Hicret
-Ruzname; Kelime Günlüğü’nden-
Ölüm de hicret.
Hicret bir yerden başka bir yere göç etmekse, ölüm de dünyayı bırakıp ahiret
yolculuğuna çıkmak demek.
Müslümanlarda
yaygındır bir vefatın ardından “dünyasını değiştirdi” sözü. Ölene kolay kolay
öldü denmez. Hele ki hayatını hayra, ilme, İslam dünyasının yükselmesine, İslam’ın
yayılmasına vakfetmiş olanlara “ölü” dememek icap eder. Hep diriymişçesine, hâlen
aramızdaymışçasına haklarında konuşulur, yâd edilirler.
Uyku küçük
ölüm, ölüm ise küçük kıyamet olarak tarif edilir. Öyleyse her uyanma, âdeta ölümden
geri dönüştür ve her uyuma bir ölüm talimidir.
İnsanın
küçük kıyameti olan ölüm, yukarıda anlattığımız gibi “vakıf hayat” yaşayanlar
için Yaradan’a kavuşma sayılır. Karakoç’un dünyayı “sürgün” olarak tanımlaması
da, manevi olarak kendini dünyada esarette farz eden müminin ölümle özgürleşecek
olmasına dair bir gönderme olarak bilinir bu yüzden.
Allah’ın emir
ve yasaklarının dairesinden çıkmayarak dünyayı daha yaşanır, hayatı daha yaşanılır,
insanlığı ise bedeninin ve zihninin hak ettiği şekilde yaşayabilir duruma
getirmek adına kendini adayanlar için ölüm yalnızca bir mekân değiştirme hadisesidir.
Karakoç
dünyaya sürgün demişse ölüm de onun için bir özgürlük olmadır.
Hz. Mevlâna
(ks) ölümü, sevgiliye kavuşacağı düğün olarak yorumlamıştır. "Ben
öldüğüm zaman matem tutmayın, sevinin. Çünkü ben sevgilime kavuşuyorum”
demiştir.
Ömer bin
Abdülaziz (ra) Hazretleri’nin nasihati, "Ölümü çok hatırla! Şayet
bolluk içinde isen onu sana daraltır, darlıkta isen hayatını genişletir” şeklindedir.
Peygamberimiz
(asv) ümmetine ölümün en gerçek yüzünü sunmuş, "Ağız tadını bozan ölümü
çok hatırlayınız!" demiştir. Ölümü kavuşma olarak görenler için bile dünyadaki
eşten dosttan ayrılmak yok mu? Hem ölümün nasıl geleceği bilinir mi?
Yine, "Dünyada
garip, yahut yolcu gibi ol, nefsini ehl-i kuburdan say!" hadisi yetişir
imdada. Bu dünyaya “doymamak” derdini azaltan, unutulmaması gereken bir telkindir.
Ölüm dünya
ile ahiret arasında bir fasıl. Kişinin ahvaline göre mekâna bürünen bir devre…
Son
zamanlarda en çok da “iyi bildiklerimiz” ayrıldı aramızdan.
Dertli,
hâlden anlayan, İslam dünyası adına endişeli, ama umudunu diri tutan muhterem
zatlar ile vedalaştık.
Kendi
defterimde tuttuklarım; Sezai Karakoç, Yusuf Bilge Büyükboyacı, Mustafa Yazgan
oldu. Ve daha nice hayırla yâd edilenler, hayatını İslam’a vakfederek
yaşayanlar, havsalamıza sığmayacak bir âlemde “kavuşmayı” bekliyor.
İnşaallah bu
vedalar geçicidir ve Allah güzel bir katında bizlerle onları buluşturur. Fitnenin,
debdebenin, sefahatin ve safahatın olmadığı güzel bir mekânda… amin.
Küçük
ölümlerin ardından gelip çatacak küçük kıyametlere bu hayatı emanet edene layık
bir nefer olarak, emanete zeval getirmeden teslim edebilmek ümidiyle…
"Her
insan ölümü tadacaktır" (Âl-i imrân, 185; Enbiyâ, 35; Ankebût, 57).
***
Künye: Hicret; bir yerden başka bir
yere göç etme; Miladi 622 tarihinde Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye göçü
[İslâm takviminde tarih başı olarak kabul edilmiştir].