HER DOĞRU HER YERDE SÖYLENMEZ
Yapıp ettikleri, yazıp söyledikleriyle kitleleri derinden etkileme gücüne haiz olan kişilerin şu kaide-i külliyeyi akıllarından bir an olsun çıkarmamaları icap eder. Her makamın bir makali vardır.
Yakın
tarihimizin müstesna simalarından Süleyman Hilmi Tunahan hazretleri şöyle der:
“Doğru
yerde, doğru zamanda ağızdan çıkan şeyler söz olur. Söyleyene de dinleyene de
fayda verir. Yanlış yerde ve zamanda konuşulan şeyler ise köz olur.’’ (Söyliyeni
de dinleyeni de yakar.)
Bazen
yerinde söylenmemiş bir söz insanı yerinden, yurdundan eder.
Risale-i
Nur müellifi Sait Nursi’nin şu sözü söz fıkhının özeti mesabesindedir:
“Her
söylediğin doğru olsun fakat her doğruyu her yerde söyleme’’
Dilden
gönüllere ulaşabilen sözler, gönülden dile dökülen sözden başkası değildir. Tasavvuf
kitaplarımızda hatırı sayılır bir yer işgal eden dilin afetleri bölümleri sözün
yol açabileceği felaketlerden esaslı haberler verir.
Nasıl
ki sözlerin büyüğü, büyüklerin sözleridir. Aynen bunun gibi hataların büyüğü de
büyüklerin hatasıdır. Bir sözün doğru olup olmadığı kadar doğru zaman, zemin, mekanda
söylenmiş olması da önemlidir. “Söz olaberi gele” anlayışının insanı götürdüğü
yer dönülmez akşamların ufkudur.
“Haddinden
fazla şiddet gayedeki hikmeti yok eder.’’ Maksadını aşan hiçbir beyan gayesine
ulaşamaz. Söz akılda demlenmeli, gönülde dinlenmeli, daha sonra dinlendirilmelidir.
Demlenmemiş
ve dinlenmemiş sözün dinlenmesinin ve dinlendirmesinin imkanı yoktur. Tribüne
oynanan futbolcular, seyirci tarafından önce biraz alkışlansalar da bir müddet sonra oyundan ve sahadan dışlanırlar.
Bizim
değerlerimizin üvey evlat muamelesi
gördüğü intibanı uyandıran kurum, kuruluş ve kişilerin yanında öz eleştiri
yapmanın herhangi bir kıymeti harbiyesi yoktur. Şöyle ya da böyle yararınızın
dokunmadığı kurum ve kuruluşlara zararımızın dokunmasına sebebiyet vermek bize
ne yakışır ne de yaraşır.
Dışını
koruyamadığımız hiçbir şeyin içini dolduramayız. Yanlış yapılan hiçbir kıyas
hiçbir zaman doğru sonuç vermez.
Faili
meçhul cinayetlerin ve terör saldırılarının hemen ardından sorulan o meşhur
soruyu yapıp ettiklerimizin, yazıp söylediklerimizin ardından da sormalıyız. Bu söz, bu yazı kimin işine yarar. Ömrünü ilme
ve irfana adamış örnek şahsiyetlerinde hata ve kusurlarını görmeli, eleştirmeliyiz.
Fakat bu hata ve kusurlar bizi onların büyük hizmetlerini görmezden gelmeye
götürmemelidir. İmam Hatip Liseleri ile
diğer liseler asla birbirinin rakibi değildirler.
Onları
birbirinin karşısına konumlandırmak kesinlikle
doğru değildir. Bu aziz millet Müslümandır ve bu toprağa vatan kılan
değerler, bütün okulların değerleridir. İmam Hatip Liselerini diğerlerinden
ayıran husus bu değerlere sadece oralarda yer verilmesi değil bu değerlere biraz daha vakıf bir nesil
yetiştirme çabalarının adresi olmalarıdır. Kur’an Kursları, imam hatip liseleri
ve ilahiyat fakültelerinin bize neyi
bilmediğimizi ve neyi bilmemiz
gerektiğini öğretmiş olmaları bile hayli kıymetlidir. Çünkü ilim bilmediğini
bilmekle başlar. Bildiğini okuyana bizim lügatamızda cahil derler. İmam Hatip
Liseleri ile alakalı malum eleştiri ve kıyas birçok açıdan tenkid edilmeyi hak etse
de, kıyas değilse bile eleştiriyi
dikkate almak faydadan hali değildir.
Bu
itibarla imam hatip camiasına düşen şey, dün olduğu gibi bugünde imam hatip
liselerini ilmin, irfanın, ahlakın, maneviyatın, azmin, başarının ve umudun yeniden
merkezi haline getirerek bu eleştiriyi askıda bırakmaktır.