02 Kasım 2015

Hayırlı olsun

Vatana, millete, ümmete…

Ak Partili 'ye, CHP 'liye, MHP 'liye, HDP 'liye…

Oy veren vermeyen herkese HAYIRLI OLSUN seçim sonucu…

Seçim sonucunu öğrenmeden yazmak durumunda kalınca, hayır dilemekten başka yazacak şey bulamıyor insan…

Zaten yapmamız gereken de o.

Hayatımızın her alanında, “hoşumuza gitmese bile”, “biz bilmeyiz Rabbimiz bilir” teslimiyetiyle hayırlı olanı istemeliyiz rabbimizden.

Biz hayır istediğimiz halde başımıza bir musibet gelirse de hem sabretmeyi hem mücadele etmeyi bilmeliyiz.

Tıpkı Suriyeliler gibi.

Sözü uzatmadan Avrupa hayaliyle yollara düşen bir Suriyeli kardeşimize bırakıyorum bugünkü köşemi.

Su toplayan ayaklarıyla Edirne'ye yürüyen, Macaristan sınırında itilip kakılan, ölümle onlarca kez burun buruna gelen, çocuğunun kıyıya vuran cesedini kucaklamak zorunda kalan milyonlarca kader ortağına bakın nasıl tercüman oluyor.

“Bir varoluş mücadelesi benimki, adım adım ilerlediğim…

Sonunda huzurlu bir hayat umduğum…

Çocuklarımın bombalarla değil mutfaktan gelen seslerle uyanacağı…

Sabah gittiğim işimde helal rızkımı kazanıp akşamları ailemin yanına geri döneceğim…

Kızıma çikolata, oğluma istediği hikâye kitabını götürecek paramın olduğu,

Eşimin yüzüne bakarken çaresizlik hissetmeyeceğim bir hayat…

Sizin günlük yaşamınızdan ne bir fazla, ne bir eksik…

İşte bu yüzden yollardayım.

Oğlumun ekmeğini eline aldığını görmek, kızımı gelin etmek için…

Size minnettarım, en zorlu anımızda yanımızdaydınız.

Bombalar üzerimize yağmur olup yağarken “Ensar” oldunuz bize.

Karnımızı doyurdunuz, çadır kentler kurdunuz.

Çok teşekkür ederim, bu iyiliğinizi ömrüm boyunca unutmayacağım ama kamplarda sonu belli olmayan bekleyişten, mesleğimden uzak kalmaktan, kariyer hayalimin parmaklarımın arasından kum gibi akıp gittiğini görmekten, çocuklarımın geleceğine dair değil plan yapmak, hayal bile kuramamaktan yoruldum.

Çok şey mi istiyorum?

Herkes gibi bir hayat sadece…

Herkes gibi alnımın teriyle geçindireceğim bir yuva.

Başkalarının verdiği yardımlarla değil, kendi kendime ayakta durabilmek.

İtilip kakılan bir yurtsuz değil, dünyanın her yerinde serbest dolaşım hakkı bulunan birinci sınıf vatandaş olmak istiyorum.

Ne acıdır ki kendilerini demokrasinin beşiği sayan ülkeler, bu son derece insanî isteğimizi, bir terör eylemi gibi algılıyor.

Neden? Müslüman olduğum için mi? Adımız Ahmed, Muhammed, Fatıma olduğu için mi?

Sizin ölüleriniz bile çok kıymetli, onları şık giysiler ve süslü tabutlarla defnediyorsunuz. Bizim canımız neden kıymetsiz peki?

Sizi anlamakta güçlük çekiyorum bayım. Yine de başka çarem yok. İnsanca bir hayat için yürümeye kararlıyım. Bütün yolları, kapıları, sınırları kapatsanız da beni yolumdan çeviremeyeceksiniz.

Takacağınız çelmelere, atacağınız tekmelere, yüzümüze sıkacağınız biber gazlarına aldırmadan ilerleyeceğiz.

Bebeklerimizin cesetleri kıyıya vursa da, gaz bombalarınız nefesimizi kesse de, jiletli tel örgüleriniz bedenimizi şerha şerha yaralasa da “umut” en büyük dayanağımız olacak bu zorlu yolculukta.

Zaten umudumuzdan başka ne kaldı ki elimizde?