04 Eylül 2016

Her yönüyle Türk eğitim sistemi

Devlet, eğitim eliyle vatandaşlarının yurttaş olma sürecini şekillendirir. Toplumda yaşayan bireyin eğitimi devletin sorumluluğundadır. Aile, devletin bu görevini üstlenerek resmi kuruma başlayıncaya kadar yavrusunu eğitir. Eğitim için artık yaşam boyu tanımlaması kullanılmaktadır. Tabiri caizse beşikten mezara kadar yaşamın her döneminde devlet vatandaşlarının eğitime ulaşmalarını sağlar. Anne üniversiteleri, uzaktan eğitim uygulamaları, üniversitelerin sürekli eğitim merkezleri bu anlayışa hizmet eder. Temel eğitim yaşını herhangi bir nedenle geçiren ama diploma sahibi olmak isteyen birey eğitim öğretimini uzaktan eğitim sayesinde tamamlayabilir. Ev hanımları, tam mesai ile çalışanlar, ikinci üniversitelerini okumak isteyenler ya da lisansüstü eğitimini yaşadığı il dışında başka bir ilden almak isteyenler teknolojideki gelişmeler sayesinde bilgisayarları yardımıyla çevrimiçi olarak derslere girebilir, sınav olabilir, mezun olma hakkına sahip olabilirler.

Türk eğitim sisteminde farklı zamanlarda bir takım değişimler meydana gelmiştir. Bu sistemin gelişimi için vazgeçilmez bir durumdur. Çağın ihtiyaçlarına uygun bireyler yetiştirme çabasından ötürü eğitim sistemi belli aralıklarla yeniden yapılandırılmalıdır. Türk eğitim sistemindeki en köklü değişiklik 2005 yılında gerçekleşmiştir. Eğitimin felsefesi topyekün farklılaşmıştır. Değişen zamana ayak uydurmak için sadece ezber yapan, sorulduğunda cevap veren birey yerine öğrenmeyi öğrenen, analiz ve sentez yapan, neden sonuç ilişkisi kuran birey yetiştirme ihtiyacı oluşmuştur. Yeni eğitim sisteminin felsefesine göre merkezde öğrenen vardır. Bu nedenle öğrenci merkezli eğitimden bahsediyoruz. Eğitimde öğretmeni merkeze koyan eski anlayış geride bırakılmış artık merkeze öğrenci alınmıştır. Öğretmek kavramı yerine öğrenme kavramı önem kazanmıştır. Öğretmen her öğrencisinin öğrenme yaklaşımına uygun olarak bilgiye ulaşmasında rehber olmalıdır. Bilgi nesnel değildir. Bilgi öznel olduğu için her öğrencinin o bilgiye ulaşması farklıdır. Öğretmenin rolü her öğrenciye hitap edecek öğrenme durumlarının oluşmasına olanak sağlamaktır. Yeni anlayışta sonuç değil süreç önemlidir. Bu nedenle ilkokulda karnede notlar değil geliştirilmeli, düzeye uygun vs şeklinde derecelendirmeler mevcuttur. Süreçte öğrenci neler kazandı, potansiyelini nasıl ortaya çıkardı, nasıl etkinlikler yaptı.. bu konular ağırlık kazanmıştır. Sergiler, portfolyolar, yılsonu etkinlikleri, grup çalışmaları, projeler öğrencilerin performanslarını ortaya çıkarmak için daha fazla kullanılır olmuştur. Ödevlerin mantığı da değişmiştir. Eski anlayışta ödev vermeyen öğretmen iyi öğretmen değildir. Aile özellikle öğretmenin ödev vermesi talebinde bulunur. Bu ödevler sürekli tekrar şeklindedir. Ezberci eğitimde tekrar olmazsa öğrenme olmayacağından sayfalar dolusu tekrar içeren yazma ödevleri verilirdi. Eğitim sistemimizin yeni anlayışında ezber yok. Var olan bilgiden yola çıkarak yeni bilgiler yapılandırmak var. Aileyi, yakın çevreyi içine alan projeler, çalışmalar var. Mesela ilkokul dördüncü sınıfta sosyal bilgiler dersinde insanlar ve yönetim ünitesini ele alalım. Eski anlayışla öğretmen ödev olarak belediyenin görevlerinin, yerel yönetim birimlerinin, kamu hizmetlerinin tanımını verir. Öğrenciler  ezberler, sınıfta anlatır. Öğretmen sorduğunda cevap verir. Yeni anlayışta öğrenciler muhtara gider. Muhtarla röportaj yapar. Kaymakamlığa ziyarette bulunur. Yaşadığı ilçedeki kamu hizmetlerini gezer. Broşür toplar. Belediye başkandan randevu alır. Nasıl seçildiğini, görevlerinin neler olduğunu öğrenir. Belediye çalışanlarından varsa talebi ona taleplerini iletir. Belediye çalışanlarını sınıfına davet eder. Afiş çalışması yapar. Röportajını video olarak kaydeder, sınıfta sunum yapar. Yaşadığı yeri gezer. Yerel yönetimin hizmetlerini video ile kaydeder, fotoğraflar. Kamu kuruluşlarını gezer, elde ettiği broşür ve afişleri sınıfa getirir, pano düzenler. Bilgiye ulaşma sürecinde ailesiyle beraber hareket eder. Arkadaşlarıyla fikir alışverişinde bulunur. Süreçte ne yapacağına kendi karar verir. İsterse bireysel çalışır isterse arkadaşlarıyla grup oluşturur. Hangi kaynaktan nasıl yararlanacağına karar veren merci kendisidir. Zorlanıyorsa tabi ki öğretmeninden, anne babasından yardım alır. Ama sorumluluk tamamen kendisindedir. Bilgisayarda oturup sanal olarak pasif halde ödev yazmaz.  Çevresindeki insanlarla iletişime girer, sosyalleşir, kendine güven duygusu kazanır. Eğitim öğretimi sınıfın dışına çıkarabilmek için ailelerin öğrencilere tam destek vermesi gerekir. Bireysel ya da grup olarak hazırladığı ödevini okulda arkadaşlarına, okul velilerine, öğretmenlerine sunarak ödev yapmanın hazzına ulaşır.

Türk eğitim sisteminin yeni anlayışı öğretmeyi reddeder.  Bilgiye sadece okuldaki dört duvar arasında ulaşılmayacağını savunur. Bilgiye ulaşmak için öğrenenin yaparak yaşayarak deneyimler kazanmasını savunur. Eğitim bireyi yaşama hazırlamak değildir. Eğitim, okul, hayatın yaşandığı ortamlardır. Sınıflar suni öğrenme ortamları değildir. Yaşamın birebir kendisidir. Öğrenilen bilgi kişinin yaşamında lazım olmalıdır. Bu nedenle yaşamda herhangi bir işe yararlılığı olmayan havuz problemleri müfredattan kaldırılmıştır. Yaşamda işe yaramayan bilgi gereksizdir. Her öğrenci kapasitesi doğrultusunda eğitim alma hakkında sahiptir. Öyle ki üstün yetenekli çocukların üst düzeyde eğitim alabilmeleri için okullarda kaynak oda uygulaması vardır. Kaynak odadan haftalık ortalama 12 saat yararlanabilecek olan üstün yetenekli çocuk sınıfta sıkılmayacak, davranış sorunları oluşturmayacaktır. Kaynak odada kendi seviyesine uygun olarak idarenin görevlendirdiği rehber öğretmeninden birebir eğitim alacak, alternatif öğretim materyalleri kullanabilecektir. Aileler kaynak odaya istedikleri doküman bağışında da bulunabileceklerdir. Yeni anlayışta zeka öğrenen için önemli bir faktördür. Bilim ve sanat merkezleri okul dışında bireysel olarak üstün yeteneği olan çocukların hizmet alması amacıyla kurulmuştur. Çocuk üniversiteleri bu özel çocukların potansiyellerini en üst seviyede ortaya çıkarmak için yapılanmıştır. Öğrenmede bireysel farklar önemli olduğu için bitişik eğik yazı kullanılmaya başlanmıştır. Dik temel yazı bilgisayar çıktısından farksızdır.

Her öğrencinin aynı şekilde yazmasını öngörür. Farklılıkları reddeder. Bireyin kendine özgü bir karakteristik yazma becerisi geliştirmesine imkan vermez. Bitişik eğik yazı bireyin kendine özgü yazı biçimi geliştirmesine olanak tanır. Erken çocukluk çağındaki çocukların fiziksel, zihinsel gelişimine de uygundur. Küçük yaşlardaki bebeğin eline kalem verdiğimizde yuvarlak, oval şekiller çizdiği görülmektedir. 60-66 aylık çocuklardan dik çizgi çizmesini beklemek insan gelişimini bilmemektir. Ayrıca bitişik eğik yazı estetik duygusunun gelişimini de sağlar. Bitişik eğik yazıdaki akıcılık, bağlantılar zihinde de düşünce ve ilişki akışının hız kazanmasını sağlar. Çocukların yazma hızı bitişik eğik yazıyla oldukça yüksektir. Hızlı ve güzel yazabilen çocuklar hızlı düşünen hızlı anlayan bireyler olma yolunda ilerlemektedirler.