Herkesin Sınandığı Bir Konu: Sevgi ve Bağlanma
İnsan, pek çok şeye ihtiyaç duyan bir varlıktır. Aynı zamanda insan, gelişebilmek ve olgunlaşabilmek için sayısız güçlükle mücadele etmek zorundadır. Bu noktada insan, sürekli başka bir insana ihtiyaç duymaktadır. Başka insanlarla olan yakın ilişkilerde ilişkiyi besleyen en önemli iki araç, sevgi ve bağlanmadır.
Sevgi,
nedir? Türk Dil Kurumu
Sözlük’ünde sevgi, “insanı bir şeye veya bir kimseye karşı yakın ilgi ve
bağlılık göstermeye yönelten duygu” olarak tanımlanmaktadır. İnsanların diğer insanlarla duygusal
bağlar oluşturarak kurmuş oldukları ilişkilere de “yakın ilişkiler” denilmektedir. Yakın ilişkilerin üç önemli
özelliği vardır: Sevgi, güven ve bağlanma. Bağlanma ise, “bir kişiyle uzun süreli
gerçekleşen duygusal bağ” olarak ele alınmaktadır.
Sevgi
ve bağlanma ne işe yarar? Branden’e
göre sevgi ve bağlanma aracılığı ile insanlar, ihtiyaçlarını doyurmaktadırlar.
Sevgi ve bağlanma ile doyurduğumuz ihtiyaçlar; değerlerimizi, duygularımızı ve
amaçlarımızı paylaşma (benlik, kişilik, kimlik onayı ve kabulü), duygusal
kapasitemizi ortaya koyma, diğer insanlar tarafından değerli olduğumuzu
hissetme, karşımızdaki bireyin sorumluluğunu alarak kendimizi yetkin hissetme
ve güçlükler karşısında destek alma ihtiyacı şeklindedir.
İlahî
dinlere göre de sevginin ve bağlanmanın çok önemli anlamları vardır. Bu
noktada sevgi, Yaratıcının bir özelliğidir ve insanın benlik aynasında
yansımaktadır. Yaratıcıyı sevme nedenleri olarak üç önemli özellik karşımıza
çıkmaktadır: Yaratıcının mutlak bir güzelliğe sahip olmasıdır (cemal), sonsuz
bir olgunluğa sahibi olmasıdır (kemal) ve insanların varlığının devamı için
sonsuz koşulları oluşturmasıdır (hikmet-fayda-menfaat).
Sevgi
ve bağlanmaya dayalı ne gibi problemler ortaya çıkmaktadır? İlk
olarak Bell’e göre sevgi ve bağlanma ile ilgili problemlerimizin başlangıç
noktası, kendi annemizle ve babamızla kurduğumuz ilişkilerimizdir. Bu noktada
ebeveynlerden doğru bakım ve destek almak gerekir. Doğru bakımı ve desteği
almak, ancak sıcak ve kabul edici bir aile atmosferinde gerçekleşmektedir. Eğer
sıcak ve kabul edici bir aile atmosferinde ihtiyaçlarımız doyurulmuyorsa, bu
durumda insanlarla güven temelinde ilişkiler kuramayız. Sonuç olarak da
kendimize olan sevgimiz ve güvenimiz azalır; kendimizi ve diğerlerini kabul
etmekte sorun yaşarız.
İkinci
problem, kapitalist sistem tüketmeye dayalı olduğu için sevgi de maalesef bir
tüketim ve menfaat aracı olarak kullanılmaktadır. Bu
noktada insanlar, sevginin gerçek anlamını bilmemektedirler ve ilişkilerde
sevgi duygusunu deneyimleyememektirler. Sevgi, “seni seviyorum” şeklinde sadece bir ifadeyle
yaşama aktarılacak bir duygu değildir. Gerçek sevgide dört önemli öğenin olması
gerektiğini Fromm ifade etmektedir. Bunlar; ilgi
(sevgi, sevdiğimiz kişinin büyümesi ve yaşaması için gösterdiğimiz ilgidir),
sorumluluk (sorumluluk, kişinin karşısındakini de düşünerek yanıt vermesidir),
saygı (saygı, sevdiğimiz kişinin büyümesine ve gelişmesine karşı ilgi duymadır)
ve bilgi (bilgi, sevdiğimiz kişiyi tanımak ve anlamak demektir). Bu dört temel
öğenin olmadığı sevgisiz ilişkilerde yer almak, istismar ve ihmal edilmek
anlamına gelmektedir.
Üçüncü
olarak insanlar, sevdiği insanları idealize ederek tanrılaştırmaktadırlar. Bu
dünyada hiçbir insan; mutlak cemal, kemal ve hikmet kaynağı değildir. Bu
noktada anlamsız sevgi, sevgi değildir. Zaten sevdiğimiz insanları; mutlak
kemal, cemal ve hikmet kaynağı olarak gördüğümüzde bu insanlar, doğaları gereği
böyle bir yükün altına girmeyip bizimle kurmuş oldukları ilişkilerde bize çok
önemli dersler vermektedirler: Ya ilişkilerini sonlandırmaktadırlar ya bizleri
aldatmaktadırlar ya da sevgimize karşılık vermemektedirler… Bunun en önemli
somut kanıtı, dinlediğimiz ve özellikle ayrılık içeren aşk şarkılarıdır (İnsan
sevdiğine, “Allah belanı versin” der mi?). Psikoloji bilimi, bu gerçeği
keşfederek insan-insan bağlanmasının yanında, insan-Yaratıcı bağlanması
kavramını ortaya çıkarmıştır.
Dördüncü
olarak, sevgiyi geliştirilemez görmek büyük bir hatadır. Sevgi,
geliştirilebilir. Yakınlık psikolojisi alanında yapılan çalışmalar, sevginin
geliştirilmesinde beş önemli etkenin varlığını ortaya koymuşlardır. Bu
etkenlerden dördü; duygusal yakınlık, bilişsel yakınlık, davranışsal yakınlık
ve bağlılık iken beşincisi ise, karşılıklılıktır. Bu beş faktörü yaşama
aktararak sevgiyi geliştirebiliriz. Eğer ilahî dinlere inanıyorsanız, bu beş
faktörü içerisinde barındıran namaz gibi ibadetler aracılığı ile de Yaratıcı
ile yakın bir ilişki kurabilirsiniz.
Sonuç
olarak, kâinatın ve insanın kalbinde sevgi yer almaktadır. Sevgi, varlığın
özüdür. Sevginin gerçek bir anlamı vardır ve anlamsız sevgi, sevgi değildir.
Sevgiyi tüketmeden, geliştirerek ve gerçek anlamını yakalayarak bir yaşam
sürmemiz umuduyla. Sevgiyle kalın.