07 Kasım 2016

HDP, devlet kadar bile kendini karşısındakinin yerine koyamadı…

‘Put yourself in someone else's shoes' diyor İngilizler…

Aynen bizdeki gibi. Bir mesele olduğunda kendimizi karşımızdakinin yerine koymanın iyi olabileceğini salık veriyor.

Doğru. Sorunlu, kavgalı zamanlarda zor olsa da karşımızdakiyle empati kurmanın, her daim kayda değer olumlu sonuçlar doğurabileceğini aklı selim herkes söyler.

Amaçlarının ne olduğu 15 Temmuz ile birlikte net olarak ortaya çıkan ülkelerin bizlerle bir empati kurmalarını beklemenin alemi yok. Fakat ihtiyacımız olan iç barış adına kendi içimizde de epey zamandır bu erdemi uygulayamıyoruz maalesef.

Zaten ülke güvenliğini ve geleceğini ilgilendiren birçok kritik konuda dahi tarafların ortak bir cephede buluşamamasının ardında bu empati eksikliği yatıyor.

Diğerinin yerine kendisini koyup, savunduklarının ya da karşısındakinin savunduklarının memleket derdine bir sağlamasını yapmanın zahmetine katlanan çok kimse yok.

Bu konuda hiç kimsenin kendisini tamamen sorunsuz, günahsız, pirüpak addetmesinin anlamı da yok.

Herkes, hepimiz az veya çok bizi ilgilendiren bir meselenin adeta kangrene dönmesine aldırış etmeden tek cepheden bakmayı tercih ediyoruz.

Oysa kızgın ve öfkeli anların dağınıklığında ısrarla es geçiyor olsak da hiçbir konu tek taraflı değil.

O halde ortadaki bir meseleye dair bir sorumlu ararken de çözüme kavuşturmak isterken de sadece bir tarafın yaptıklarına göre hareket etmek anlamsız.

Bu anlamsızlığı göz göre göre sürdürmek, bizlere uzun zamanlar kaybettirmenin yanında o zamanlar boyunca yaşanacak birçok olumsuzluğun ağrısını, sızısını yaşamamıza da neden oluyor çünkü.

Oysa ne diyor söz ‘Ne kadar ince keserseniz kesin her dilimin iki tarafı vardır.'

Yani kendimizi ne kadar sorunsuz, suçsuz, günahsız saysak da bir şekilde ve miktarda bizim de her yaşananda payımız var.

Bu kadim kurallardan hareket ederek HDP'li vekiller ve Belediyelerle ilgili gelişmelere bakmak sanıyorum her taraf için daha faydalı sonuçların elde edilmesini sağlayabilir.

Devletin bu konudaki savunması ortada. Seçilmiş siyasi bir partinin terör örgütü olarak tanımlanan bir oluşumla arasına mesafe koymamasının yanında, sözsel ve eylemsel desteklerde bulunabilmesinin kabul edilebilir olmadığını söylüyor.

Çok mu haksız?

HDP'ye yapılanları ‘kırmızı çizgi' olarak nitelendiren ikiyüzlü ABD ve Batılı devletlerin ortadaki duruma maksatlı gaz verip durmalarına aldırmadan bu soruyu cevaplamak önemli.

Daha 2-3 yıl öncesinde çözüm sürecinin huzuru memleketin üzerinde tatlı tatlı esiyorken, nice zamandır özlenen barış elle tutulur, gözle görülür bir hal almışken, bugün kaotik bir noktaya gelmiş olmanın sebeb-i hikmeti maalesef birilerinin kendilerini diğerinin yerine koy(a)mamasından.

En çok da her gün bir başka yerde tonlarca bombayı patlatıp, zorbalıkla hayatımızı şekillendirmeye çalışan PKK'ya karşı özgür ve özerk bir siyasi tavır gösteremeyen HDP'nin.

2013 Nevrozunda Öcalan'ın ağzından dünyaya ilan edilen ‘silahsızlanma' çağrısının ardından yaşanan  tepkisizlikleri ya da açık destekleri ardı ardına koyduğumuzda empati yapma konusunda daha pervasız olduğu ve az emek harcadığı ortada çünkü.

Oysa silahı tek seçenek kabul eden 90'lı yılların sert ve zorba yönetiminin aksine Kürt sorununun çözümü için elini taşın altına koyan, Kürtlerle empati kuran ve yaşanan olumsuzlukların insan haklarına uygun çözümlerle ortadan kaldırılmasına çabalayan Hükümetlerle çalışma imkanı buldular.

Peki, ‘Türkiyelileşme' projesiyle siyasi çeperini bütün ülkeye yayacağını açıklayan kendilerinin ağır aksak da olsa devlet kanadından gelen olumlu yaklaşımlara karşın empati kurmaya çabaladıklarını söylemek mümkün mü?

PKK'nın Suriye'deki gelişmelerinden de cesaretlenip ‘Devrimci Halk Savaşı' başlatmasının nasıl dipsiz bir kuyuya yuvarlanmak olduğunu bile bile Kandil'in anlamsız ve yok edici savaşına tepki verebildiler mi?

Kısa zamanda on binin üzerinde Kürt gencinin ölmesine, yüzlerce güvenlik görevlisinin hayatını kaybetmesine, kentlerin tarihi ve doğal dokusunun harap edilmesine, Kürt vatandaşların yerinden yurdundan göçmesine neden olan ‘hendek ve barikat' aymazlığına samimi bir itirazda bulunabildiler mi?

Maalesef ne barış görüşmeleri sürerken ne de PKK'nın kanlı eylemleri hayatları yeniden tarumar ederken iktidarla verimli ve çözüm odaklı politikaların uygulanmasında ve sürdürülmesinde yeterince etkili ve sorumlu bir politika izleyemedi HDP.

Devletin yıllar sonra kendileriyle kurduğu empatinin tersine, bütün yıkıcı ve ölümcül eylemlerine rağmen PKK'ya gösterdikleri empatinin binde birini vatan olarak kabul ettikleri ülkenin haklı hassasiyetlerine gösteremediler.

Üstüne halkın mazluma ve mağdura empatisini ‘zayıf olan her daim haklıdır' kurnazlığına dönüştürmeye çalıştılar.