21 May 2015

Hürriyetleri tarumar eden Hürriyet...

Yeni Söz 'deki ilk yazımı (Yeni şeyler söylemek lazım, 14 Mayıs 2015) şöyle bir cümle ile bitirmiştim ''Hayatın, öyle ya da böyle her huyluyu bir gün huyundan vazgeçireceğine olan inancımla, taşı atana da önünde kalkan olana da şimdiden Eyvallah.''

Meğer  'Hayatın, öyle ya da böyle her huyluyu bir gün huyundan vazgeçireceğini' söylerken 'Hürriyet hariç' dememekle hata etmişim. Çünkü anlaşılan o ki Hürriyet'i kötü huylarından ve fırsatını bulduğu her an birini 'taşlamaktan' vazgeçirecek bir Allah'ın kulu çıkmayacak.

Abartı değil bu. Söz konusu olan Hürriyet ise sizin, önyargılı olmamak adına 'her huyluya' dair umutlu olmanızın dahi hiç bir hükmü yok. Çünkü Hürriyet, sizi bütün iyi niyetinize rağmen her an orta yerde bırakabilecek kadar şaibeli bu konuda.

E sonuçta memlekette etnisite üzerine onca değişim yaşandığı bir zamanda bile 'Türkiye Türklerindir' inadını sürdüren bir gazeteden bahsediyoruz, umudunuz dağ kadar olsa neye yarar ki.

Evet, Hürriyet, inanılması güç bir kibir, kompleks hatta şımarıklık ve pervasızlık karakteriyle nev'i sahsina munhasir bir gazetedir-ki bu huylarından mümkünatı yok vazgeçmez. Bunu defalarca kanıtladı çünkü.

Belirtilmeli ki sahip olduğu iflah olmaz karakterlerin bütünü, Hürriyet'i 'Türkiye Türklerindir' ezberiyle kendine 'kralcı' yapan vesayetçi ve statükocu zorbalığın dili ve karakteri aslında. O yüzden de Hürriyet gerçekte, eski Türkiye'de kaldıklarını bir türlü kabul etmeyen sahiplerinin sesini iflah olmaz bir şımarıklıkla tekrarlayan bir taklitçiden öte birşey değil sonuçta.

Sırtını, Türkiye'nin bütün eskilerine dayadığı halde her daim batı medeniyetçiliği, modernizm, çağdaşlık ya da demokrasiden dem vuran sayfalarına, köşelerine aldanmayın hiç. Hürriyet, sadece bugüne kadar attığı başlıklarla dahi nasıl zamanların heveslisi olduğunu göstermiştir hep.

Alıştığı türden gazeteciliğinin en son örneğini Mısır'da seçilmiş cumhurbaşkanı Mursi'ye verilen idam kararı üzerinden Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yaptığı gönderme ile gösterdi. Hem de sabah akşam sivil otoriterleşme tehlikesinden ve seçilmiş bir Cumhurbaşkanının diktatörleşmesinden açık açık dem vurdukları bir zamanda.  

İnsan hayatını hiçe sayan manşetlerin müsebbibi bir gazetenin bu son başlığıyla neyi amaçladığı tabii ki aşikar,kime masal anlatacaklar. Akıllarınca Cumhurbaşkanı Erdoğan'a  'bak yüzde 52 ile cumhurbaşkanı olan Mursi idama mahkum oldu, sen de olabilirsin' demeye getiriyorlar.

Çünkü yara büyük. İçlerine sindiremedikleri Erdoğan'ı her fırsatta itibarsızlaştırmak, ona ve sevenlerine korku vermek, en sonunda da onun iktidardan inmesini sağlamak için her türden saldırıyı sürdürmeyi kendilerine iş edindiler.

Peki, halkın yüzde 52'sinin oyuyla seçilmiş bir siyasetçiye imalı gönderme yapacak kadan zıvanadan çıkan Hürriyet, bugün Erdoğan'a yaptığının aynısını 12 Eylül 1980 darbesi sırasında Evren'e yapabilmiş bir gazete mi?

Ne gezer.  Darbeyi ve darbeyle oluşturulan  yönetimin meşruluğunu kanıtlamak için neredeyse her gün kırk takla atmıştı o günlerde.  Daha darbenin ertesi günü 'Terörün sonucu: Yönetim Milli Güvenlik Konseyi'nde - Atatürk yolunda devam' diyecek kadar darbeyi alkışlamaktan bitap düşmüştü. Darbenin birinci yılında ise 'El ele, kol kola mutlu günlere gidiyoruz... Ve evet! Düzlüğe çıkıyoruz' başlığını atabilecek kadar demokrasi havarisi kesilmişti. Yalan da değildi aslında. O karanlık günlerde gerçekten onlar ve darbeciler el ele kol kola düzlüğe çıkarlarken, faşist darbecilerin hışmına uğramış binlerce insan ve aileleri zerre kadar bile Hürriyet'in ilgi alanına girmemişti.

Sürekli hedef gösteren, hedefine koyduğu kişi, grup, toplum, kurum ne varsa onların hayatlarını tarumar etmek için herşeyi yapabilme gücüne sahip olduğunu düşünen şaşırtıcı bir küstahlığı oldu Hürriyet'in. Bu karakteriyle işlediği günahları art arda koysanız abartmasız buradan Çin'e yol olur. Hangi birini saymalı. Çok sevdiği algı operasyonlarına malzeme yapmadığı olay yok gibi. Ahmet Kaya ile ilgili uydurduğu haberlerde de, 28 Şubat'a dair attığı yalan başlıklarda da, Gezi olaylarında ölen çocuklara dair döktüğü timsah gözyaşlarında da, mecliste yaşanan her hangi bir gerginliği 'seviye' derdiyle haber yaptığında da, memleketin savcısı odasında katledilirken de, Cumhurbaşkanına gözdağı verirken de bu böyle.

Derdi ve tercihi her daim anti-demokratik yöntem ve zamanlar sanki. Gezi olaylarıyla seçilmiş bir iktidarı itibarsızlaştırmayı, Meclis'te yaşanan en küçük gerginlikte milli iradeyi küçük düşürmeyi amaçlar yayınlar yaptı mesela. En son şehit edilen Savcı Mehmet Selim Kiraz ile ilgili yayınlarda ise AK Parti üzerinden devletin ne kadar zavallı duruma düştüğünü kanıtlamaya çalışır gibiydi.

Anlayacağınız 'ne yapsa yeridir' denilecek kadar kontrolsüzlük ve pervasızlıkla kuşanmış Hürriyet 'algı yönetimi' metoduyla habercilik yapma huyundan hiç vazgeçmedi.

Savcı Mehmet Selim Kiraz ile ilgili yayınlarından dolayı cenaze törenine muhabirleri alınmadığında bol bol demokrasiden, basın özgürlüğünden, kişisel haktan hukuktan bahsettikleri bir yazı kaleme almıştı.  Yasağı getiren Başbakan Davutoğlu'na yönelik 'Siyasilerin tasarrufları hakkındaki nihai hükmü her zaman tarih veriyor. Olayların sıcaklığı içinde belirtilen kanaatler, yapılan suçlamalar, sarf edilen özensiz sözler aradan zaman geçtikten sonra silikleşiyor ve yerlerini tarihin hükmüne bırakıyor' diyecek kadar pişkin bir üslupla hem de.

Hürriyet'in bütün  hesaplı manşetlerine baktığımızda 'evet, aynen öyle Hürriyet' diyesi geliyor insanın 'evet, olayların sıcaklığı içinde sizin de manşetlerinizle yaratmaya çalıştığınız kanaatler, yaptığınız mesnetsiz suçlamalar, sarf ettiğiniz özensiz ve yalan sözler aradan zaman geçtikten sonra silikleşip, yerlerini tarihin hükmüne bırakıyor.'

Hiç kuşkunuz olmasın ki o tarihin sizin için hükmü, hürriyetler üzerinde hoyratça at oynatmayı kendisine hak gören, adının tersine hürriyetler düşmanı bir gazete olduğunuz şeklinde.

Eski Türkiye özlemi içindeki siz ve şürekanız bunu görüp, bilin artık.