15 Haziran 2020

Hz.MEVLANA’DAN ÜÇ HİKÂYE: “KREDİ ÇEKMEYİN. ALLAH’I İSTEYİN”

Kredi çekmeyin, faize bulaşmayın diyorum. Bazı kardeşler diyorlar ki: Bir daha bu fırsat gelmez. Öyle cazip ki sanki altın tepside sunuluyor.

Bu söylenenleri düşününce Hz. Mevlana'nın –Allah ondan razı olsun- Mesnevisinden birkaç temsili hikâye geldi aklıma.

Padişahın hazinesinde bir inci vardı. Bir gün vezirlerini huzura topladı ve sırayla sordu. “Bu incinin değerini anlatın bana.” İlk vezir dedi ki: “Bu inci bir yana, hazinenin kalan kısmı diğer yana” Padişah: “Vezirim bu inciyi kır.” dedi.  Vezir: “Aman padişahım buna yürek dayanmaz dedi” ve yapamadı.

İkinci vezir sırası gelince, inci hakkında “Şu an dünya hazinelerinde bir emsali yoktur” diye anlattı. Padişah ondanda inciyi kırmasını istedi. İkinci vezirde “Olur mu padişahım? Bu inciye kıyılır mı?” diyerek inciye bakakaldı. Böylece diğer vezirlerde inciye methiyeler düzdüler ve inciyi kırmadılar. En son padişah, has veziri Ayaz'a inciyi sordu: O'da “Şu an dünyadaki hazineler bu incinin değerine erişemez” dedi ve daha pek çok şey söyledi. Nihayet padişah ona da “bu inciyi kır” dedi. Ayaz hemen onu alıp yere attı ve paramparça etti. Diğer vezirler baygınlık geçireceklerdi. Padişah Ayaz'a: “Sen bu paha biçilmez değerdeki inciyi neden kırarsın?” diye sordu.  Ayaz dedi ki: Padişahımın emri daha değerlidir.  Padişah diğer vezirlere döndü: “Ayaz da bizim katımızda bu inciden daha değerli oldu.”

Bu temsil ile tefekkür edelim. Daha bir ev sevdasına Rabbimizin emrini hiçe sayıyoruz. Varsın evimiz olmasın. Gözümüze kıymetli gelen bu dünyanın süslerini, incilerini, O kırın diyorsa kırıp dökelim.

Ki faiz ile alınan ev, ne inci, ne de altın tepside sunulan bir fırsat değildir. Yine Hz. Mevlana bir temsilinde,

Dünyanın nimetlerini timsahın ağzındaki kurtçuğa benzetir. Timsah ağzını açar bekler. Kuşlar timsahın ağzındaki kurtçukları görünce onları yemeye gelir. Timsah ağzını kapatıverir ve onları mideye indirir.

Hz. Mevlana çok sevdiğimiz günahlarımızı ise şu hikâye ile anlatır:

“Bir adam ineğini çok severdi. Her gece uyanıp ahıra gider onu biraz severdi. Bir aslan gelip o gece o ineği yedi ve orada uyudu. Adam yine kalkıp karanlıkta ahıra gitti. İnek sandığı aslanı sevmeye başladı. Öyle ki aslanın kulağını çekiyor. Kuyruğuna bastırıyordu. Ona sarılıp duruyor, bırakası gelmiyordu. Sabah olunca o aslanı gördü, koktu, ödü koptu.” Bizde bu dünyanın karanlığında severek sarıldığımız günahlarımızın, ahiret aydınlığında ki korkunçluğunu görünce çok geç olacak. Ahiret sabahı gelmeden anlayalım ki, bu faiz inek değil aslandır.

Son olarak bir padişah hikâyesi daha ekleyelim: Padişah cariyelerini servetinin bulunduğu odaya götürdü. Dilediğinizi seçin dedi. Her biri oldukça kıymetli bir parçayı beğenip aldılar. Sonra birden “bırakın onları, hemen atın” dedi. Sadece biri tereddüt etmeden elindeki mücevheri hemen yere attı. Padişah “Bu kıymetli mücevheri neden bıraktın” dedi. Oda “Bunu bıraktım. Padişahın bütün hazinesi hatta padişah benim olsun istedim” Dedi. Padişah tercihini yaptı ve onunla evlendi. Böylece cariyenin dediği oldu.

Bizde yerde ve gökte bulunan bütün hazinelerin sahibi Yüce Mevla'nın yarattığı en şerefli mahluk olarak, kendimizi çok ucuza, bir arabaya, bir daireye falan satmayalım. Haydi, bu hikâyeleri bir daha oku. Tefekkür et. Biz bu dünyaya Allah'ı bilmeye, rızasını kazanmaya ve O'na kavuşacağımız bir yolculuk için geldik.