VF kat sol
VF kat sağ

17 Ağustos 2022

Hünkâr Hacı Bektaş Veli

Hacı Bektaş Veli Türklerin inanç ve gönül haritasının şüphesiz en önde gelen kaynaklarından biridir. Dinin insana yönelik asıl gayesini Türk’e Türkçe anlatan bir sonsuzluk kaynağıdır. O, Türk’e konuşurken evrenselin manasını insanlığa hatırlatan bir kavrayışı da temsil eder. Peygamber sevgisi ve Ehl-İ Beyt muhabbeti milletimiz için vazgeçilmez bir vakıadır. Bu sevgi İslam olmakla doğrudan alakalıdır. Hz. Ali’ye duyulan muhabbet de bu cümledendir.

Tarih boyunca, Bektâşi dergâhları ve Cem evleri bu sevginin duygu, inanç ve hareket boyutundaki icra alanı olan ibadet mekânlarıdır. Allah insanlarla Rabça konuşur ve insanların dilince Peygamberler ve velilerle onlara hitap eder. Peygamberler bu mesajın emanetçileri. Onlardan sonra ise onlara varis olan âlimler. Her dil kendi varoluş halinin öznel ve hususi halleriyle var olanı adlandırır ve anlatır. Güneş tekdir ama ona çok isimler verilmiştir. Allah’ın insanlara sözü zaman ve mekân üstü bir mananın insani boyutlara dönüşmüş halidir.

Dil varlığın evidir. Bu sonsuz mana, insan anlayışı kadar değişik çeşitte ifade edilirse de bir olan manayı gösterirler. Hünkâr Hacı Bektaş Veli Türk milletinin akıp giden tarihi hayatının sönmeyen çerağlarından biri. Türk’e Türkçe varlığı açıklayan bir Horasan ereni. “Düşünenler için çeşit çeşit faydalar bulup ben zaifi hayırla ansınlar diye “Bismillahirrahmanirrahim”in Türkçe açıklaması yaptım.” “Senin ümmetin benim kullarımdır. Sen onlara şefaat edersen ben lütufta bulunurum. Eğer onlar benim kudretimin ve büyüklüğümün hakkı için Bismillahirrahmanirrahim derlerse; ben her işlerinde onlara kendilerinden daha yakın olurum. (Hacı Bektaş Velî Külliyatı, Ankara, 2010, s. 218-219.) Bu ifadeler ülkemizde siyasi tüm yaklaşımların üzerinden bizi birleştirme kudretindedir. Tarihten bugün gelen siyasi rekabet ve istismar maksatlı hareketler bu gerçeği gölgelese de özüne zarar vermemiştir. Hz. Ali’yi siyasi bir figür halinde anlayarak olan bitene mana yükleyenler meselenin dini olmaktan ziyade dünyevi konulardaki hususlar olduğunu fark etmelidirler. Türklerin İslam’a giriş sürecinde Emevilerin karşısında yer alıp Abbasi yapısı içinde olmaları meselenin tarihi zemininde dururken Ehl-i Beyt muhabbeti İslam olmanın esastan bir konusu olarak bundan bir noktada bağımsız ve herkesi kapsar mahiyetedir.

Hünkâr Hacı Bektaş bir Horasan ereni. Ermek vasıl olmaktır. Toplanmak ve anlamaktır. Cem ve idrak. Erenler sadece ermez erdirir menzile. Bilmez bildirir varlığın mana ve mazmununu canlara. Canlara erenin ruhundan birer çerağ asıldır zamanın bağrına asılmış. Işıl ışıl inciler gibi yanıp durur asırların üstünde. Yorulan canlar cemde can bulur cananı bulur. Hünkâr varlığı ve manayı bağlayan, açıklayan, anlatan: “Resullulah buyurdu: Kur’an, İncil, Zebur içinde anlatılanların tamamı Kur’an’da toplandı ve anlatıldı. Kur’an’dakiler de Fatiha’da anlatıldı. Fatiha’yı kim okursa İncil, Tevrat, Zebur, Kur’an okumuş gibi sevap alır. “Elhamdü” beş harftir, namaz da beş vakittir Her kim beş harfi okursa namazında kusur bile olsa bu beş hürmetine bağışlanır.(Hacı Bektaş Velî Külliyatı, s. 197.)” Canları tüm canları bir etmek, varlığı birde görmek ve bire döndürmek. Tüm dinlere ve insanlara bir gözle ve kendindekini onları dışlama değil anlama ve kapsama vasıtası kılma erenlerin temel düsturu. Bağışlanan bağışlar hor görmez hoş görür. Dışlamaz kapsar. Almaz verir.

Hünkârın aydınlığı ve çerağı zamanı ve mekânı kuşatıcıdır. Erenler, her daim, canlara mekâna ve kendisine hikmet gözüyle bakmasını ve karanlıklarını aydınlatmanın yollarını talim ederler. Onlar var edici kavramları hayata sunan deniz fenerleridir. Yaşamın kalabalığından canları varlığın o engin dünyasına çekiverirler. Akla ve gönle şifa olan bu erkân ve adab, bir olan yolun bin bir olan süreğinin renkleriyle zaman içinden akıp gelir. “Tanrı Teâla Hazretlerinin, üç çeşit karanlığı üç çeşit nesne ile aydınlattığı rivayet edilir. Birincisi; dünya karanlığıdır ki bunu ay, güneş ve yıldızlar ile aydınlatmıştır. İkincisi gönül karanlığıdır ki bunu akıl nuruyla aydınlatmıştır. Üçüncüsü beyin karanlığıdır ki bunu ilim yani iyi amel nuruyla aydınlatmıştır. Tanrı Teâla insanı üç çeşit karanlıktan yarattı ve yine üç çeşit nur ile aydınlattı. Birincisi, dört unsur karanlığından yarattı ve akıl nuruyla aydınlattı. İkincisi, cehalet aydınlığından yarattı ve ilim ve amel nuruyla aydınlattı. Üçüncüsü, nefis karanlığından yarattı ve marifet nuruyla aydınlattı. Şimdi, marifet güneşe benzer, akıl aya benzer ve ilim de yıldıza benzer. Ay ve güneş doğarlar; ilim ise okunur, tahsil edilir ve fakat herkesin aklında kalmaz. Ancak marifet her kimin ki gönlüne girse veya gönlünde olsa o kişi ölünceye kadar onu unutmaz.(Hacı Bektaş Velî Külliyatı, s. 747, 748, 749.)” Akıl ve bilgi görüldüğü gibi aydınlanmada Hünkârın öğretisinin temel taşlarıdır. Makro âlemden mikro âlem insana kadar tüm varlık bu ışıkla aydınlanmalıdır. İlimsiz gidilen yolun sonunun karanlık olduğu ve varlığın tüm alanlarının meçhule mahkûm bulunduğu aşikârdır.

Ülkemizi karanlıklar içinde görmek isteyen mahfillerin tüm beyhude gayretlerine karşın bilimin ve Hünkârın rehber olduğu o ser-çeşmenin sonsuz duru ikliminde canların bir olması beklenendir. Varlıkla bağını koparmış olmanın deva bulmaz dertleriyle malul coğrafyamızda cehaletin karanlığı ve bilgeliğin o aydınlık güneşinin eksikliği devamlı hissedilmektedir. Hünkâr “Fakr, kendisine ait varlığın, bir sahiplenmenin, bir varlığın kalmadığı bir mertebeye erişse bütün yaratılmışlara karşı iftihar etsin.(Hacı Bektaş Velî Külliyatı, s. 27.)” diyerek modernitenin hayatımızda var ettiği büyük sıkıntıların önemli bir çaresine işaret eder. Yine “Hiç kimsenin incitmesinden incinmeyen kişi kurtulmuştur. Karşındaki incitilmeyi hak etse dahi onu incitmeyen cömerttir, yiğittir.(Hacı Bektaş Velî Külliyatı s. 75.)” sözleriyle toplumsal barış adına çok önemli kapılar açar. Hünkâr gibi model insanların hayatımıza sunduğu evrensel bilgelik ışıkları dün bugün ve yarın çizgisinde yorulan millet hayatımızın yeniden soluklanarak yoluna devam edeceği vazgeçilmez enerji alanlarıdır.

Mühim olanı postun yeri değil dostun yeridir.

Hal imiş

Demine devranına HU!

Vesselam