10 Eylül 2021

​HAKKINDAKİ İDAM KARARINI ONAYLAYAN ŞEYH

Değerli Okuyucu, aleyhinde verilen idam kararını onaylayan bir şeyh vardı tarihte. O, Hicrî 760, Milâdî 1359 yılında dünyaya geldi. Babasının dizi dibinde ilköğrenimini yaptıktan sonra, tahsil hayatına Bursa, Konya, Şam, Bağdat ve Kudüs’te devam etti. Devrinin en önemli ve en bilge adamlarının öğrencisi oldu. Hadis, fıkıh, kelâm, tefsir, gibi dinî ilimlerin yanında mantık, felsefe ve astronomi de okudu. Kudüs'teki o meşhur veba salgınının can aldığı yıllarda Mescid-i Aksâ’da İbnü’l-Askalânî gibi önemli bir hocadan hadis dersleri aldı.

Tıpkı göçmen kuşlara benziyordu o; bir ilim merkezinden diğerine uçuyordu; Kudüs’ten sonra Kahire’ye geçti. Orada sabaha kadar süren ilmî bir toplantıya katıldı ve dikkatleri üzerine çekti. Zaman içinde Mübârek Şah’ın gözde bir öğrencisi oldu; ondan da, mantık ve felsefe gibi aklî ilimleri tahsil etti.

Mübârek Şah’ın öğrencisi olmakla kalmadı.1383 yılında onunla birlikte Mekke’ye gitti ve hac ibadetini eda eyledi. O günlerin zor şartlarında Medine’ye geldi, genç bir hacı olarak Ravza’yı ziyaret edip gözyaşı döktükten sonra, “Ana gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz!” diye methedilen şehre döndü.

 

Câzibe Hatunla Dünya Evi

Bağdat’ta da bir güneş gibi dikkatleri üzerine çekti ve bir gün Sultan Berkuk’tan bir davetiye aldı. Bu davetin maksadı, sultanın oğlu Ferec’e hayat koçluğu yapmaktı. Tam üç yıl süren bu görevi sırasında Sultan Berkuk’un, sarayda düzenlediği bütün ilmî sohbetlerde dikkatleri üzerinde toplayan biri oldu. Ve bu ilgi onun, sarayda yetişen Câzibe hanımla evlenmesine kapı araladı.

 

O ve Tasavvuf

Tahsil hayatı boyunca tasavvufa karşı hiç ilgi duymamıştı, hatta tasavvuf karşıtı görüşlere sahipti. Ama evlilik, onun tasavvufa karşı olan tavrını yumuşattı, çünkü bu sahada şeyh olan bir bacanağı vardı. Bir süre sonra bacanağı Ahlatlı Şeyh Hüseyin’e intisap etti. Zaman içinde çilesini doldurdu ve müritlikten şeyhliğe terfi etti.

Sürekli olarak ilmi toplantılara katılan, fikirleriyle dikkat çeken ilginç bir şeyhti o. Nitekim Tebriz’de de Timur’un otağında İranlı âlimlerle yaptığı tartışmaların galibi hep o oluyordu. Cevval ve parlak bir zekâ sahibi olan bu adam, Timur’un da dikkatini çekmiş, takdirini kazanmış, hatta kızını onunla evlendirmeyi düşünmüş ve bu düşüncesini açıkça ona söylemişti.

 

Mütekait Değil, Müteharrik Adam

Evet, bu Şeyh, kesinlikle yerinde durmayan ve sürekli hareket hâlinde olan bir şeyhti. Konya’ya geldi, orada da büyük bir ilgi gördü, ama o, bu ilgiye iltifat etmedi, Tire’ye geldi. Burada isyan hareketinin ileri gelenlerinden olan Börklüce Mustafa ile tanıştı ve sonra da bir davet üzerine Tire’den, Sakız adasına geçti. Orada, adanın ihtida eden (Müslüman olan)  yöneticisini de müritleri arasına kattı.

Sonra Kütahya’ya geçti ve burada da meşhur Torlak Kemal ile tanıştı. Bursa ve Aydın ziyaretlerinden sonra Edirne’ye döndü.

 

Bir Süre Münzevi Bir Hayat

Şeyhimiz, Edirne’ye döndükten sonra münzevi bir hayat yaşamayı tercih etmişti. Ama bu hayat tarzı pek uzun sürmedi, çünkü o dönemde şehzadeler mücadelesi başlamış ve Şeyh efendi de bu mücadelede taraf olmuştu. Bu taraf olmanın meyvesini görmüştü. Zira, Edirne, Yıldırım Bayezid’in oğlu Musa Çelebi’nin hâkimiyeti altına girmiş (1411) ve şeyh efendimiz de kazaskerliğe atanmıştı.

Dünya bu, bin bir çeşit hâli var, gün geldi kazaskerimiz mağlup oldu ve ailesiyle birlikte İznik şehrine sürgün edildi. Aç sefil bir hayat yaşamasın diye de kendisine 1000 akçe maaş bağlandı.

Şeyh, bir süre İznik’te kaldıktan sonra bir gün buradan gizlice ayrıldı, Kastamonu’ya geldi ve Sinop Limanı’ndan bir gemiyle Rumeli yakasına geçti. Önce Zağra’ya, oradan da Silistre ve Dobruca’ya şeref verdi. İkametgâh olarak ise Deliorman’ı tercih etti.

 

Şeyh, Siyasetin Odak Noktasında

Münzevi bir hayat, onun fıtratına uymadı. Şehzadelerin birbiriyle olan mücadelesinde o da taraf oldu ve müridlerinden Börklüce Mustafa, Torlak Kemal gibi ihtilâlci adamlarını ülkenin her tarafına göndererek bu kavganın içine soktu. Soktu sokmasına amma şeyh ve bütün adamları ülkenin her tarafında Çelebi Sultan Mehmed’in askerlerine mağlup oldu. Ve Şeyh de, Serez’de bulunan padişahın huzuruna getirildi.

Padişah, onun değerli bir din âlimi olduğunu ve siyasi hareketinin de bir yönüyle dinî nitelik taşıdığını göz önüne alarak, “Buyruğumdur, kellesi vurula!” emrini vermedi. Bunun aksine, şeyhin yargılanması için ilim adamlarından bir heyet kurulmasını emretti.

Bu heyet oluşturuldu. Üyeler tarafından, şeyhin bütün faaliyetleri bir bir incelendikten sonra, görüşlerinin dinî hükümlerle bağdaşmadığına, faaliyetlerinin devlete karşı isyan sayıldığına, malının ve ailesinin korunması kaydıyla kendisinin idam edilmesine karar verildi. Rivayete göre, Şeyhe bu karar bildirildiğinde kendisi de bu kararı onayladı.

Ve Miladi takvim 1420 yılını gösterirken o, bu karar gereğince Serez’de idam edildi ve burada defnedildi.

 

Şeyhin İlmî Kariyeri

Uzmanlar, onun İslâmî ilimlerden bilhassa fıkıh ve tasavvufta parlak bir isim olduğunu hatta müçtehit derecesinde güçlü bir âlim olduğunu söylerler.

Ama o, bir yandan siyasî faaliyetleri, bir yandan tasavvufî ve felsefî görüşleriyle daha çok dikkat çekmiştir.

O, tasavvufî keşfin, ancak Allah’a yönelmek, kalbi arındırmak ve peygamberlerin yolundan gitmekle gerçekleşebileceğini söylemiştir.

Müritleri tarafından kerametleri de olduğu söylenen Şeyh, vahdet-i vücut anlayışına sahip bir mutasavvıftır.

Bu anlayış gereği, uzmanların zayıf bir hadis olarak bile görmedikleri “Ben gizli bir hazine idim; bilinmek istedim ve bilineyim diye halkı yarattım!” sözünü  şeyhimiz şöyle yorumlar: “Yaratma O’nun zuhûrundan başka bir şey değildir. Gerçek varlık Hakk’ın varlığından ibarettir.”

Vâridât adlı eserinde, cennet- cehennem, melek- şeytan, ölümden sonra yeniden diriliş konularında da, devrin kelamcılarından farklı düşünceler ileri sürmüştür. Meselâ, şu cümle ona aittir: “Öyle bir zaman gelir ki, insan türünden hiç kimse kalmaz; sonra topraktan anasız ve babasız yeni bir insan doğar ve o nesillerle devam eder” (Vâridât, s. 73).

 

Ne Dediler?

Aziz Mahmud Hüdâyî gibi bazı şeyhler onu tekfir ederken aynı ekolden gelen bazıları da, zamanının çoğunu riyâzet ve mücâhedeye ayırması sebebiyle onu överler ve bir deha olarak görürler. Bazıları da, onun gösteriş ve alışkanlıklara dayanan ilim ve ibadetinin “İblis’in taati” gibi bencillik ve böbürlenmesine sebep olduğunu söylerler.

Eserlerinde açıkça beyan edilmemesine rağmen “El-iştirâk fî emvâl ve’n-nisâ” kuralı, şeyhe mal edilmiştir. Yani Şeyh, özel mülkiyete karşı olmakla, ayrıca kadın erkek bir arada sazlı içkili âyinler düzenlemeye cevaz vermekle ve İbâhîliği savunmakla suçlanmıştır. “

Bazıları da Şeyhi savunmuşlardır. Meselâ, Taşköprizâde, onun mâsumiyetine inandığı için “...yakalandı ve haksız yere öldürüldü” ifadesini kullanmıştır. Bursalı Mehmed Tâhir de, şeyhe yöneltilen ithamların Vâridât’ı iyi anlayamamaktan kaynaklandığını söylemiştir. Gölpınarlı da, şeyhi Şiîlikle itham edenlere: “Hiçbir ilgisi yoktur!” cevabını vermiştir.

Şeyhin müritlerinden bir kısmı, daha sonraları, “Bedreddin Ocağı” diye bir akım oluşturmuşlar ve bu ocağa mensup olanlar Bedreddin’in ölmediğine, günün birinde tekrar gelerek âlemi nizama koyacağına inanmışlardır.

 

Kimdi ve Nereliydi Bu Şeyh?

Bir zamanlar ülkemiz gençliği sağcılar- solcular diye gruplara ayrılmıştı. İşte böyle bir dönemde o şeyh, solcularımızın PÎR edindiği bir adam olmuştu.

Bazı kaynaklarda onun adı “Şeyh Bedreddin Simavî” olarak yazıyor; Simavî, yani Simavlı Şeyh Badreddin.  Ama bazı kaynaklarda da “Simavna kadısının oğlu” şeklinde yazıyor.  

Bu konuda araştırmaları olan Orhan Şaik Gökyay, “onun babası kadı falan değil; gazi (savaşçı) idi. Zaten doğduğu tarihlerde sözü edilen mekân küçük bir köydü, kadı falan da yoktu orada” diye bahseder Şeyhten.

Gazeteci ve araştırmacı Alaattin Gürırmak’ın bir makalesinde, Şeyhimizin Simavnavî değil; Simavî olduğu  özetle şöyle ifade edilir:

Şeyh Bedreddin'in doğum yerleri tam 4 tanedir...Biri de Kütahya’nın Simav'ıdır. Simav’ın Şeyh Bedreddin ile ilgili izleri şöyledir. 1-Şeyh Bedreddin Cami,2- Şeyh Bedreddin Bağları. 3-Şeyh Bedreddin Sübyan mektebi. 4-Şeyh Bedrettin Cadde ve sokağı,5-Şeyh Bedrettin merası, 6- Şeyh Bedreddin arsası.

Doğum tarihi 1358 yılı olan Şeyhin, bu tarihte Yunanistan sınırlarında yer alan ve Edirne'ye 20 kilometre uzaklıktaki Simavna köyü, şeyhin doğum yeri olamaz. Çünkü Edirne'nin fethi 1362 yılıdır. Ayrıca Osmanlı'nın, o tarihlerde 35 Hanesi Müslüman, 17 Hanesi Hıristiyan olan 52 hanelik böylesi küçük bir yerleşim merkezine kadı falan ataması da mümkün değildir...

Oysa aynı tarihte Simav, Türk sınırları içinde ve o yıllara göre büyükçe bir nüfusu sahiptir... Şeyh Bedreddin’in Simavnakadısıoğlu olarak bir unvanı varsa,  Simav doğumlu olduğuna işaret eden SİMAVÎ vasfı da vardır.

 

Şeyhin Eserleri

1. Leṭâʾifü’l-işârât. Fıkıh alanında yazdığı ilk eserdir. Bu eser, onun fıkhî meselelere vukufunu ve müçtehid derecesinde bir hukukçu olduğunu göstermesi bakımından büyük önem taşır.

2. Câmiʿu’l-fuṣûleyn. Müellifin Edirne’de kazaskerliğe tayin edildikten sonra telif ettiği, kazâ ve mahkemeyle ilgili konuların ağırlıkta olduğu muamelâta dair bir fıkıh kitabıdır.

3. Vâridât. Müellifin, felsefî, tasavvufî, kelâmî ve diğer fikrî konuları içeren en önemli eseridir. Şeyh, bu eserdeki düşüncelerinden dolayı da yoğun tartışmalara yol açmıştır.

 

Velhasıl

Özet olarak anlatmaya çalıştığımız bu şeyhin sevenleri, 500 sene sonra onun kemiklerini İstanbul’a taşıdılar. Şöyle ki, 1924 yılında Türkiye ile Yunanistan arasında bir nüfus mübadelesi yapıldı. Ve bu sırada Türkiye’ye gelen göçmenlerden bazıları, şeyhin kemiklerini de İstanbul’a getirdiler ve çeşitli yerlerde muhafaza ettiler. Nihayet bu kemikler,1961 yılında Sultan Mahmud’un Divanyolu’ndaki türbesinde bulunan hazîreye defnedildi.  Ayrıca Simav’da olduğu gibi Bursa’da da onun adını taşıyan sokak ve mescit, Edirne’de bir zâviye, Konya’da da bir mescid mevcuttur.

Evet, böyle bir Şeyh vardı tarihte. Hatasıyla sevabıyla bu dünyadan göçüp gitti. Biz de, ölenlerimizi hayırla yadetmek kuralına uyarak “Allah ona rahmet eylesin” diyoruz. Vesselam.

NOT: Bu makale TDV İslâm Ansiklopedisi kaynak alınarak hazırlanmıştır.