Hikâyesi olan camiler (3) -2-
7- Siz hiç "Üç mihraplı" cami gördünüz mü? Hikayeye göre Fatih Sultan Mehmet ilk harim kısmında oluşan caminin çok küçük olduğunu görerek şimdi iki mihrabın bulunduğu yerdeki evlerin sahiplerinden evler satın alıp camiyi genişletmek istemiş. Çünkü caminin yapıldığı zamanda bu bölgede çok Müslüman esnaf olmadığı için caminin yapılışını gereksiz görmüşler. Fakat zamanla Müslüman halk burada çoğalınca bu sefer de cami yetmez olmuş. Bunun üzerine Hoca Hayreddin Efendi gelinden camiyi genişletmek için evini ister. Gelininde istemesinin sebebi ise oğlu Ahmet Efendi Şam kadısı iken orada vefat etmiştir. Gelin önce evi vermek istemez. Sonrasında da “benim için de bir mihrap yaparsan evi veririm” der. Bir şekilde bu pazarlık Fatih Sultan Mehmed’in kulağına gider. Sultan, Hoca Hayreddin Efendiye: O ilaveyi yap, gelinin ve benim için de birer mihrap yap, der. Böylelikle bir anda tek mihraplı cami büyür ve üç mihraplı olur. Cami vakfiyesinde mihrapların kullanma usulü şu şekilde şarta bağlanmıştır: “Ortadaki mihrap Fatih Sultan Mehmed Han için yapıldığından Cuma, bayram ve teravih namazlarında bu mihrapta yer alacaktır. Diğer namazlar için, sırayla öbür mihraplar kullanılacaktır. (Kaynak: https://www.istanbulunsirlari.net/siz-hic-uc-mihrapli-cami-gordunuz-mu/)
8- Fetih'den
sonra Galata’da yapılan ilk cami ve başına gelenler: Fatih Sultan Mehmet Han, İstanbul’u fethinden sonra
Galata’ya komutan-vali olarak, aynı zamanda orduda müezzinlik yapan,
Bereketzade Hacı Ali Bin Hasan’ı görevlendirir. Bereketzade, göreve başladıktan hemen sonra, bugünkü
Galata Kulesi’nin yanı başına kendi adını taşıyan bir cami, bir medrese ve bir
de çeşme yaptırır. Bu caminin en büyük
iki özelliği. Burada yapılan ilk cami olması ve caminin altından Galata
Kulesi’ne giden bir tünel olmasıdır. Bu
durum Caminin kitabesinde de belirtiliyor. Daha sonra yapılan kazılarda burada
Bizans dönemine ait yapıların bulunduğu ortaya çıkarılmıştır. Kitabe’de Galata
Kulesi’nden mescidin minaresine ve buradan da aşağıya Karaköy eski limana inen,
ancak bir kişinin geçebileceği gizli bir geçidin varlığından söz ediliyor.
Yapılan araştırmalara göre, toprakla
dolu olan tünelin 60 metrelik bölümü temizlenerek duvarları sıvanmış ve muhkem
hale getirilmiş. Bereketzade Ali Efendi Camii; Beyoğlu, Galata Kulesi yakınında
Beyoğlu Göz Hastanesi karşısındadır. Bölgeye “Bereketzade Mahallesi” adı
verilmiş olup, aynı adı günümüzde de devam etmektedir.Zamanla Müslüman nüfusun
Galata bölgesinden ayrılması üzerine camii neredeyse sahipsiz kalmış ve 1920’li
yıllarda kapalı kalmıştır. Bir müddet kadro dışı bırakılan mescit 1947-48 de
tamamen yıktırılmış, haziresinde kalan asırlık ağaçlar ve mezarlarda 1952-53 de
komşusu olan hastaneye otopark yapılmak üzere yok edilmiştir. Klasik üslüpta,
üstü kiremit örtülü küçük bir ibadet yeri olan eski mescitten hiçbir iz
kalmamışken, daha sonra aslına uygun olarak yeniden yapılmıştır.
9- Caminin
kapısı değil de pencereleri niye büyük yapıldı? Gazi Ahmet Paşa Camii giriş kapısının her iki yanındaki
pencerelerin kapıdan büyük oluşu, bu caminin en büyük özelliklerinden bir
tanesidir. Mimar Sinan,
Paşa’nın hikayesini biliyordu ve Paşa’nın sağlığında iken ne kadar tevekkül
sahibi ve TASAVVUF GEÇMİŞİ olduğunu bildiği için kapıyı küçük pencereyi de
büyük yapmıştı. Kapı, küçük çünkü Paşa
sağlığında iken çok konuşmazdı. Çok konuşmayı sevmeyen biriydi. İşte bunun için
ağız sadece yeri geldiğinde konuşulacak, yeri geldiğinde açılacak önemli bir
uzvumuz. Dil-dudak depreşmeden anlaşmak işte işin sırrı burada. Pencere ise kalptir. Kalp gözü açık olan
insan, dünyaya değil sadece tüm evrene bakar. Tüm dünyayı ayırım yapmadan
kucaklar, yaratılanı sever yaratandan ötürü… Müsait olduğunuzda gidip görmenizi
tavsiye ederim…
10- Sizce
İstanbul'un en eski Padişah Camisi hangisi? Fatih Sultan Mehmet Han, İstanbul’u fethettikten sonra
yaptırmış olduğu Fatih Camii her ne kadar ilk cami olarak bilinse de büyük
deprem sonrası tamamen yeniden inşa edildiği için İstanbul’da Fetih’ten sonra
en eski Padişah Cami “Beyazıt Semtinde bulunan Beyazıt” camiidir. Birer şerefeli iki taş minaresi olan
caminin minareleri camiye değil; caminin iki yanındaki tabhanelere
(misafirhanelere) bitişiktir; bu
nedenle arada 79m. mesafe vardır. Ki bu şekilde bir cami Türkiye’de ve
İstanbul’da başka bir camide yoktur.
Renkli taşlar ve kufi yazılarla bezeli minarelerden sağ tarafta olanı
özgün süslemelerini büyük ölçüde korur ancak diğeri birkaç kez onarım geçirmiş
ve bezemelerini yitirerek daha sade kalmıştır.. Bu nedenle sağdaki minare,
“Selçukludan Osmanlı- ‘ya geçişin İstanbul’daki tek numunesi” olarak kabul
edilir.
11- Peygamberimiz
(s.a.v.)’in Selamı ile Yapılan Cami: Sultan III. Osman’ın (1754-1457 yılları arasında padişah)
sadrazamlarından Hekimoğlu Ali Paşa başarılı ve yetenekli bir devlet adamı,
oldukça dindar bir kimse idi. Bu dönemde bir tüccar iflas etmiş, bütün mal ve
servetini kaybetmiş, üstelik bir de borca girmişti. Sıkıntılı durumda iken
müracaat ettiği bütün eş-dost -bu durumdaki herkese yapıldığı gibi- kapıları
yüzüne kapatmıştı.Adamcağız çaresiz haldeyken bir gece rüyasında
Peygamberimiz’i görür. Rüyasında O’ndan yardım ve destek ister. Peygamberimiz
ise ona “Git Allah’ın makbul kulu Ali Paşa’ya benden selam söyle, sana 100 altın
versin” der. Adam, “Ya Rasûlallah ben
Ali Paşa’ya selamınızı iletir, bana 100 altın vermesini emrettiğinizi söylerim
ama bana inanmaz” der. Ardından Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurur: “Sana inanması için ben sana belge
vereceğim. Ali Paşa bana her akşam yüz salavat-ı şerîfe okurdu, ama geçen
perşembe akşamı okumadı. Bunu ona söylersen sana inanır”. Sabah olunca adam
hemen Ali Paşa’ya koşar ve rüyasını anlatır. Ali Paşa inanmak istemez ve
“Peygamberimiz neden bana söylemiyor da sana söylüyor?” der. Adam ise Hz.
Peygamber’in verdiği belgeyi öne sürerek: “Efendim ben bana inanmayacağınızı Hz
Peygamber’e söyledim. O da bana bir belge verdi. Siz her gece Efendimize yüz
salavat-ı şerîfe okuyormuşsunuz, ama geçtiğimiz perşembe akşamı okumamışsınız”
der. Ali Paşa düşünür, o gece hakikaten okumadığını fark eder. Bunun üzerine
adama şöyle söyler: “Peki, Hz. Peygamber sana ne söyledi ise aynen tekrarla“.
Adam da tekrarlar: “Ali Paşa’ya benim selamımı söyle sana 100 altın versin”.
Ali Paşa her defasında “Bir daha söyle” diyerek tam yedi defa tekrarlatır.
Adam, tam Ali Paşa’nın kendisiyle alay ettiğini zannederek paradan ümidini
kestiği sırada Ali Paşa, “Sana Peygamberin her selamı için 100 altın vereceğim
Yedi defa tekrarlattım 700 altın eder” der ve gerçekten 700 altını verir.
Hekimoğlu Ali Paşa’nın kendi adına mimar Davud Ağa’ya yaptırdığı cami bir
başkadır. Bu camide diğer camilerde görmeye alışık olmadığımız, Ramazan ayının
son on günü girilen İtikaf odasından 3 tane bulunmaktadır. Caminin çinileri de
o dönemde Tekfur sarayında kurulan çini atölyesinde yapılmış çinilerdendir.
Yine caminin minaresinde güneş saati bulunmaktadır. Bu da pek çok camide görülmez. Avluda su terazisi ve
bir kuyu da bulunmaktadır. Hekimoğlu Ali Paşa’nın idarede şiddetli olduğu ama
cömert, akıllı, alim, sağlam görüş sahibi, tedbirli bir kişi olduğu
belirtilmiştir. Otuz yılı aşkın yaptığı vezirlik görevi sırasına tüm devlet
ricalinin ve özellikle salatanatı sırasında görev yaptığı padişahlar olan I.
Mahmud ve III. Osman’ın hürmet ve itimadını kazanmıştır.
12- Yolda
Kalanlar İçin Sabaha Kadar Açık Olan Cami:
İstanbul Fatih İlçesi-Murat Paşa
Semtinde bulunan yine kendi adıyla anılan Murat Paşa Cami Vatan Caddesinin
Aksaray girişi tarafında Aksaray-Metro girişindedir. Bugün ile yurt içinden yurt
dışından gelen yolcular önce bu camiye uğrayıp elini yüzünü yıkadıktan sonra
İstanbul’un sokaklarını gezmeye çıkıyorlar. Camiyi yaptıran Has Murat
Paşa, Fatih Sultan Mehmet döneminde
vezirlik yapmıştır. O dönemde İstanbul’a yeni gelen Türklerin kalacakları
yerleri olmadığı için kendilerine bir yer bulana kadar bu camide kalıyorlar, üç
gün boyunca burada yatıp kalkıyorlardı. Caminin içine girildiğinde mihrap ve
namaz kılma mahallinin oldukça yüksek olduğu görülür bunun sebebi ise zaviye
bölümü ile namaz kılma bölümünün ayrı ayrı olmasıdır. Has Murat Paşa, o dönemde Uzun Hasanla
yapılan savaş sırasında yaralanıp şehit düşmeden önce Hızır (a.s) görür ve
ondan İstanbul’da yaptırdığı camiye gelmesini ister. Hızır (a.s) da üzülmemesi için ona, beş vakitten birini Murat Paşa
Camii’nde kılacağını söyler. Halk arasında ise Hızır (a.s)’ın sabah
namazını burada kıldığı rivayet ediliyor. Camiyi incelerken minareye dikkatlice bakıldığında minarenin
duvarında ezan vakitlerini gösteren bir güneş saati olduğunu görebilirsiniz. O
dönemde henüz saat olmadığı için İstanbullular vakitleri, bu güneş saatine
bakarak anlıyordu. İşte ilk güneş saati Murat Paşa Camii’nin duvarına monte
edilerek bu şekilde İstanbulluların ezan vakitlerini öğrenmesi sağlanmıştı.
BİTTİ