06 Ekim 2021

​'Gurbet dindiremediğimiz bir sızıdır'

Millet olarak İçimiz dışımız gurbet bizim. Remzi Oğuz Arık “Gurbet, gâliba bizim Orta Asya’dan gelirken edindiğimiz ve henüz dindiremediğimiz bir sızıdır” diyor. Gurbeti yaşamak ve gurbetin hikâyesini yazmak zor bir san’at. Gurbetin hikâyesinde neler yok ki? Ayrılıktır, muhacirliktir bunun adı. Askere giden evlâttır, gurbete giden gelindir, maişet sebebiyle gurbette çalışan dost ve akrabadır, siyaseten öz vatanından sürülenlerdir.

 

TÜRKÜSÜ, ŞİİRİ, HİKÂYESİ GURBET OLAN MİLLETİZ

Edebiyatımızın baş mevzularından biri de gurbettir. Şarkı, türkü, ağıt, şiir ve ilâhîlerimiz gurbetin birer taşıyıcısıdır. Şairlerin büyük atası Fuzûlî’nin “Musammet Gazeli” insana bahşedilen ifade sınırlarını aşıp kelimelerin sûretini geçerek yazılmış bir baştan bir başa mânevî gurbetin en derin, en yakıcı manzumesidir. Edebiyatımız bir baştanbaşa gurbet hikâyeleriyle doludur. Âşık Garip, Kerem ile Aslı gibi ağır gurbet hâllerinin işlendiği hikâyeleri çokça okurdu ve dinlerdi ceddimiz. Leylâ ile Mecnûn hikâyesi önce maddî gurbeti, sonra ilâhî aşkın yaşandığı derûnun derûnu bir gurbeti dile getirir.

Muhteşem çağlarımızda şairlerimiz hem maddî, hem mânevî gurbetin duygularını dile getiren firaknâmeler yazmışlar. Şairlerimizin firâk dediği gurbetin yakıcı hâlleridir. Firak-ı yâr, Firak- vatan, Firak-ı dost, Nâr-ı Firak gibi sözler edebiyatımızın birer motifleridir. Bu sebeptendir ki gurbet duygumuzu manzumlaştıran şiirleri okuyup hüzünlenen milletiz biz.

Hangi millet de var, gönlünü bal ve tuzla, yâni sıla ve gurbetle yaşatan? Gurbete çıkıp hayli zaman sıladan uzak kalmak nasıl bir hâldir? Düşünün ki, evlâdınız yahut bir yakınınız mecburî bir gurbete çıkmıştır. Allah’ın her gecesi hüzün gecesidir artık. Gökte bulut olsa sizin hasret dolu yüreğiniz nemlenir önce ve gurbetteki ciğerpâreniz aklınıza düşer. O vakit bir gurbet türküsü yüreğinizi yakıp kavurmaz mı? “Ayrılık hasretlik kâr etti cana / seher yeli sultanımdan bir haber…”

Ehl-i irfanın, “kâmil insan ara sıra gurbete çıkmalı, gurbet çilesini çekip pişmeli” öğüdüne uyup gönüllü gurbete çıkan bir gurbetçinin yangın yerine dönmüş duyguları nasıldır acaba? “Gurbet elde yâdellerin derdini / Çekeyim de eğleneyim bir zaman / Yaralı sineme bal ile tuzu / Ekeyim de eğleneyim bir zaman.”

 

GURBET VE HASRET BİRBİRİNE HASIM DEĞİLDİR

Gurbetin karşılığı hasrettir. Gurbet ve hasret, Müslüman insanın dünyaya geldiği andan itibaren iç âleminde taşıdığı mânevî hususiyetlerindendir. Kültürümüzde gurbet ve hasret birbirine hasım değildir. İnsan yaratılırken gurbet ve hasret hassalarını beraberinde getirir ve bu duyguları ölünceye kadar taşır. İnsanın yüreğinde hiç eksilmeyen bir hâldir. Dünyevî da olsa, manevî de olsa gurbet ve sıla arasında hasret rabıtası vardır. Gurbetten hasrete uzanan bâzı hallerde kısa, bâzı hallerde uzun yollar vardır. Bu yolun has sanatları olan şiir ve mûsikîde gurbet duygusu çokça işlenir. Ruhlar arasında, ilimler arasında, kalpler arasında gurbet var olduğuna göre hayatımızın her safhasında gurbet bizimle var olacaktır.

 

GURBET ÇİLESİ ÇEKMEYEN VAR MI?

Gurbet çilesini adam gibi çekip nasihat eden bir ehli irfanın gurbet üstüne dediklerini yine bir türkümüzden öğrenebiliyoruz: “Bilemezsin elbet gurbet adını / Dolanı dolanı dağlar aşmada / Seçemezsin iyi günde dostunu / Kara gün görmeyip dara düşmeden / Gurbet bende ben gurbette yanarım / Sılamı özledim nasıl dönerim.”  

Gençliğimizde çoğumuz “Gurbet içimde bir ok / her şey bana yabancı” şarkısını dinlemişizdir de, gurbet arabeski yüzünden sokaklarda az sabahlamamışızdır. Ne çok üzülürüz, geçimlerini sağlamak ve mesleklerini devam ettirmek için gurbet ellerde ömür tüketenlere. Bayramda, cenazede, düğünde gurbette olanların hâli nicedir! Dualarımız arasında sıla-i rahim arzusuyla yanıp tutuşanlara da yer verilmeli.

 

MODERNİZM VE DİJİTAL DÜNYA GURBET DUYGUSUNU ÖLDÜRDÜ

“Gurbet, adamı terbiye eder” demekte bir atasözümüz. Ham olan gurbette pişer, olgunlaşır. Gurbet perişanlığı görmeyen, yurdunun, yuvasının kıymetini bilebilir mi? Kırgız romancı Cengiz Aytmatov’un, hayat hikâyesini anlattığı bir röportajda gurbet hakkında söyledikleri, vatan, aile ve sıla derdiyle yanıp tutuşanlar için çok anlamlıdır: “Eskiden ata babalarımız, gurbete giderken bir avuç vatan toprağını beline bağlarlarmış. Toprak çeksin diye. Taze gelinler, kocalarına ekmeğin ucundan ısırtırlarmış, kalan ekmeği de saklarlarmış, ekmek çeksin diye.”

Rûhu ve millî şuuru olmayan dijital teknolojinin, modernizmin ve “küresel” dünyanın teslim aldığı insan için Aytmatov’un söylediklerinin bir anlamı var mıdır? Gurbet ve hasret duygusu kalp ve dimağından silinen modern dünyanın insanı için bu sözlerin bir mânasının olmaması ne kadar ürkütücü.

 

AH, GURBET! KİMLERİN YÜREĞİNDE ÇOK EĞLEŞİRSİN?

Hâsıl-ı kelâm; insan-ı kâmillerin sözüyle söyleyelim: Her insan gurbeti yaşamalıdır. Gurbeti tatmayan, hasreti bilmez. Gurbetsiz insan nasıl bir insandır? Dostlarınızın içinde gurbet sızısı çekenler var mıdır? Diline ve yüreğine bakarsanız anlarsınız. Âh gurbet! Kimlerin yüreğinde çok eğleşirsin?

 

(ilbeyali@hotmail.com)