22 May 2019

Hileyi yapan organizasyon çözülmedi

9 Mayıs 2018'de  bir köşe yazısıyla Ak Parti'ye bir uyarıda bulunmuştum. Türkiye'de kendisine verilen oyları sandıkta koruyabilme potansiyeli bakımından en zayıf ve hayati tehditler altında bulunan partinin Ak Parti olduğunu söylemiş, gerekçelerini de dile getirmiştim. 16 Nisan 2017'deki  başkanlık referandumu sonuçlarına benzer şekilde müdahale edildiğini, oy sayımı bitmeden birkaç saat önce, “hayır” oylarının istatistiğin oranlama sınırlarının imkân tanımayacağı ve doğal dağılım nispetine uygun olmayan biçimde sert bir ivmeyle yükselirken “evetlerin dibe çakıldığını, bunun sonucunda İstanbul ve Ankara'da “hayır” oylarının öne geçtiğini belirtmiştim. Yâni o gün yapılan referandum değil de belediye seçimleri olsaydı, Ak Parti İstanbul ve Ankara'yı “yine” kaybediyordu. Zâten o tarihten sonra gerçekleşen ilk yerel seçimler 31 Mart 2019 seçimleri oldu. İstanbul ile Ankara için açıklanan sonuçlar, hem 2017 referandumu hem de 2018 cumhurbaşkanlığı seçim neticeleriyle  ivme ve zamanlama grafiklerine kadar  neredeyse bire bir benzeşen tuhaflıklarla  dolu bir performans sergiledi. O gün kimse aymadı, uyanmadı, duymadı ki önlem alınsın! Duyanlar ve bilenler olduysa da sustu ki işitilmesin; kimi başlarına iş çıkarılmasın diye, kimi ise aman kurcalanıp tedbir alınmasın...

 

Ak Parti'de pek çok alanda görülen kronik ve kurumsal aymazlık, gaflet, sızma ihanet, ihtiras ve kifayetsizliğin dağılımından müteşekkil bir kokteyldir. Bahsettiğim yazıdan kırk altı gün sonra 24 Haziran 2018 cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimleri vardı;  ne bir teyakkuz emaresi ne bir merak, hattâ  ‘acaba'  diyen bir dudak bükme bile görmedim, duymadım. Ama 24 Haziran seçimlerinin oy sayım ve sonuçların açıklanma merhalelerine baktığınızda, aynı sürecin büyük ölçüde o zaman da yaşanmış olduğunu göreceksiniz. Nitekim Ekrem İmamoğlu (6 Mayıs) pazartesi günü yaptığı konuşmada, 2017'deki referandumun da,  2018'deki Cumhurbaşkanlığı seçiminin de aynı kurullarla yapıldığını açıklarken aslında bu duruma yönelik bir ifşâ  ve itirafta bulunmuş oluyordu. Şâyet bir basın organında herhangi bir konfeksiyon ürünü hakkında memnuniyetsizlik ve kaygılar dile getirilmiş olsaydı, kırk sekiz saat geçmeden üretici firma iletişime geçer, bir bilgilenme ve bilgilendirme talebinde bulunulurdu. Ama kendisine verilen oyları koruyamama ve seçim sonuçlarının Ak Parti aleyhine değiştirilerek içeriden manipüle edilmesine ilişkin yazı ne partinin ne  YSK'nın, ne hükümetin ne de başka bir kurumun alâkasını çekmedi, çekemedi.

 

Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz'un seçim sonuçlarına yönelik organize tahrifatı  ifşâ için gösterdiği gayret ve çabaya karşı elbette bütün Türkiye'nin geleceği adına minnet duyuyorum.  Ama "iki yıl öncesinden başlayarak tam bir organizasyon içerisinde sandık başında hile yapmaya dönük işlemlerin olduğunu çok net bir şekilde görüyoruz" cümlesi öfkelendiriyor beni. Bunu yeni mi görüyorsunuz? Aynı tertip düzeneğinin içinde körü körüne üç seçime girdiniz. Hiç değilse ulusal basını takip eden, tarayan, analiz eden ve bilgiyi paylaşan bir departmanınız olsaydı bu meseleden en az bir yıl önce haberdar olacak, konuyu inceleyecek ve son iki seçime gerekli tedbirleri alarak girecektiniz. Türkiye'yi yöneten partinin böyle bir masası da mı yok!

 

Bunu bilhassa söylüyorum! Daha yazdığım nice kritik mevzu ve mesele var ki açıkça bildirildiği ve  sorun ifşâ edildiği  hâlde sâdece bir köşe yazısı olarak kaldı ve hiçbir sorumluyu harekete geçirmedi. Belirtilen bu meselelerin görmezden gelinmesi Türkiye'nin en iyimser tahmin ile önündeki bir on yılını daha alacak. Bunlardan bir tanesi de Saadet Partisi üzerine yazılan yazılardı. Dikkate alınsaydı seçimleri  ifsat ve manipüle eden devasa organizasyon dahi çok daha önce ve rahatlıkla çözülmüş olurdu.

 

Teessüf ile söylüyorum ki Ak Parti ya da hükümet seçimlerde yapılan organize hilenin düzeneğini henüz çözebilmiş değil. Seçim gecesi sonuçlar açıklanıp istatiksel olarak farkın kapanmasının artık mümkün olmadığı, İstanbul'u Ak Parti'nin aldığının kesinleştiği anket firmalarının uzmanları tarafından söylenirken bâzı partilerin teşkilatlarında aktif olarak çalışan kimi adamlar ve kadınlar sinsi sinsi gülerek saat 21.00'den sonra bu tablonun değişeceğini ve sandıktan İmamoğlu'nun çıkacağını büyük bir öz güvenle dile getiriyorlardı. Yine onlar seçimdeki hilenin Ak Parti'nin zannettiği gibi geçerli oyları geçersiz saymak, tutanak sonuçlarını tahrif etmek ve kaydırma yapmaktan ibâret olmadığını da biliyorlar. Sahada Ekrem İmamoğlu, sandıklarda ve sayım alanlarında ise iki yıldır hazırlanan organize tertibin gerçekleştirilmesi için çalışırken, kinleri, adanmışlıkları, cüretleri ve kimi hususlardaki kabiliyetleriyle CHP'li yoldaşlarını şaşkınlığa düşürdüler. Tertip için sabahlara kadar çalışmaların yapıldığı, poşet poşet biraların taşındığı belirlenmiş meskenlerdeki faaliyetlere düzenli olarak iştirak eden adamları, başörtülü hatta çarşaflı kadınları vardı. 31 Mart'ta CHP İstanbul İl Örgütü'nde İmamoğlu kendisinin “kazandığını” ilan edince fetö kültünün şakirtleriyle beraber tekbir getirenler onlardı.

 

31 Mart 2019 Yerel seçimlerini manipüle eden devasa yapı, daha çok canlı ve devingen bir organizmaya benziyordu. Bu organizma sadece İstanbul'da değil bütün seçim sathında çalıştı ve elbette sonuç aldı. Ama Ak Parti mevcut koşullar içerisinde en fazla bir hedefe yönelebilecek durumdaydı ve İstanbul'u seçti. Yoksa siz bugüne kadar  hangi yerel seçimde il genel meclisini ezici şekilde alan bir partinin başkanlığı kaybettiğini gördünüz? Peki bu durumda kaç şehir var biliyor musunuz?

 

Şimdi keşke değil, gayret zamanı!