17 Mart 2021

​Hikâyesi olan camiler (3) -2-

7- Siz hiç "Üç mihraplı" cami gördünüz mü? Hikayeye göre Fatih Sultan Mehmet ilk harim kısmında oluşan caminin çok küçük olduğunu görerek şimdi iki mihrabın bulunduğu yerdeki evlerin sahiplerinden evler satın alıp camiyi genişletmek istemiş. Çünkü caminin yapıldığı zamanda bu bölgede çok Müslüman esnaf olmadığı için caminin yapılışını gereksiz görmüşler. Fakat zamanla Müslüman halk burada çoğalınca bu sefer de cami yetmez olmuş. Bunun üzerine Hoca Hayreddin Efendi gelinden camiyi genişletmek için evini ister. Gelininde istemesinin sebebi ise oğlu Ahmet Efendi Şam kadısı iken orada vefat etmiştir. Gelin önce evi vermek istemez. Sonrasında da “benim için de bir mihrap yaparsan evi veririm” der. Bir şekilde bu pazarlık Fatih Sultan Mehmed’in kulağına gider. Sultan, Hoca Hayreddin Efendiye:          O ilaveyi yap, gelinin ve benim için de birer mihrap yap, der. Böylelikle bir anda tek mihraplı cami büyür ve üç mihraplı olur. Cami vakfiyesinde mihrapların kullanma usulü şu şekilde şarta bağlanmıştır: “Ortadaki mihrap Fatih Sultan Mehmed Han için yapıldığından Cuma, bayram ve teravih namazlarında bu mihrapta yer alacaktır. Diğer namazlar için, sırayla öbür mihraplar kullanılacaktır. (Kaynak: https://www.istanbulunsirlari.net/siz-hic-uc-mihrapli-cami-gordunuz-mu/)

8- Fetih'den sonra Galata’da yapılan ilk cami ve başına gelenler:  Fatih Sultan Mehmet Han, İstanbul’u fethinden sonra Galata’ya komutan-vali olarak, aynı zamanda orduda müezzinlik yapan, Bereketzade Hacı Ali Bin Hasan’ı görevlendirir. Bereketzade,  göreve başladıktan hemen sonra, bugünkü Galata Kulesi’nin yanı başına kendi adını taşıyan bir cami, bir medrese ve bir de çeşme yaptırır.  Bu caminin en büyük iki özelliği. Burada yapılan ilk cami olması ve caminin altından Galata Kulesi’ne giden bir tünel olmasıdır.  Bu durum Caminin kitabesinde de belirtiliyor. Daha sonra yapılan kazılarda burada Bizans dönemine ait yapıların bulunduğu ortaya çıkarılmıştır. Kitabe’de Galata Kulesi’nden mescidin minaresine ve buradan da aşağıya Karaköy eski limana inen, ancak bir kişinin geçebileceği gizli bir geçidin varlığından söz ediliyor. Yapılan araştırmalara göre,  toprakla dolu olan tünelin 60 metrelik bölümü temizlenerek duvarları sıvanmış ve muhkem hale getirilmiş. Bereketzade Ali Efendi Camii; Beyoğlu, Galata Kulesi yakınında Beyoğlu Göz Hastanesi karşısındadır. Bölgeye “Bereketzade Mahallesi” adı verilmiş olup, aynı adı günümüzde de devam etmektedir.Zamanla Müslüman nüfusun Galata bölgesinden ayrılması üzerine camii neredeyse sahipsiz kalmış ve 1920’li yıllarda kapalı kalmıştır. Bir müddet kadro dışı bırakılan mescit 1947-48 de tamamen yıktırılmış, haziresinde kalan asırlık ağaçlar ve mezarlarda 1952-53 de komşusu olan hastaneye otopark yapılmak üzere yok edilmiştir. Klasik üslüpta, üstü kiremit örtülü küçük bir ibadet yeri olan eski mescitten hiçbir iz kalmamışken, daha sonra aslına uygun olarak yeniden yapılmıştır.

9- Caminin kapısı değil de pencereleri niye büyük yapıldı? Gazi Ahmet Paşa Camii giriş kapısının her iki yanındaki pencerelerin kapıdan büyük oluşu, bu caminin en büyük özelliklerinden bir tanesidir. Mimar Sinan, Paşa’nın hikayesini biliyordu ve Paşa’nın sağlığında iken ne kadar tevekkül sahibi ve TASAVVUF GEÇMİŞİ olduğunu bildiği için kapıyı küçük pencereyi de büyük yapmıştı.  Kapı, küçük çünkü Paşa sağlığında iken çok konuşmazdı. Çok konuşmayı sevmeyen biriydi. İşte bunun için ağız sadece yeri geldiğinde konuşulacak, yeri geldiğinde açılacak önemli bir uzvumuz. Dil-dudak depreşmeden anlaşmak işte işin sırrı burada.  Pencere ise kalptir. Kalp gözü açık olan insan, dünyaya değil sadece tüm evrene bakar. Tüm dünyayı ayırım yapmadan kucaklar, yaratılanı sever yaratandan ötürü… Müsait olduğunuzda gidip görmenizi tavsiye ederim…

10- Sizce İstanbul'un en eski Padişah Camisi hangisi?   Fatih Sultan Mehmet Han, İstanbul’u fethettikten sonra yaptırmış olduğu Fatih Camii her ne kadar ilk cami olarak bilinse de büyük deprem sonrası tamamen yeniden inşa edildiği için İstanbul’da Fetih’ten sonra en eski Padişah Cami “Beyazıt Semtinde bulunan Beyazıt” camiidir. Birer şerefeli iki taş minaresi olan caminin minareleri camiye değil; caminin iki yanındaki tabhanelere (misafirhanelere) bitişiktir; bu nedenle arada 79m. mesafe vardır. Ki bu şekilde bir cami Türkiye’de ve İstanbul’da başka bir camide yoktur.  Renkli taşlar ve kufi yazılarla bezeli minarelerden sağ tarafta olanı özgün süslemelerini büyük ölçüde korur ancak diğeri birkaç kez onarım geçirmiş ve bezemelerini yitirerek daha sade kalmıştır.. Bu nedenle sağdaki minare, “Selçukludan Osmanlı- ‘ya geçişin İstanbul’daki tek numunesi” olarak kabul edilir.

11- Peygamberimiz (s.a.v.)’in Selamı ile Yapılan Cami:  Sultan III. Osman’ın (1754-1457 yılları arasında padişah) sadrazamlarından Hekimoğlu Ali Paşa başarılı ve yetenekli bir devlet adamı, oldukça dindar bir kimse idi. Bu dönemde bir tüccar iflas etmiş, bütün mal ve servetini kaybetmiş, üstelik bir de borca girmişti. Sıkıntılı durumda iken müracaat ettiği bütün eş-dost -bu durumdaki herkese yapıldığı gibi- kapıları yüzüne kapatmıştı.Adamcağız çaresiz haldeyken bir gece rüyasında Peygamberimiz’i görür. Rüyasında O’ndan yardım ve destek ister. Peygamberimiz ise ona “Git Allah’ın makbul kulu Ali Paşa’ya benden selam söyle, sana 100 altın versin” der. Adam, “Ya Rasûlallah ben Ali Paşa’ya selamınızı iletir, bana 100 altın vermesini emrettiğinizi söylerim ama bana inanmaz” der. Ardından Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurur: “Sana inanması için ben sana belge vereceğim. Ali Paşa bana her akşam yüz salavat-ı şerîfe okurdu, ama geçen perşembe akşamı okumadı. Bunu ona söylersen sana inanır”. Sabah olunca adam hemen Ali Paşa’ya koşar ve rüyasını anlatır. Ali Paşa inanmak istemez ve “Peygamberimiz neden bana söylemiyor da sana söylüyor?” der. Adam ise Hz. Peygamber’in verdiği belgeyi öne sürerek: “Efendim ben bana inanmayacağınızı Hz Peygamber’e söyledim. O da bana bir belge verdi. Siz her gece Efendimize yüz salavat-ı şerîfe okuyormuşsunuz, ama geçtiğimiz perşembe akşamı okumamışsınız” der. Ali Paşa düşünür, o gece hakikaten okumadığını fark eder. Bunun üzerine adama şöyle söyler: “Peki, Hz. Peygamber sana ne söyledi ise aynen tekrarla“. Adam da tekrarlar: “Ali Paşa’ya benim selamımı söyle sana 100 altın versin”. Ali Paşa her defasında “Bir daha söyle” diyerek tam yedi defa tekrarlatır. Adam, tam Ali Paşa’nın kendisiyle alay ettiğini zannederek paradan ümidini kestiği sırada Ali Paşa, “Sana Peygamberin her selamı için 100 altın vereceğim Yedi defa tekrarlattım 700 altın eder” der ve gerçekten 700 altını verir. Hekimoğlu Ali Paşa’nın kendi adına mimar Davud Ağa’ya yaptırdığı cami bir başkadır. Bu camide diğer camilerde görmeye alışık olmadığımız, Ramazan ayının son on günü girilen İtikaf odasından 3 tane bulunmaktadır. Caminin çinileri de o dönemde Tekfur sarayında kurulan çini atölyesinde yapılmış çinilerdendir. Yine caminin minaresinde güneş saati bulunmaktadır. Bu da pek  çok camide görülmez. Avluda su terazisi ve bir kuyu da bulunmaktadır. Hekimoğlu Ali Paşa’nın idarede şiddetli olduğu ama cömert, akıllı, alim, sağlam görüş sahibi, tedbirli bir kişi olduğu belirtilmiştir. Otuz yılı aşkın yaptığı vezirlik görevi sırasına tüm devlet ricalinin ve özellikle salatanatı sırasında görev yaptığı padişahlar olan I. Mahmud ve III. Osman’ın hürmet ve itimadını kazanmıştır.

12- Yolda Kalanlar İçin Sabaha Kadar Açık Olan Cami:  İstanbul Fatih İlçesi-Murat Paşa Semtinde bulunan yine kendi adıyla anılan Murat Paşa Cami Vatan Caddesinin Aksaray girişi tarafında Aksaray-Metro girişindedir. Bugün ile yurt içinden yurt dışından gelen yolcular önce bu camiye uğrayıp elini yüzünü yıkadıktan sonra İstanbul’un sokaklarını gezmeye çıkıyorlar. Camiyi yaptıran Has Murat Paşa,  Fatih Sultan Mehmet döneminde vezirlik yapmıştır. O dönemde İstanbul’a yeni gelen Türklerin kalacakları yerleri olmadığı için kendilerine bir yer bulana kadar bu camide kalıyorlar, üç gün boyunca burada yatıp kalkıyorlardı. Caminin içine girildiğinde mihrap ve namaz kılma mahallinin oldukça yüksek olduğu görülür bunun sebebi ise zaviye bölümü ile namaz kılma bölümünün ayrı ayrı olmasıdır. Has Murat Paşa, o dönemde Uzun Hasanla yapılan savaş sırasında yaralanıp şehit düşmeden önce Hızır (a.s) görür ve ondan İstanbul’da yaptırdığı camiye gelmesini ister. Hızır (a.s) da üzülmemesi için ona, beş vakitten birini Murat Paşa Camii’nde kılacağını söyler. Halk arasında ise Hızır (a.s)’ın sabah namazını burada kıldığı rivayet ediliyor. Camiyi incelerken minareye dikkatlice bakıldığında minarenin duvarında ezan vakitlerini gösteren bir güneş saati olduğunu görebilirsiniz. O dönemde henüz saat olmadığı için İstanbullular vakitleri, bu güneş saatine bakarak anlıyordu. İşte ilk güneş saati Murat Paşa Camii’nin duvarına monte edilerek bu şekilde İstanbulluların ezan vakitlerini öğrenmesi sağlanmıştı.

BİTTİ