Hakikate uymak yerine hayata uymak
Hakikat ve hayat arasında bir tutarlılık olsaydı, bir seçim yapmak zorunda
kalmazdık. Ne yazık ki yaşadığımız hayat ile hayatı düzenleyen hakikat arasında
derin uçurumlar var. İnsanları yutan, öğüten ve yok eden uçurumlar. Ve gün
geçtikçe birbirine yabancılaşan ve zıtlaşan iki kavram artık; hakikat ile
hayat.
Hakikat ile kastım; Allah’ın kâinata bir
intizam vermek için, nizamı-ı alem için koyduğu kurallardır. Bu kurallar İslamiyet ile birlikte
sosyal hayatı, ticareti, beşerî ilişkileri, eğitimi kısacası hayatın tamamını
tanzim etti. Yaşam bu kuralları referans alarak inşa edildi. Yaşamın merkezinde,
insanların kendileri ve diğer insanlarla ilişkilerinde bu kurallar geçerliydi.
Sanayi devrimiyle birlikte dünyanın güç merkezi doğudan batıya kaydı.
Ölçü ve nizam batılı devletler ve güç odakları tarafından belirlenmeye
başlandı. Bunun dünya toplumlarına yansıması; daha çok tüketen, daha bireysel ve
yalnız, hazlarını merkeze alarak yaşayan, sömürgeleştirilmiş yeni bir insan ve
toplum tasavvuru meydana getirdi. Kitle iletişim araçlarıyla bu yayılım
beynelmilel bir hal aldı.
Hakikat ile kastım, Allah’ın insanlar
için koyduğu kurallar bütünü demiştim. İnsanlar için, çünkü hayvanların ve
bitkilerin bu kuralları aşma ve değiştirme olanağı zaten yok. Bu kurallar
aracılığıyla yaşamımızı düzenlememizi istedi, yaşamın sahibi. Peygamberler ve
kutsal kitaplar göndererek insanlara uyarı ve ikazlarda bulundu. Haddi aşmayın,
haksızlık etmeyin, zulmetmeyin, aldanmayın, ders ve ibret alın dedi. Lakin
insan hep aldandı, dahi cennette de…
Dünyayı saran makine gürültüsü ve pas kokusu tüm duyularımızı adeta
kör etmiş vaziyette. Bir yanda sonsuz
saadeti vadeden hakikat diğer yanda anlık zevkler ve menfaatlerle insanı
ayartan hayat. Bu uyumsuzluğu şu dizelerle ifade eder İsmet Özel;
“Tutun ve yüzleştirin hayatları
Biri kör batakların çırpınışında kutsal
Biri serkeş ama oldukça da haklı.
Ölümler
Ölümlere ulanmakta ustadır
Hayatsa bir başka hayata karşı.”
Bu ikilemi, merhum Necip Fazıl; “Bir
hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu” diyerek ifade eder. Evet hayat; bir
başka hayata, asıl olan, sonsuz hayata pusu kurmuş durumda. Ve biz ilk insandan
beri mütemadiyen aldanan kişiyiz. Aldanıyoruz, pişman oluyoruz ve sonra yine
aldanıyoruz. Ve bu döngü, toplanma gününe dek sürüp gidecek.
Hayata baktığımda haz ve şehvetin, güç ve zorbalığın, zulüm ve
haksızlığın egemen olduğunu görüyorum. Ve hayata uyduğumuzda takdirde korkarım
ki ahiretimizi de kaybedeceğiz. Rabbimiz şu ayetiyle bizi uyarıyor; “İnsanların kendi elleriyle yapıp
ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu; böylece Allah -dönüş
yapsınlar diye- işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor (Rûm Suresi- 41.
Ayet).”
Evet kendi ellerimizle yaptıklarımız yüzünden havada, karada, denizde,
ailede, okulda, toplumda yani hayatın her alanında düzeni bozduk. Bir yanımız
ıstırap içerisinde feryat figan ederken bir yanımız şen kahkahalarla sarhoş. Bu
ikilemler içerisinde bizi kurtaracak bir devaya da talip değiliz. Çünkü hasta
olduğumuzun fevkinde değiliz. Oysa iyileşme hastalığı kabul etmekle ve tedaviyle
mümkün olabilir.
Vesselam…