07 Nisan 2022

​Hazla Başlayan ve Hızla Tükenen İlişkiler

Güzelliğin on para etmez, bu bendeki aşk olmasa...

Aşık Veysel bu dizeleriyle anlatmıştı, suretin değil ruhun ve muhabbetin insanı güzelleştirdiğini, sevdirdiğini. Atilla İlhan ise “Ne kadınlar sevdim zaten yoktular” derken uzaktan da sevebilmenin olabilirliğini kanıtlamıştı.

Hangimiz sevmedik?

Sevdik ve sevildik... Gecenin karanlığında yazılar yazdık evlerin duvarlarına. Söylemeye utandığımız sözleri, kireçle boyanmış duvarlara emanet ettik. Gizliden, uzaktan ama zarar vermeden, kırmadan, incitmeden sevdik. Ve bağrımızda taşıdık yıllar boyu sevgimizi.

Peki ya şimdi!

İnsanın kabının muteber olduğu ve suretin sevildiği post modern toplumlarda sevgiler ve ilişkiler ne kadar sahici? Ne kadar kalıcı?

İnsan sevilmeyi, beğenilmeyi, ilgi görmeyi, ait olmayı ve saygı duyulmayı istiyor. Bu gayet normal ve fizyolojik ihtiyaçlarımızın sonucu. Hepimizin buna hakkı var. Fakat bu ihtiyaçlar doğru biçimde karşılanmadığında problemler ve tehlikeler ortaya çıkmaktadır.

İnsanlar, medya ortamlarında dayatılan güzellik kalıplarının içine girmek ve ideal görünüme sahip olmak için servetlerini harcıyor, sağlıklarını riske atıyorlar. Medya ortamlarında dayatılan bu güzellik algısının kurbanı olan genç kızlar kendi fiziksel görünümlerini yetersiz buluyor, olumlu benlik algılarını kaybediyor hatta depresyona giriyorlar (Sherlock & Wagstaff, 2019). Bunun bir yansıması olarak estetik cerrahisi en ihtişamlı devrini yaşıyor. Burun estetiği, göz altı çukurlarını düzeltme, elmacık kemiklerini belirginleştirme, dudak estetiği, kaş gerdirme diye uzuyor liste.

Sürekli yükselen evlenme yaşı, artan boşanma oranları, kadınlara yönelen şiddet ve kadın cinayetleri, tek bireyden oluşan aile sayısındaki artış ve diğer bazı istatistikler, beşerî ilişkilerimizin giderek kötüleştiğini ve insani ilişkilerimizde bir güven bunalımı yaşandığını göstermektedir.

Bu olumsuz durumun bireyin kendisi ile ilgili olan ve kendisi dışındaki faktörlerle ilgili olan nedenleri var fakat başka bir noktaya değinmek istiyorum. Giderek yaygınlaşan bir ilişki biçimi olarak hedonist (Haz odaklı) ilişki.  Hedonist (Haz odaklı) ilişki biçimi sürdürülebilir ve kalıcı bir ilişki değildir. İnsanları ve toplumları tıbben ve ruhen çürütmekte, beşeri münasebetleri zehirlemekte ve yok etmektedir. Üstelik bu şekilde sadece hazların tatmini maksadıyla diğer insanlarla yakınlık kurmak inancımıza ve kültürümüze uygun değildir.

Gerçek bir iyi oluş için, insanın fizyolojik ve psikososyal ihtiyaçlarının karşılanması kadar manevi ihtiyaçlarının da karşılanması gerekir. İnsan ancak, kendini değerli ve güvende hissettiği, huzur bulduğu, saygı gördüğü bir ortamda, gerçekten mutlu olabilir. Sadece hazların tatmini ve suretin güzelliği üzerine kurulan, maddi çıkarların ve beklentilerin esas olduğu bir ilişki insana sadece elem ve hüzün verir.

Hedonist bir yaşam ve ilişki biçiminin egemen olduğu batı toplumlarında bugün, sosyal ve psikolojik sorunlara çözüm aranmaktadır. İnsanlarda giderek yaygınlaşan güvensizlik, beraberinde yalnızlığı, bencilliği ve bireyselliği getirmektedir. Neredeyse her iki evlilikten biri boşanma ile sonuçlanmakta, çok sayıda çocuk babasının kim olduğunu dahi bilmemektedir. Her geçen gün daha çok sayıda insan psikolojik desteğe ihtiyaç duymakta, antidepresan kullanmakta ve bazıları da intihar etmektedir. İnsan nefsini terbiye etmek, onun isteklerine gem vurmakla mükelleftir. Bunu başarabilirse nefsinin efendisi olur, başaramaz ise nefsinin kölesi olur.

Allah’ın rızasını ve sınırlarını gözeterek sevmek, sevmelerin en güzeli ve kalıcı olanıdır. Gençlik, güzellik, şöhret ve zenginlik gelip geçicidir. Sadece hazların ve çıkarların tatmini üzerine kurulan bir yakınlık ve ilişki, hazların tatmini ve çıkarların temini sonrasında kaybolup gitmeye ve yıkılmaya mahkumdur.

İnsanın bir kabı vardır bir de kalbi. İnsanın kabını güzel gösteren ve onu sevdiren ise kalbidir. Kalbimizi günü birlik ilişkiler ve tatmini mümkün olmayan hazlar peşinde koşarak yormayalım, üzmeyelim…

Vesselam…