğini söylemek gerekir.

Bugün bazı Afrika ülkelerinde, Afganistan-Pakistan-Hindistan gibi güney Asya ülkelerinde halkın büyük kıymet verdiği ancak sahipsiz kalmış, fiziki ve ilmi gelişime muhtaç, on binlerce medrese vardır. Bu medreseler batı merkezli propaganda kaynaklarının bilinçaltımıza işlediği şekilde terör yuvaları değil, tam aksine merhametli kişilerce fedakârca yaşatılmaya çalışılan ekseri terör mağduru yetimlerin barındığı eğitim yuvalarıdır. (TRT yapımı “Buna Değer” belgeselini izlemenizi tavsiye ederim)

Medreselerin değerini ve gücünü bizler henüz anlayamamış olsak da, orta doğuyu kan gölüne çeviren kanlı Şia örgütlerinin destekçisi İran, kendi Şia medreselerine büyük önem vermektedir. Tahrana iki saat mesafede ki Kum şehrini medreselerle donatmıştır. Şehirde 40 bin civarı medrese talebesi ortalama 10 sene kadar süren eğitime tabi tutulmaktadır. Böylece İran, yetiştirdiği mollalar sayesinde, kendi bozuk fikirlerini başta İslam coğrafyası olmak üzere geniş bir bölgede başarılı denebilecek şekilde yayabilmektedir.

Çok büyük kaynaklarla yoğun bir gayret göstermelerine karşın, ülkemizde istedikleri sonucun çok altında kalarak başarısız olmuşlardır. Bu başarısızlıklarının sebebi ise, ne devletin nede Müslüman aydınların dudak bükerek pek konuşmak istemedikleri, Tillo Medreseleri gibi yüzlerce doğu medresesi ve yine medrese geleneği koruyan birkaç İslami cemaatin beş, on medreseyle gerçekleştirdiği fikri müdafaa çalışmalarıdır.

Camilerde İmam Efendilerin sık sık yaptıkları “Allah'ım bize de ümmetin kurtuluşu için çok çalışmayı nasip eyle…” duasına cemaatlerde ihlasla “Âmin” derler.

Kastedilen çalışma, işyerlerinde günde 10 saati geçmiş olan dünyalık çalışma olmasa gerektir.

Müslümanların her alanda çalışması ve başarılı olması gerekiyor. Bu doğru. Ancak yapılan ve yapılacak bütün çalışmaların boşa gitmemesi için İslam dışı fikir ve usullerden arınmış Kurani ve Muhammedi yöntemler izlenmelidir.

Çok önemli bir ayrıntıda Fetö gibi, Şia gibi tehlikeli yapılara da, ancak güçlü medreseler kurmakla engel olunabilir.

Fetö nün bulaştırdığı bir fikir hastalığı olan “günümüzün medreseleri üniversitelerdir” düşüncesi ise onlarca senemizi daha heba edecek tehlikeli bir fikirdir.

Üniversite ile medrese aynı şey değildir.

Çünkü:

Medrese, İslam Medeniyetinin orta ve daha ziyade yüksek eğitim kurumudur.

Kökleri Ashabı Suffa'dır, Peygamber Efendimizin (S.A.V.)usulü ve sünnetidir.

Üniversite ise Avrupa'da 11. y.y. da oluşmaya başlamış, batı medeniyetinin seküler yüksek eğitim kurumudur.

Medreselerde verilen icazet, medreselerin korunması ve gelişmesi içindir. Sahiplerine toplum içinde dünyevi bir ayrıcalık sahibi yapmaz/yapmamalıdır.

Üniversiteler ise sisteme hizmet edecek ayrıcalıklı ve toplumsal üst sınıf oluşturur. Bu sınıfı da dünyalık ayrıcalıklarla daha fazla tüketim olanaklarıyla korur. Ayrıca bu üst sınıf farkında olarak veya olmayarak kurgulandığı şekilde, topluma tüketime dayalı “ideal” yaşam tarzını empoze eder.

Medreseler, tebliğ içidir. İslamiyet'in her alanda gelişmesi içidir. Kuran ve sünnet kaynaklıdır.

Üniversiteler ise para ve maddiyat için ilmi çalışmalar yapar. Sekülerdir. Menfaat ve tüketim odaklı bilgi ve bu yönde adaletsiz bir medeniyetin gelişimi içindir.

Medreseler hayatın her alanında rehberlik yapacak önderleri yetiştirir. İslam toplumunun lokomotifidir.

Üniversiteler ise, neslimize kendi değerlerini benimseterek, batı kültürünün gönüllü müdafilerini devşirir. Üniversite yıllarına kadar imam hatiplerde, Kuran hatta hafızlık kurslarında yetişmiş gençlerin neredeyse yüzde doksanı 4 senelik bir üniversite hayatının sonunda, farz ibadetlerini bile yitirmiş, birçok fikri yaralar almış şekilde mezun olmaktadır. Belki çok azı büyük çilelerle kendini koruyabilmekteyse de verilen fire çok çok büyüktür.

Bu ayrımları anladığımızda medreselerle üniversiteler arasında ki farkı anlamakla kalmayız. İmam hatiplerin, ilahiyat fakültelerinin de medreselerin yerine asla geçemeyeceği gerçeğiyle yüzleşiriz. Çünkü imam hatip ve ilahiyat fakülteleri de batı medeniyetinin kurumları olan okul ve üniversite metodolojisi ve felsefesi ile kirlenmişleridir.

Sadece ahlak, ibadet sınırları içersin de bir İslam algısı ile batının zihnimize ve gönlümüze bulaştırdığı demokrasi, sekülerizm, hazza dayalı özgürlük düşüncesi ve İlahi olana muhalif insan kaynaklı yaşam kurallarına dayanarak İslam medeniyetini asla kuramayız.

Pekâlâ, kabul etmek gerekir ki, günümüz medreseleri de gelişmeye muhtaçtır.

Az sözle çok şey akla getireceğini umduğum bir fikirle kelimelerime son vermek istiyorum.

Devletin ve ümmetin desteklemesiyle güçlü medreseler kurulmalı, ancak temel medrese eğitiminden sonra medreseler de branşlara ayrılmalıdır.

Örneğin:

Ziraat ve Fıtri Tarım Medreseleri,

Edebiyat ve İrşad Medreseleri,

Nebevi ve Geleneksel Holistik Tıp Medreseleri,

Şehircilik, Mimari ve Güzel Sanatlar Medreseleri,

Kadılık, Yüksek Fıkıh ve Ticari Hüküm Medreseleri,

Osmanlıdaki Enderun, Birun gibi üst düzey yönetimsel medreseler,

İnşaAllah atılacak kararlı adımlarla 5-10 sene içerisinde büyük ve güzel değişimler yaşanmaya başlanacaktır.