Hz. Lokman'ın (as) Kelimeleri -3: Sabır
-Ruzname; Kelime Günlüğü’nden-
“İyiliği emret, kötülükten vazgeçir!
Bu hususta sana isabet edecek eziyete katlan!”
(Lokman: 17)
Alışılmadık meselelerin dünya gündemini altüst edişine
tanıklık ediyoruz. 2020 felaketlerle fişlenmiş bir yıl olarak neredeyse rafa
kalkıyordu ki işler öyle yürümedi. İpini koparan türlü küresel sıkıntılar 2021
yılında da fasılasız devam ediyor. Belki bu sayede, başa gelen olumsuzluklarla
ilgili herhangi bir zaman dilimini suçlamanın ne kadar anlamsız olduğu
anlaşılmıştır.
Öyleyse kimi suçlamalı? Haber gündemlerine, sosyal medya
akışına bakacak olursanız herkes o suçlanacak şeyi arıyor. Hatta büyük çoğunluk
çoktan onu bulmuş. Kimileri için durumların müsebbibi hâlâ belirsiz… Kimileri tereddütlü…
kimileri tedirgin… kimileri endişeli… kimileri küme dışı… kimileri umursamıyor.
Sık sık mizah konusu hâline gelen bir mesele artık netleşmiş
olmalı veya olmalıydı. Zamanın bütünü veya onun içinden adı konulmuş bir zaman
kesiti, olan bitenden sorumlu tutulamaz. Evet, her şeyin bir başka hâle
dönüşmesini, biçimlenmesini zaman içinde izleriz. Zaman olmasaydı ne olurdu,
sorusunun yokluğuna dair tecrübemiz olmadığından bir cevabı da bulunmaz zaten.
Yaratılmış ve emre tâbi bir varlık kabul edilen zaman, kendi
yürüyüşünü sürdürürken onun içini dolduran, biçimlendiren, isimlendiren varlık
olan insan ne ise onu yansıtıyor; hepsi bu. Zira zaman yaratıldı ve kader de
yaratılmış oldu. Zaman var olmasa kader de olmayacaktı. Ancak gelecek rolünü
kestiremeyen insan için kader, her an yeni yaratılan bir düzenin yansımasıdır. Gelecek
kestirilebilir, ancak bilinemez. Zaman da olan biten hiçbir şeyden sorumlu
değil. Onun ilerleyişi içinde meydana gelen bozuluşların olumsuz yansımalarını izliyoruz,
gördüklerimiz ise kitlesel huzursuzluğa sebep oluyor.
Kötülüğün ve olumsuzluğun sebebinin insan nefsi olduğu Kur’an-ı
Kerim’de ayetlerle sabit. Nisa Suresi 79. ayette, “Sana gelen her iyilik
Allah’tandır, bütün kötülükler de kendi nefsindendir” denilmiştir. Öyleyse olan
bitenden yine günümüzde yaşayan ve içinde yer aldığımız insanlık sorumlu. İnsan
olumlu, iyi ve güzel olana ise vesile. Çünkü özünde var. Nefis ise olumsuzluğa
meylediyor ve kötülük potansiyeli taşıyor. Kötülüğü oluşturabildiği gibi
vesilesi veya yansıması yani aracısı da olabiliyor. Bu sebeple herhangi bir
zaman dilimi içinde, birlikte aynı serüveni paylaştığımız nesillerle birlikte dünya
serencamından ve gidişattan sorumluyuz; ya onun parçasıyız, ya vesilesiyiz ya
da şahidiyiz. Farkında olarak veya olmayarak süregiden bir durumun parçası olduğumuzu
inkâr etmemiz ya da umursamamız bu gerçeği değiştirmiyor.
Hz. Lokman (a.s.), Müslüman bir ferdin dünya hayatında
kalabalıklar içindeki sorumluluklarına dair kısa öğütlerle çok şey anlatmıştır.
Kur’an-ı Kerim’de adı geçen surede İslam’ı yaşama yorumu olarak, bütün
zamanlarda yol gösterici nasihatler sayesinde hikmeti de kavrıyoruz. Hikmet ki
yol göstericidir ve zaman içinde değişen bütün dünya hâllerine cevap verebilir.
Nitekim, “İyiliği emret, kötülükten vazgeçir! Bu hususta sana isabet edecek
eziyete katlan!” (Lokman: 17) ayetinde yaşanan bunca felaket ve olumsuz görüntüler
içinde kendimizi nasıl konumlandıracağımıza dair bir nasihat buluyoruz. İyilikte
ve güzellikte inat etmenin, bu uğurda direnç göstermenin eziyetli bir bedeli
olacağını öngörerek sebatlı ve sabırlı olmanın önemini kavrıyoruz.
Hâlbuki sabrı hep daha kısıtlı bir alanda olduğu kanaati
yaygındır. Kişinin bütün maddi manevi sorunlarını sabırla karşılaması tavsiye
edilmiştir. Nitekim ferdî sıkıntılara sabredenlerin, hayatın bu tarafında ya da
öte tarafında mutlaka rahatlığa erişeceği müjdesi vardır. Oysa sabır mefhumu yalnızca kişisel meselelerimiz
için geçerli değil. Hz. Lokman’ın (a.s.) öğüdünden, toplumu iyileştirici rol
alma ve gelecek bütün olumsuz tepkilere sabır gösterme cesaretine teşvik
edildiğimizi; bu sayede kendini yenileme iyileştirme, kendini sınama
alışkanlığını da kazanacağını anlıyoruz.
Çünkü denklem ortadadır: İyi olmayan iyiliği emredemez, kötülükten
uzak durmayan kötülükten vazgeçiremez. Bu çaba içinde aldığı olumsuz tepkilere
isyan eden sabretmiş olmaz.
Galeyanların tanınmadık suretleriyle sarsılmaya devam
ediyoruz. Sanki sıraya dizilmiş, komutları önceden verilmiş bir galeyan
silsilesiyle karşı karşıyayız. Su yüzüne çıkanlar, su altında kalanlardan az. Çok
iyi bildiğimiz basit hayat düzeni içinde bilmediğimiz karmaşık sistemleri
anlamaya çalışıyoruz.
İçinde bulunduğumuzu bildiğimiz karmaşık sistemi yeterince
biliyor da değiliz. Eğitim ve zekâ düzeyimiz ne kadar yüksek olursa olsun, kitleleri
tıkanıklığa sürükleyen güdümleri tanımakta, fark etmekte güçlük çekiyoruz.
Bugünlerde yaşanan salgın, kitlesel sağlık endişesi, süper
güçleri tehdit eden sistem değişiklikleri, ekonomik dönüşüm ve buhran, endüstriyel
ve teknolojik gelişimin insan değerlerini tehdidi gibi insanlığı hedef alan
felaketlerde iyiliği emredip, kötülükten uzak durup, isabet eden eziyetlere katlanarak
sabredenlerden olma saadetine erebilir miyiz? Kelebek etkisi olarak tanımlanan bir
çırpınışın devasa bir dalgaya dönüşebilme ihtimali hep var olduğuna göre neden
olmasın…
Evet, katlanılacak ve sabredilecek çok şey var.
***
Künye: Sabır, Arapça kökenli olup acı, yoksulluk, haksızlık vb. üzücü durumlar
karşısında ses çıkarmadan onların geçmesini bekleme erdemi, dayanç; olacak veya
gelecek bir şeyi telaş göstermeden bekleme. (TDK Türkçe Sözlük)