Hz. Lokman'ın (as) Kelimeleri -6: Zulüm
-Ruzname; Kelime Günlüğü’nden-
“Oğulcuğum!
Allah’a
şirk koşma,
doğrusu
şirk koşmak çok büyük bir zulümdür.”
(Lokman: 13)
Zulüm kelimesinin anlamı her lügatte ve sözlükte üç aşağı beş
yukarı birbirine yakındır: “Adâlete aykırı davranma, hak edene hakkını vermeme,
haksızlık, adâletsizlik” (Kubbealtı
Lugatı). Yani zalim kişi her şeyden önce adil olamayan, adalet
tanımayan olarak tarif ediliyor. Bundan doğan eziyet ve cefa zulüm olarak tanımlanıyor.
Ücranın belli belirsiz seslerinin dahi kulağımıza yaklaştığı
bir çağı yaşarken, her gün bir ibret veya hayret manzumesiyle karşılaşmamız
sıradan bir durum. Garip olan gündelik akış içinde adaletin dahi yoruma
dayandırılan mihenksiz bir unsura evrildiğini izlemek. Adaleti ferdîleştirmek,
bir kısım ya da kesim lehine yorumlamak, özerk bir konuma indirgemek kavgasının
aleniliği, bütünlük çabasının yitimini haber veriyor.
Adaletin kişilerce yorumlanarak ferdîleşmesi talebi sürpriz
değil. “Tercih”e dayalı hayat biçimlerinin çeşitlenmesinin ve çeşitlenmenin
teşvikinin bir sonucu bu. Bu çeşitlilik, toplum disiplinlerinin, sistemlerin,
kuralların ve kanunların toplum geneline hitap eden bütüncül yaklaşımlarını
parçalamaya zorluyor. Ferdin başına buyrukluğunun mutlak kabulü için dayatılıyor
bu parçalama. Çeşitlenme, her çeşide has yeni bir hukuk oluşturmayı gündeme
getiriyor. Bir çeşidin/çeşitlerin diğerlerinin sınırlarını ihlalinden doğan kaos
kaçınılmazken ve ortaya çıkan kaos için bir çare önerilmezken parçalanmış hukuk
dayatmasının art niyeti çok net anlaşılabiliyor.
Ferdîleştirilmiş, kişi tercihlerini önceleyen ve kaosa sebep
olan hukuk düzenlemeleri, toplum sathında adaletin tedarikine yetemeyeceği ve
toplum menfaatine öncelik vermediği için zulüm getirmesi kaçınılmazdır. Nitekim
ulusal hukuk formları toplumun huzuru, güvenliği ve selameti içindir. Ferde indirgenen
ve tercihleri genel formun üstüne koyan hukuki talepler ya da yaptırımlar kaosa
sebebiyet verdiği için huzuru, güvenliği ve selameti de tehlikeye düşürür. Freud
toplumun selameti için, “…uygarlığın ilk talebi adalettir, yani bir kez
kurulmuş olan hukuk düzeninin, bir daha tek bir bireyin yararına bozulmayacağının
garantisidir” derken durumu özetlemiş olur (Sigmund Freud, Uygarlığın Huzursuzluğu).
Bu denkleme göre adaletin alanını daraltmak ve kişilerin
inisiyatifine, kesimlerin söz birliğine teslim etmek; hem adaletsizlik hem de zulümdür.
Toplumda yaşayan herkesin ortak
menfaatini yansıtmayan her menfaat ve o menfaate yönelik her savunma da zulümdür.
Lokman Suresi’nin 13. ayetindeki “Oğulcuğum! Allah’a şirk
koşma, doğrusu şirk koşmak çok büyük bir zulümdür” buyruğu, şirki zulümle yan
yana getirir. Böylece Yaradan’a ortak koşmanın adaletten yoksunluğun bir cüzü olduğunu
anlarız. Demek ki adaletin temini için içten ve dıştan Yaradan’a ortak koşmadan
iman etme lüzumu vardır.
Bütün insanlığı muhatap alan Kur’an-ı Kerim, zulüm ve şirki
yan yana getirirken imanın sarih olması hâlinde insanın dünya saadetine
erebileceğini müjdelemiştir. Yani kalbinde kaos olan için -her iki dünyada- ne
saadet ne de selamet mevcut değildir.
Her iki denklemi yan yana getirdiğimizde karşımıza sembolik
bir manzara çıkıyor. Zulmü meydana getiren her sebep, aslında hem ferdin hem de
toplumun huzurunu bozuyor, geleceğini belirsizleştiriyor, içte ve dışta kavgaya
sebep oluyor. İlahî düsturun sevk ettiği yer sadece cennet bahçesi değil, bu
dünyada huzurla temin edilen saadet de buna dâhil. Kul, kulluğu ölçüsünce iki dünya
saadetine sevk ediliyor.
Topluma nizam getiren ortak hukuk da kaosu önlemesi ve meyledenleri
toplum hizasına çekmesi bakımından terk edilmemesi gereken bir adalet mekanizması
olmalı ve o güveni vermeli. Ferdî özgürlükler toplumun ortak değerlerini iğdiş
etmeye çalışmamalı, bu değerleri savunanların güvenliğini ve saadetini sekteye
uğratmamalı.
Son zamanlarda memleket içinde ve dışında meydana gelen
kaotik hareketlenmeleri biraz buradan okuyorum ve görüyorum ki; toplum huzurunu
hiçe sayanlar kaosu, zulmü ve kendi keyfiyeti için mevcut hukukun sınırlarını
zorlamayı seçiyor.
***
Künye: Zulüm;
Arapça kökenli bir kelime olup güçlü bir kimsenin yasaya veya vicdana aykırı
olarak başkasını uğrattığı kötü durum, kıygı, eziyet, cefa manalarına
gelmektedir. (TDK Türkçe Sözlük)