Hiç Sorguladık Mı Hayatımızın Anlamı Ne?
Psikoloji bilimi, ortalama bir insanın doğum öncesi dönemden başlayarak sekiz önemli aşamadan geçerek ömrünü tamamladığını belirtmektedir: Bebeklik, ilk çocukluk, orta çocukluk, ergenlik, beliren yetişkinlik, genç yetişkinlik, orta yetişkinlik ve ileri yetişkinlik. Mevsimler gibidir aslında ömrümüz. Ortalama insan ömrünü düşündüğümüzde; kış, ilkbahar, yaz ve sonbahar mevsimleri 79 kez yaşanır insan ömründe. Ve bir gün herkes, ölüm gerçeği ile karşılaşır. Hayatın normal seyrinde dedelerimizi ve büyükannelerimizi kaybettiğimizde ilk kez ölüm gerçeği ile tanışırız ve sarsılırız. “Acaba, insan neden ölür?”, “Annem ve babam ölürse ben ne yaparım?”, “Ya ben de ölürsem?” şeklinde sorular zihnimizi kurcalar durur…
Hal böyle iken hiçlik
aleminden varlık alemine gelen insan için, insan ömrü eşsiz bir sermayedir.
Ancak yaşam hiç de kolay değildir. Yaşamın içinde o kadar fazla değişken vardır
ki bu hayatı tamamıyla psikolojik açıdan “hijyenik” bir şekilde yaşamak olası
gözükmemektedir. Ailemizden, akrabalarımızdan, arkadaşlarımızdan ve diğer
insanlar tarafından aldığımız darbeler, bizi hayata karşı güçsüz hissettirir.
Yaşadığımız küçük küçük travmalar da üstüne gelince yaşamak ağırlaşır. Ölüm,
insan ilişkilerinde yara almak, başarısızlıklar, hastalıklar, travmalar… Daha
neler neler… Yaşadığımız bu deneyimler, bizlere hayatın anlamını sorgulatır: “Ben
neden yaşıyorum?”, “Varlığımın anlamı ne?”, “Bu olumsuz deneyimleri neden
yaşıyorum?”.
İlginçtir ki insana
biyolojik açıdan çok yakın olan bir maymunun bu sorularla kafasının hiçbir
zaman meşgul olduğunu göremeyiz. Çünkü hayvanlar, insanların sahip oldukları
kapasitelere sahip değildirler. Psikoloji biliminde yer alan önemli bir gelişim
psikoloğu olan Bandura, bu durumun nedenini çok güzel açıklamaktadır.
Bandura’ya göre insanlar; öngörü, geleceği kestirme, kendini düzenleme,
sembolleştirme gibi kapasitelere sahip varlıklardır. Bu kapasiteler sayesinde
insanlar, kışın kendilerini koruyacak evler yaparlarken maymunlar ise,
yavruları ile birlikte sığınacak bir yer ararlar ya da karın altında karın
geçmesini beklerler. İşte insanı insan yapan bu kapasiteleri kullanmak, zorunlu
olarak yaşamımıza anlam yüklememiz gerektiğini bizlere hatırlatıp durur. Üstüne
toplumsal bir varlık olma gerçeğimiz eklenince çevremiz, annelerimiz ve
babalarımız tarafından sürekli hayatımıza anlam yükleme zorunluluğumuz bize
hatırlatılır. Aksi takdirde, topluma katkısı olmayan bireyler sınıfında yer
alırız. Bu ise hem kendimize hem de topluma yabancılaşmamıza neden olur. Tüm
bunların yanında insan, psikolojik açıdan; “Ben kimim?”, “Beni başkalarından
ayıran özelliklerim nelerdir?”, “Kendimi nasıl algılamak istiyorum?” gibi içsel
sorgulamalar yapar. Bir başka deyişle insan, kimlik, benlik ve kişilik sahibi
bir varlıktır. Kimlik, benlik ve kişilik sahibi olmak yaşama anlam yüklemeyi
zorunlu kılar.
İnsan, yaşamına anlam
yüklerken sadece kendini merkeze alarak anlam yükleyebilir. Bu noktada insan,
kendisini hazza ulaştıran ve acıdan uzaklaştıran amaçların peşinde koşarak
yaşamını anlamlı hale getirebilir. Öte yandan insan, evrensel ölçütleri
referans alarak da kendi yaşamına anlam yükleyebilir. İnsan, kendi bedeni
açısından 100 trilyon hücreye sahip bir varlık olarak en az 100 trilyonluk
olasılıkla yaşamını sürdürür. Bu noktada inanç sistemleri karşımıza çıkar.
İnanç sistemleri, insanın varlığını sebeplerin değil de sebeplerin
yaratıcısının sürdürdüğünü belirtir. İnsanın sadece tek özgürlük alanı vardır,
o da: seçim yapabilme özgürlüğü. Çok ilginçtir ki irade
psikologları da insanın mutlak anlamda özgür olduğu gerçeğine “illüzyon”
demektedirler. İrade psikologları, insanın seçim yapabilme özgürlüğüne vurgu
yaparak inanç sistemleri ile ortak bir açıklama yapmaktadırlar. Bu noktada insanlar,
kişisel olarak yaşamlarına anlam yüklerken sahip oldukları yetenekleri ve
kapasiteleri geliştirmeyi hedeflemektedirler.
Sonuç olarak, ister bir dine inanın ister inanmayın “ölüm” yaşamın bir gerçeğidir. İnsanlar da kapasite sahibi varlıklardır. İnsanlar, yaşamın nihayetinde gelişimsel birer ürün olarak bir kimliğe, benliğe ve kişiliğe sahip olacaklardır. Bilim ve din, insanların yeteneklerini ve kapasitelerini geliştirmelerini ortak bir yaşam amacı olarak görmektedir. İlahi dinler ise, insanların sonsuz olma isteklerinin bir yansıması olarak onların manevi açıdan yücelmeyi ve Yaratıcılarını tanımayı yaşam amaçları haline getirdiklerini savunmaktadır. İnsan olmak demek, yaşama anlam yüklemek demektir. Bu üç önemli kaynak, bizim hayatımızı anlamlandırmamızda önemli birer araç olarak yer almaktadır. Sahi, sizin yaşamınızın anlamı ne?