Hazret-i su
Su kana kana içilir. Bu sebeptendir ki gönül su gibi aslına olan muhabbetten dolayı âşıklar gibi cezbeye kapılır, coşkun akar. Yunus Emre Hazretlerinin kendi gönlüne seslendiği gibi: “Taştın yine deli gönül sular gibi çağlar mısın.”
Âşıkların
gönülleri yanmasaydı, su olmazdı. Su, âşık demektir ki, onların gönüllerinin
yanmasından dolayı dünyada su vardır. Gönül suya benzetilir; “su gibi berrak
olmalı gönül.”
Tasavvufta “mârifet kapısı”nın
sembolü su’dur. Gönül yolunda “hakikat kapısı” ndan bir önceki mertebe olan
mârifet kapısı, hakikatına sâdık kalan insanın cevherinden dolayı su ile ifade
edilir. Bu safha âriflere mahsusutur. İnsan kendini bilirse su gibi sırrına kavuşur ve Hakk’a ulaşır.
Suyun,
Allah’ı zikrettiğini ve bundan dolayı mübarek olduğunu Yunus Emre Hazretlerinin
“Şol cennetin ırmakları / akar Allah deyu deyu” mısraları gönlüme yürüyünce
idrak ettim. Tasavvufta suyun mârifet, ilahî feyiz, vücut, kâmil nefis, küllî
akıl, rûh-ı âzam ve en çok da âşığın karşılığı gibi mânalar taşıdığını
öğrenince suya hazret-i su demeden dokunmuyorum artık.
Suyun hazret-i su vasfını öğrenince…
Şairlerin büyük atası Fuzûlî’nin
kaleminden “Su Kasidesi” yle Peygamber Efendimiz’e naat yazmış ümmetteniz biz. Dünya ehlinin saygısızca “su” dediği
bu nimete hazret-i su dememin sebebi Ali Yurtgezen hocanın “Mâşuk Uğruna
Gözyaşı Dökmek” adlı yazısı ile Fuzûlî’nin Peygamber Efendimiz’e olan
muhabbetini dile getirdiği “Su Kasidesi” şerhleridir. Suyun hazret-i su vasfını
haiz olduğunu bilmeme vesile olan adı geçen yazıdan bir bölüm:
“Fuzûlî’nin
meşhur ‘Su Kasidesi’nden de hatırlanacağı gibi Peygamber Efendimiz ile ‘su’
arasında çokça müşâbehet (benzeme) kurulur. Su, bir inanışa göre kâinatı
meydana getiren ve ‘anasır-ı erbaa’ denilen dört unsurdan biridir. Divan
şiirinde bazı peygamberler bu dört unsurla sembolize edilir. ‘Toprak’ Hz.
Âdem’e, ‘ateş’ Hz. İbrahim’e, ‘hava’ Hz. İsa’ya, ‘su’ Hz. Muhammed’e
(sallallahu aleyhi vesellem) işarettir. Allah ‘her şeyi sudan canlı kılmış’tır;
Hz. Peygamber de kâinatın sebeb-i hayatıdır. Su rahmettir; Hz. Peygamber de
‘âlemlere rahmet olarak gönderilmiş’tir. Su, maddî hayatın kaynağı,
diriliğidir. Ruhun diriliği ve hayatiyeti ise ‘îman’ladır. Su, mecazen ‘ruhu
diri kılan îman’ mânasına gelir. Hz. Peygamber Hatemü’l-Enbiya ve Allah’ın
dîninin tamamlayıcısı, îmanın son tebliğcisidir. Su ‘secde’ hâlinde tasavvur
edilir. Secde bu dünyada Allah’a yakınlığın en uç noktasıdır…” (Evin Mahremi
Olmak/ Beyit Şerhleri, s.357)
Asıl adı “Kasîde-i Der-Na’t-ı
Hazret-i Nebevî” (Hazret-i Peygamber Hakkında Na’t Kasidesi) olan, su redifli
olduğu için Su Kasidesi olarak bilinen şiirden dolayı hazret-i suyun Peygamber Efendimiz’e benzeyişini
kalbimde tutuyorum daima. Fuzûlî, Peygamber Efendimiz’e kavuşmak isteyen
âşıktır ve âşıklığını “Su” sembolüyle dile getirmektedir. Suyun aslî hüviyetini öğrendiğim “Su
Kasidesi” şerhinden kalp ve dimağımı suya ram eden birkaç beyit:
“Başını daştan daşa urup gezer âvâre su”
“Hâk-i
pâyine yetem der ömrledür muttasıl / Başını daştan daşa urup gezer âvâre su.”
Şerhi: “Su ömür boyunca Peygamber Efendimiz’in mübarek ayaklarının bastığı
toprağa ulaşmak için dağları, ovaları ve vâdileri aşk ü vecd ile, yâni başını
taştan taşa vurup deli divâne gibi akıp durur.”
“Yâ Habîballah ya Hayre’l-beşer
müştâkunam /Eyle kim leb-teşneler yanup diler hem-vâra su” Şerhi: “Ey Allah’ın
Sevgilisi! Ey insanların en hayırlısı! Dudağı susuzluktan çatlamış olanların
hararetle yanıp her an su istemeleri gibi ben de seni öyle özlüyorum.”
“Gam
güni etme dil-i bîmârdan tiğun diriğ / Hayrdur virmek karanluk gicede bîmâra
su.” Şerhi: “Gamlı günümde hasta gönlümden kılıç gibi keskin bakışlarını
esirgeme. Karanlık gecede hastaya su vermek hayırlı bir iştir.”
Suyun Peygamber Efendimiz’in eşiğine varmak
istemesi
“Zerre
zerre hâk-i dergâhına ister sala nûr / Dönmez ol dergâhtan ger ola pâre pâre
su.” Şerhi: “Su her zerresiyle Efendimiz Âleyhiselâtüvesselâmın eşiğine varmak
için başını taştan taşa vurup paramparça da olsa, mübarek ayaklarının bastığı
yerlerden dönmek istemez.”
Suyun Ravza-i Mutahhara’ya doğru akması
“Ravza-i kûyuna her dem durmayup
eyler güzâr / Âşık olmış galibâ ol serv-i hoş-reftâra su.” Şerhi: “ Su, her
zaman Senin Cennet misâli mahallenin bahçesine akar. O hoş yürüyüşlü serviyi
andıran Sevgiliye âşık olmuş.”
Yâni su âşık olduğu Peygamber
Efendimiz’in eviyle minberi arasındaki “cennet bahçesi” mânasına gelen gelen
Ravza-i Mutahhara’ya akmak istemektedir. “Tıynet-i pâkini rûşen kılmış ehli âleme / İktidâ kılmış tarik-i Ahmed-i
Muhtâr'a su.” Şerhi: “Bütün insanlığa
temiz yaratılışını berrak olarak gösteren su, Peygamber Efendimiz’in yoluna
akmak sûretiyle temiz yaratılışının gereğini aşkla yerine getirmeye çalışır.” (Fuzûlî ve Türkçe Dîvanı’dan Seçmeler, Prof.
Dr. Hasibe Mazıoğlu, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 1992)
Sözün
özü: Su alçak gönüllülüğün, temiz yaratılışın, aşk yolunda hasbî akışın
sembolüdür. Bu beyitlerin mânasını şerhinden öğrenince hazret-i suya her
dokunuşumda aslımı, doğumumu ve öleceğim ânı hatırlıyorum.
Veyl
bana ki, bunca zaman cezbe hâlinde dinleyip kendimden geçtiğim “Sular başın
vurur taştan taşlara el aman / Çağlar yârin adın çağırır ya gel dost dost”
türküsünde Peygamber Efendimiz’e “el aman” deyip feryad eden suyun aşkını çok
önce yazmalıydım, ona yanarım.
(ilbeyali@hotmail.com)