Hazla Başlayan ve Hızla Tükenen İlişkiler
Güzelliğin on para etmez, bu bendeki aşk olmasa...
Aşık Veysel
bu dizeleriyle anlatmıştı, suretin değil ruhun ve muhabbetin insanı
güzelleştirdiğini, sevdirdiğini. Atilla İlhan ise “Ne kadınlar sevdim zaten yoktular” derken uzaktan da
sevebilmenin olabilirliğini kanıtlamıştı.
Hangimiz
sevmedik?
Sevdik ve sevildik...
Gecenin karanlığında yazılar yazdık evlerin duvarlarına. Söylemeye utandığımız
sözleri, kireçle boyanmış duvarlara emanet ettik. Gizliden, uzaktan ama zarar
vermeden, kırmadan, incitmeden sevdik. Ve bağrımızda taşıdık yıllar boyu sevgimizi.
Peki ya
şimdi!
İnsanın
kabının muteber olduğu ve suretin sevildiği post modern toplumlarda sevgiler ve
ilişkiler ne kadar sahici? Ne kadar kalıcı?
İnsan
sevilmeyi, beğenilmeyi, ilgi görmeyi, ait olmayı ve saygı duyulmayı istiyor. Bu
gayet normal ve fizyolojik ihtiyaçlarımızın sonucu. Hepimizin buna hakkı var.
Fakat bu ihtiyaçlar doğru biçimde karşılanmadığında problemler ve tehlikeler
ortaya çıkmaktadır.
İnsanlar, medya
ortamlarında dayatılan güzellik kalıplarının içine girmek ve ideal görünüme
sahip olmak için servetlerini harcıyor, sağlıklarını riske atıyorlar. Medya
ortamlarında dayatılan bu güzellik algısının kurbanı olan genç kızlar kendi
fiziksel görünümlerini yetersiz buluyor, olumlu benlik algılarını kaybediyor
hatta depresyona giriyorlar (Sherlock & Wagstaff, 2019). Bunun bir
yansıması olarak estetik cerrahisi en ihtişamlı devrini yaşıyor. Burun
estetiği, göz altı çukurlarını düzeltme, elmacık kemiklerini belirginleştirme,
dudak estetiği, kaş gerdirme diye uzuyor liste.
Sürekli yükselen
evlenme yaşı, artan boşanma oranları, kadınlara yönelen şiddet ve kadın
cinayetleri, tek bireyden oluşan aile sayısındaki artış ve diğer bazı
istatistikler, beşerî ilişkilerimizin giderek kötüleştiğini ve insani
ilişkilerimizde bir güven bunalımı yaşandığını göstermektedir.
Bu olumsuz
durumun bireyin kendisi ile ilgili olan ve kendisi dışındaki faktörlerle ilgili
olan nedenleri var fakat başka bir noktaya değinmek istiyorum. Giderek
yaygınlaşan bir ilişki biçimi olarak hedonist (Haz odaklı) ilişki. Hedonist (Haz odaklı) ilişki biçimi
sürdürülebilir ve kalıcı bir ilişki değildir. İnsanları ve toplumları tıbben ve
ruhen çürütmekte, beşeri münasebetleri zehirlemekte ve yok etmektedir. Üstelik
bu şekilde sadece hazların tatmini maksadıyla diğer insanlarla yakınlık kurmak
inancımıza ve kültürümüze uygun değildir.
Gerçek bir
iyi oluş için, insanın fizyolojik ve psikososyal ihtiyaçlarının karşılanması
kadar manevi ihtiyaçlarının da karşılanması gerekir. İnsan ancak, kendini
değerli ve güvende hissettiği, huzur bulduğu, saygı gördüğü bir ortamda,
gerçekten mutlu olabilir. Sadece hazların tatmini ve suretin güzelliği üzerine
kurulan, maddi çıkarların ve beklentilerin esas olduğu bir ilişki insana sadece
elem ve hüzün verir.
Hedonist bir
yaşam ve ilişki biçiminin egemen olduğu batı toplumlarında bugün, sosyal ve
psikolojik sorunlara çözüm aranmaktadır. İnsanlarda giderek yaygınlaşan
güvensizlik, beraberinde yalnızlığı, bencilliği ve bireyselliği getirmektedir. Neredeyse
her iki evlilikten biri boşanma ile sonuçlanmakta, çok sayıda çocuk babasının
kim olduğunu dahi bilmemektedir. Her geçen gün daha çok sayıda insan psikolojik
desteğe ihtiyaç duymakta, antidepresan kullanmakta ve bazıları da intihar
etmektedir. İnsan nefsini terbiye etmek, onun isteklerine gem vurmakla
mükelleftir. Bunu başarabilirse nefsinin efendisi olur, başaramaz ise nefsinin kölesi
olur.
Allah’ın rızasını
ve sınırlarını gözeterek sevmek, sevmelerin en güzeli ve kalıcı olanıdır.
Gençlik, güzellik, şöhret ve zenginlik gelip geçicidir. Sadece hazların ve
çıkarların tatmini üzerine kurulan bir yakınlık ve ilişki, hazların tatmini ve
çıkarların temini sonrasında kaybolup gitmeye ve yıkılmaya mahkumdur.
İnsanın bir
kabı vardır bir de kalbi. İnsanın kabını güzel gösteren ve onu sevdiren ise
kalbidir. Kalbimizi günü birlik ilişkiler ve tatmini mümkün olmayan hazlar
peşinde koşarak yormayalım, üzmeyelim…
Vesselam…