11 Mart 2016

Hukuk mu guguk mu?

Milletçe hareketli günler geçiriyoruz. Paralel yapının yayın organı suçlamasıyla geçtiğimiz günlerde Zaman Gazetesi'ne hukuki bir karar neticesinde kayyum atandı. Medyada ve Zaman gazetesinin önünde bu basın özgürlüğüne bir müdahaledir ve özgür basın susturulamaz sloganları atılırken, polis gazete binası önündeki direnişçilere onları dağıtmak için zor kullandı. Medyanın önde gelen kalemşörleri hemen hukukun üstünlüğünün siyasetçiler tarafından çiğnendiğini söyleyen yazılar kaleme aldılar.

Defalarca söyledik ve yazdık; "hukukun üstünlüğü" laf-ı güzaf. Hukuk siyasete bütün kodlarında bağlıdır. Yasada güç ve iktidar içkindir. Yasa aynı zamanda yoruma açıktır. Yasa Tanrı yasası değil, insan üretimi, insanın yaptığı birşeydir. Buna karşı öne sürülen "hukukun üstünlüğü" lafının bizatihi kendisi bir ideolojidir. Doğmadır, modern bir nastır. Zaman Gazetesi'ne kayyumun atanmasıyla Ak parti ve Erdoğan muarızlarına göre hukuk ihlal ediliyor, özgürlüğe darbe vuruluyor ve Türkiye'de cumhuriyet tarihinden beri görülmemiş bir diktatörlük kuruluyor. Eğer paralel yapının hakimleri ve savcıları Erdoğan ve ekibini içeri tıkmayı başarsaydı bu hukukun zaferi olarak adlandırılacaktı. Savcı ve hakimler savaş açtıkları iktidar yerine kendilerini içeri atıyorsa bu olsa olsa bir diktatörlüğün göstergesidir.

Bu müdahaleleriyle savcı ve hakimler aslında meşru, sivil bir iktidarı korumaktadır. Olan budur. Gerisi suçlanan faillerin bireysel haklarıyla ilgilidir ve bireysel hakların da hukuk yoluyla korunması sonuna kadar meşru ve hukikidir: tutuksuz yargılamalardan, uzun yargılama sürelerinin kısaltılmasına, insanca muamele görmeye kadar pek çok şey sayabiliriz. Bütün bunlar devletin sorumluluğu altındadır.

Mit tırlarını durdurabilecek güçte bir otonom yapılanma, halkın oyuna dayanan meşru sivil iktidarı da yıkacak güçte olabilir. Zaten öyledir. Devletin böyle bir yapılanmaya karşı her türlü hukuki tedbiri alması meşrudur. Otonom yapılanma gayri meşru yollarla iktidarı devirme ve iktidarı ele geçirme girişiminde bulunduğunda devlet de buna karşı reflekste bulunur ve bulunmalıdır.

Çünkü demokrasi rejimi oy verme metoduyla şiddetsiz, kan akıtmadan iktidar değiştirme rejimidir. Gayri meşru metodlar kabul edilemez. Gayri meşru yollarla bir hükümeti yıkarsanız gün gelir siz de yıkılırsınız. Sizin kuracağınız iktidarı da muhakkak, iktidarınızda var olacak muarızlarımız beğenmeyecektir ve ilk fırsatta sizi gayri meşru yollarla indirme yoluna gidecektir. Demokrasi oyununu oynamak istemeyenler ya da bu oyunu sadece ben kurarım diyenler sonraki oyunda oyun dışı kalmaya da hazır olmalıdırlar.

Bir diğer mesele de hukukun üstünlüğü dogmasının parçası olan AYM meselesidir. Geçtiğimiz günlerde Can Dündar ile ilgili alınan karar gerekçesi açıklanmadan kamuoyuna ilan edildi ve esası da ilgilendiren bir karara varıldı. Gerekçe açıklandığında ise daha henüz iç hukuk yollarının tüketilmeden yine esasa ilişkin bir sonuca varıldığını gördük. AYM ülkedeki en yüksek mahkeme. Daha üstü yok. AYM kararları bu durumda tartışılamaz. Fakat soru şudur: AYM dekiler de insandır ve insan hata yapabilen bir varlıktır. Hata yapıldığında hatayı düzeltmek mümkün olacak mıdır? Hatayı kim düzeltecektir? Her karar doğru mu sayılacak? Bu soruların cevabı verilemiyor çünkü kerameti kendinden menkul AYM en üstün konumda kabul ediliyor. Bu durumuyla AYM Kilisenin yüzlerce yıl önce kurduğu Engizisyon Mahkemeleriyle aynı konumdadır. Bütün demokrasilerde bu türden mahkemelerin olduğunu söylemek de onu bu konumdan kurtaramaz. O zaman demokratik ülkelerdeki bütün AYM lerde kararlar bu şekilde mi alınıyor diye bir soru da söyleyene musallat olur. Türkiye'deki AYM demokratik ülkelerdeki gibi değil, Engizisyon mahkemesi gibi işler. Engizisyondakiler sorgulanamaz. Onları Batı'da geçmişte yalnızca tarih sorguladı.

Tamamen siyasi saiklerle bulundukları yere atanan bir grup insandan adil bir karar vermelerini bekliyoruz. Ve çıkan karar şu: Gazeteci suç işleyemez çünkü gazetecidir. Nokta.

Bal gibi siyasi bir karar alındı ve bunu millete hukuki karar diye yutturmaya çalışan bir kesim var. Ancak milletimizin içgörüleri derin, hissiyatı kuvvetlidir. Diyeceğim şu ki millet bu kararda yalnızca şunu gördü: Tayyip Erdoğan eğer bu mahkeme tarafından gün gelip yargılanacak olursa çıkacak karar en baştan bellidir. Dolayısıyla bir referandumum oylaması önüne geldiğinde millet bu AYM kararını da elbette hatırlar.