04 Ekim 2022

Hacı Bayrâm-ı Velî'nin dil şehrine vardım yeniden yapıldım

Öyle kirli ve inançsız bir zamandayız ki insan güzel fıtratından soyuluyor ve aşağıların aşağısı bir varlık şekline doğru evriliyor. İnsanın en ulvî hususiyeti olan dil, kalb, yürek ve derûn kelimelerinin karşılığı olan gönül, irfanî mânâda şehir yok olmakta… Çok söylenen bir söz:  İnsan şehri yapar, şehir de insanı yapar. Şehir kalbin aynasıdır. Modernizmin işgaline uğrayan şehirlerimiz kalbimize ayna olmaktan çıkalı çok oldu. Vahşî ve îmansız modernizm gönül şehirlerimizi de vurup talan ediyor.

İnsanın eşref fıtratını paçavraya çeviren, kalbini ve îmanını taşlaştıran Allahsız modernizmin ifsadından ve inançsız şehirlerinden kurtulmak istiyorsak, bir velînin şehrine, yâni gönül dergâhına varıp yeniden yapılmalıyız. Bozulmuş ve kemâlatını kaybetmiş kalbimizin yeniden yapılması için bir mürşidin inşa ettiği şehirde ikamet etmenin vakti geldi.

Gideceğimiz dil, yâni gönül şehri çok. Yûnus Emre, Mevlânâ, Fuzûlî gibi dil şehrinin ulularının dergâhında kalbimizi imar ettikten sonra bu kez de Hacı Bayrâm-ı Velî’nin dil şehrinde kalbimizi imar etmeliyiz.

BU ŞEHRE “BİLMEK”, “BULMAK”, “OLMAK” İÇİN GİDİLİR 

Velî zatın “Ben dahî bile yapıldım” dediği bu şehirde insan nasıl yapılır? Bu şehir nasıl bir şehirdir? Prof. Dr. Ethem Cebecioğlu’nun “Hacı Bayram Veli” (Kültür Bakanlığı Yayınları) adlı kitabından tahsil ettiğim bilgilere göre hem müderris hem mutasavvıf olan Hacı Bayrâm-ı Velî kalplerin tamiri, yâni insanın yapılması için kendi dil şehrini inşa etmiş. Bu şehir din diliyle örülmüş ve inşa olmuş. Velî zatın dil, yâni gönül şehrinde yaşamak üç esasa dayanır: “Bilmek”, “bulmak”, “olmak.” Kendini bilip Rabbine ulaşmak; nefisle savaşarak Allah’ı bulmak; bir mürşidin rehberliğinde seyr u sülük etmek, yâni yola girmek ve yol tamamlanınca olmak…

“NÂGEHÂN OL ŞÂRA VARDIM /OL ŞÂRI YAPILIR GÖRDÜM”

“Çalabım bir şâr yaratmış  iki cihân âresinde / Bakıcak dîdâr görünür ol şârın kenâresinde /Nâgehân ol şâra vardım ol şârı yapılır gördüm / Ben dahî bile yapıldım taş ü toprak âresinde / Ol şârdan oklar atılır gelir ciğere batılır / Ârifler sözü satılır ol şârın bazâresinde…”

Şerhinden, yâni açıklamasından anladığım kadarıyla, velî zatın “İlâhî Taksim” adlı şiirinde yer alan bu mısralarında nefsin ve kalbin temizlenmesinde seyr ü sülûka, yâni bir mürşide bağlanmanın, bir yola girmenin usûl ve âdâbı anlatılıyor. Şârdan yani şehirden maksat insanın kalbidir, gönlüdür. Kalb, Beytullah, yâni Allah’ın evi Kâbe’dir. Velî zat bir hâlden bir hâle geçtiğini, kalbin “iki cihân arasında” olduğunu, insanın maddî ve mânevî, ulvî ve süflî yönlerine işaret ediyor.Ansızın o gönül denilen şehre vardığını, o şehri yapılır gördüğünü, kendisinin de o taş ve toprak arasında yapıldığını aanlatmaktadır.

Yola girme tâlimini şeyhi Somuncu Baba nam Şeyh Hamîd-i Velî’nin dergâhında yapan velî zat “Nâgehân ol şâra vardım / ol şârı yapılır gördüm / Ben dahî bile yapıldım / tâş u toprak arasında” mısralarıyla kemâlata ulaştığını, kalbinin imarının tamamlandığını, gönül şehrinde muhabbet, marifet ve hakikat meyvelerinden tattığını, ilâhî sırlara vâkıf olduğunu anlatıyor. (a.g.e., s.42)                                                                                                                                                                            ŞÂR ŞEHİRDİR, ŞEHİR GÖNÜLDÜR                                                                                                      Tasavvuf dilinde gönlün şehre benzetildiğini irfanımıza âşina olanlar bilirler.“Şâr” şehir demektir. Medeniyetin merkezi olan “şâr” insan bedenin merkezi olan gönüle benzetilir. Velî zatın “şehir” den kastı “Ol şâr dediğüm gönüldür” mısraında ifade ettiği üzere gönüldür, kalbdir. Taş ile insanın kalbinde bulunan menfîliği ve sertliği, toprakla yumuşaklığı ve iyiliği ifade edilmektedir. Maddî şehrin inşası için taşlar ne kadar önemliyse, gönül şehrinin inşası ve imarı için de tövbe, zikir, tefekkür tevekkül, sabır, şükür ve ibadet de o kadar önemlidir.Maddî şehir nasıl imar ediliyorsa, gönül şehri de yeniden imar edilip yapılmalıdır. Allah’a muhabbet duymak, Allah’ın tecellilerini müşâhede etmek, yâni görmek ve Allah’ı sıfat ve isimleriyle tanımak bilgisi olan mârifet gibi hâller gönül denilen şehirde tahsil edilir ve yaşanır.(a.g.e., s.42)                                                                                                                       GÖNÜL ŞEHRİNİN İNŞASINDA MÜRİD OLMAK                                                                  “Şâkirdleri taş yonarlar yonup üstâda sunarlar / Çalabın ismin anarlar ol taşın her pâresinde” mısralarıyla, maddî şehrin inşasında taşları yontup ustasına veren ve yontukları her taş parçasında Allah’ı zikreden işçiler gibi, gönül şehrinin inşasında çalışan müridlerin her hâllerini mürşidlerine haber verdiklerini ve her taş parçasında Allah’ı zikrettiklerini anlatmaktadır. (a.g.e., s. 43)                                                                                                                                            Gönül şehrinin sıkıntılı halleri de vardır. Nefsimizle imtihan ediliriz. Bu şehirde mânevî ıstıraplara, belâlara tahammülümüz ölçüldükten sonra kemâlata ulaşılır. Şerhinden anladığım kadarıyla “Ol şârdan oklar atılur / gelür ciğere batılur / Ârifler sözi satılur / ol şârın bâzâresinde” mısralarıyla, gönül şehrinde kolayca ikamet etmenin, çilesini çekmeden semeresini görmenin mümkün olmadığı ve kalbimizin yeniden yapıldığı “ol şâr” dan, yâni gönül şehrinden atılan okların gelip ciğerimize saplanmasıyla ilâhî aşk yolunda çekilen çilelere sabrımızın denendiği anlatılıyor. (a.g.e., s.43)                                                                                           Yûnus Emre hazretlerinin “Gör nice taşlar atılır / Dost için başlar tutulur / Gelir gönüle batılır / Hâlimize haldaş gelir” dediği gibi, dostun, yâni İlâhî Sevgili’nin ulvî nimetlerini sevip kabul ettiğimiz kadar, O’ndan gelen dert ve belâlara da rıza göstermek lâzım.                      “SEN SENİ BİL” DİYEN VELÎNİN GÖNÜL ŞEHRİNDE YAPILIP GELELİM     Hacı Bayrâm-ı Velî’nin dil şehrinde yeniden yapılmak isteyenler “İlâhî Zikir” adlı şiirindeki “Bilmek istersen seni / Cân içre ara cânı / Geç cânından bul anı / Sen seni bil sen seni…” mısralarını gönlüne ve dimağına çokça çekmelidirler. Kalplerin ve îmanın her gün zedelendiği barbar ve kalpsiz dünyada “Çalab” ın, yâni Allah’ın adının sürekli zikredildiği, kalbin dünyevî kirlerden arındığı gönül şehrine kim gitmek istemez?                                                     Modern dünyanın ifsadına daha fazla kapılmadan “Sen seni bil sen seni” diyen Velî zatın gönül şehrinde bir an önce yapılıp gelelim. (ilbeyali@hotmail.com)