09 Haziran 2022

Hayalimizdeki ve Hayatımızdaki Çocuklarımız

Birbirinden farklı gerekçelerle olsa da pek çok insan için önemli bir yaşam amacıdır, “çocuklarının olması”. Fıtratımızın bir sonucu olarak, varoluşsal bir gerekçeyle, belki psikolojik bir yakınlık ve bağ arayışıyla ya da daha mutlu olacağımız varsayımıyla çocuklarımızın olmasını isteriz. İnsanların evlenme isteğinin altında yatan en güçlü motivasyonlardan da biridir bu istek.

 

“Hayalimizdeki çocuk” metaforu, uzun süredir üzerinde düşündüğüm bir mevzu aslında. Okumaların, gözlemlerin, görüşmelerin ve deneyimlerin bir sonucu olduğunu da söyleyebilirim. Tüm bunların sonucu olarak herkesin zihninde, çocuklarına dair oluşturduğu bir “ideal çocuk profili” olduğunu düşünüyorum. Bunu Carl Rogers’ın “ideal benlik” ve “gerçek benlik” görüşüne de benzetebiliriz aslında.

 

Her insanın zihninde bir çocuğunun veya çocuklarının var olduğunu düşünüyorum. Bu çocuğun kişilik özellikleri, davranış özellikleri, beğeni ve ilgileri, yetenekleri hatta fiziksel özellikleri dahi belli. Zihnimizdeki bu çocuğu besler, büyütür ve yetiştiririz. Ve bir gün gerçek çocuklarımız olur. Hayatımızdaki, evimizdeki, gözümüzün önündeki çocuklarımız. Sonra, hayalimizdeki ve hayatımızdaki çocuklar arasında kıyasıya bir rekabet ve çekişme başlar.

 

Hayatımızdaki çocuklarımızı, hayalimizdeki çocuklarımızla kıyaslar bazen de yarıştırırız. Hayatımızdaki çocuklarımızı, hayalimizdeki çocukların kalıbına sokmaya, onlara benzetmeye, onlar gibi düşünmeye ve onlar gibi davranmaya zorlarız. Hayatımızdaki çocukları bu kalıba sokmaya çalışırken çoğunlukla onları örseler, kırar ve incitiriz. Hayatımızdaki çocuklarımız bazen bu kalıbın içinde kaybolup giderken bazen de bu kalıba sığmaz, kalıbın dışına taşarlar.

 

Haylimizdeki çocuklarımız, yaşamları boyunca referansları olur hayatımızdaki çocuklarımızın. Hayalimizdeki çocukları adeta bir ölçü aleti gibi tutarız hayatımızdaki çocuklarımızın üzerine. Bazen uzun, bazen kısa, bazen kilolu bazen zayıf, bazen zeki bazen yetersiz kalırlar hayatımızdaki çocuklarımız. Bazılarımız bir türlü kabullenemeyiz hayatımızdaki çocuklarımızı ve yaşamımız boyunca sürecek, kazananın olmayacağı bir çekişmenin fitilini ateşleriz.

 

Ebeveyn çocuk ilişkisinin bozan ve sağlıksız aile iletişiminde sıklıkla görülen eleştirme, kıyaslama, etiketleme ve eleştirme davranışlarının altında da çoğunlukla “hayalimizdeki çocuklar” metaforu yatar. Daha önce yazdığım “komşunun çocuğu” yazısında belirtiğim gibi bazı ebeveynler işi biraz daha büyütür ve çocuklarını başka çocuklarla da kıyaslamaya başlarlar.

 

Sürekli eleştirilen, etiketlenen, kabul görmeyen ve takdir edilmeyen bir çocukta zamanla değersizlik hissi oluşur ve sevilmediğini düşünmeye başlar. Kendini ebeveynlerine kapatarak yakınlık ve sevgi ihtiyacını başka kaynaklardan temin etmeye çalışır ki bu çoğunlukla çıkmaz bir sokağa girmek gibidir. Ve sonuçları her iki taraf içinde pek iç açıcı olmaz.

 

Ebeveynler olarak çocuklarımızı kabul etmek, onlara sevgi ve anlayışla yaklaşmak, bilgi, sabır ve merhametle olumlu özellikler kazandırmaya çalışmak en doğru yol. Ebeveynlik de bu yüzden var zaten. Yani bizim merhametimize, anlayışımıza ve rehberliğimize muhtaç yavrularımızı, azgın dalgalarla dolu bu dünya denizinde sahil-i selamete çıkarmak.

 

Unutmamak gerekir ki, biz çocuklarımızın sahibi değil, emanetçisiyiz. Onların, bizim ve tüm varlıklar aleminin sahibi Allah’tır. Bilinçli ve duyarlı ebeveynler olmak için çaba sarf edelim, çocuklarımızı hakkıyla yetiştirmek için gayret edelim ve Allah’ın yardımını dileyelim. Bu dünya bahçesinde bırakabileceğimiz en güzel eser bilgili ve donanımlı, milli ve manevi değerlere sahip, kendisi ve insanlar için faydalı işler yapan, evlatlarımız olacaktır.

 

Hakkıyla yaşanmamış bir çocukluğun telafisi mümkün değildir…

 

Vesselam…