27 May 2022

İbn Cübeyr'in Anlattığı Bağdad'a Farabî İle Bakarken

Farabi; her insan, yaşamak ve üstün mükemmeliyetlere ulaşmak için yaradılışta birçok şeylere muhtaç olup bunların hepsini tek başına sağlayamaz, her insan bunun için, çok kimselerin bir araya gelmesine muhtaçtır. Her fert bu ihtiyaçlardan ancak üzerine düşeni yapar. … Böylece her kişi, tabiatındaki mükemmelleşme ihtiyacını, ancak muhtelif insanların - yardımlaşma maksadıyla - bir araya gelmeleriyle elde edebilir, diyerek birlikte yaşayan toplum ve şehir kuran insanın halini anlatır. İnsanoğlu olgunlaşmak ve yardımlaşmak için müşterek bir hayat yaşarken yine Farabî’nin işaret ettiği üzere, o toplum şehrinde erdemi kaybedip töresi silikleşip durum cahilliğe dönüşebilir. Onun cahil şehir dediği ve nazari olarak ortaya koyduğu durumun sadece bir olası tespit mi yoksa geçmişte ve gelecekte rastlanılması olası bir durum mu olup olmadığını anlamak için Farabi’nin nazari çerçevesini tarih ile sınamak, sağlamasını yapmak gerekir. Yahut tarih bize tarih sayfaları arasında onun gösterdiklerini işaret ediverir. Hayat fikirler ve düşüncelerin en değerli laboratuvarıdır. Biz de bu yazıya konu olan, Endülüslü İbn Cübeyr Seyahatnamesi’ni okurken tam da bu durumla karşılaştık. 1183-1185 seneleri arasında hac vesilesi ile yola çıkan İbn Cübeyr gördüklerini seyahatnamesinde kaydeder. İşte bu cümleden Bağdad şehrine 1184 senesinde ulaşan İbn Cübeyr’in tanımladığı ve gösterdiği şehrin özellikleri birden akla Farabi’yi ve şehir tasnifini getirdi. Onun şehir tasnifi içinde karakter ve yapı olarak cahil kapsamında ele alıp değerlendirdiği içeriğe dair keyfiyet İbn Cübeyr’in anlattığı Bağdad’a bakılınca, Farabî’nin feraseti, nazariyesi ile zamana ve mekâna nazar edip şehirde vaki medeni gerilemeyi anlamak ve açıklama imkânına kavuşuyorsunuz. Bu keyfiyet vaziyetin geçmiş için olduğu kadar aynıyla bugün ve gelecek için de vaki olabileceğini yahut olduğunu da düşündürmektedir. Olgudan olaya geçerek nazariyeyi değerlendirme ve hayatı anlama noktasında bu misalin önemli bir tecrübe olduğunu da ifade etmek isteriz.

 

1184 yılında İbn Cübeyr Bağdat’a ulaşır. Buraya dair izlenimlerini şehir ve ahalisinin durumunu aktarırken bize de çok önemli bir düşünme malzemesini miras bırakır: “Bu eski şehir hala Hilafetin merkezi, Kureyş Haşimî imamların oturduğu yer olsa da çoğu harap olmuş, sadece adının şöhreti kalmıştır. Burası başına felaketler gelmeden öncekine göre bir yıkıntı, harabe göze görünen bir hayal gibidir. Artık, doğusu ile batısı arasında cilalı bir ayna gibi parlayan, veya boynundaki inci gerdanlık gibi olan Dicle’den başka dikkati çeken güzelliği kalmamıştır. Dicle ortasında cilalı bir ayna gibi parlar, hava ve suyundan harem güzelliği çıkar. Buna rağmen ülkeler arasında şöhretiyle tanınır. Allah korusun fitnelerden korkulur.” Görüleceği üzere şehir fiziki bakımdan fersudeleşmiş bir halde lakin İbn Cübeyr asıl şehrin ruhuna dair Farabî’nin cahil şehir kavramı içinde aktardıklarıyla örtüşen çok önemli bir takım tespitleri de kayıt etmektedir: “Halkına gelince herkes riya ile tevazu göstermeye çalışır. Kendini beğenerek yürür, yabancıları küçümser, kendilerinden başkasına burnu yüksek davranır. Kendilerinden başkalarının sözlerini haberlerini küçümser. Onlar kendi kaldıkları yerden başka her yeri küçümser, kendilerinden başka Allah’ın kulu, kendi ülkelerinden başka ülke olduğuna inanmazlar. Çalım satarak, gururla elbiselerinin eteklerini yerde sürürler. Allah rızası için kötü bir şeyi değiştirmezler. En yüksek iftiharın etek sürümek olduğunu sanırlar. Hadise göre onun fazlalığı ateş gerektirir, bilmezler. (Farabî’ye göre Şeref Şehri: Halkı milletler arasında ün kazanmak, övülmek, söz ve yazı ile saygıyla karşılanmak, itibar görmek isteyen şehir ise şeref şehridir. ) Aralarında altınla borçlanarak alış veriş yaparlar. Aralarında Allah için farzı iyi yapan yoktur. Orada nafaka dinar (altın para) borçlanarak mizanda (ölçüde) zarara uğrayanın eliyle yapılır. Oranın halkının ileri gelenleri arasında dindar, namuslu zor bulursun. Halkının ölçüleri, tartıları Mutaffifin Suresi’ndeki gibi veyle uygundur. Bunun ayıp olduğuna aldırış etmezler. Sanki Şuayb Peygamber’in kavminin kalıntılarıdır. (Farabî’ye göre Zenginlik Şehri: Zenginlik şehrinin insanları zenginliği birinci amaç olarak alır ve bunun için uğraşır.)Yabancı orada kendine yardım eden bulamaz. Çok para harcar. Halkı arasında muamelesi (alış verişi) nifaksız, menfaat elde etmek istemeyen kişi bulamaz.  Sanki kötü huydan vazgeçmemekte anlaşmışlardır. Oranın insanlarının kötü muamele etmesi tabiatlarına galip gelmiştir. Sözlerinde, haberlerinde iyi duyulan şeylere pek inanmazlar. (Farabî’ye göre Zaruret Şehri: Zaruret şehrinin halkı, bedenlerinin varlığı için zorunlu olan yemek, içmek, ev gibi ihtiyaçlar ile yetinir ve bu amaçlarla yardımlaşır./ Güç ve Kuvvet Şehri: Bu şehir halkının gayesi başkalarına hükmetmek, başkalarının kendilerine hükmetmesine engel olmaktır.) İbn Cübeyr Seyahatnamesi, (Çev. Ramazan Şeşen), İst. 2022, s. 160 161” Burada ifade edilen keyfiyet Farabî’nin afaki bir nazariyeci olmayıp hayattan yola çıktığı yahut hayatın içinde olası durumları anlattığını Orta çağ içerisinden görmemizi sağlayan bir modeli olduğunu göstermektedir. Göstermeye çalıştığımız üzere bu durum modern zamanlara has olmayıp Orta Çağ’a dair bir zeminde de yaşanması olası bir insanlık durumudur. Hakikatin zamanı aşan doğası ile gerçeğin gösterdiği bu hal ilgi çekicidir. İnsanın kendisini hakikat aynasında düşünmesi zaman ve mekân bağının ötesinde geniş bir düşünce imkânını ve medeniyet zeminin de bu şekilde gösteriyor değil midir?

Burada son olarak İbn Cübeyr’in anlattığı Bağdat’ın Farabî’nin anlattığı şehir yapıları bakımından ele alındığından da keyfiyet daha zahir olacaktır: Farabî’ye göre karakteri değişmiş şehir olarak anılan yerde fikirleri ve fiilleri eskiden erdemli şehrin fikirleri ve fiilleri ile aynı olan, ancak artık değişmiş bulunan ve yerini farklı fikirlere, fiillere bırakmış olan şehirdir. Burada İbn Cübeyr’in tasvir ettiği Bağdat’a bakılınca durum çok izaha gerek bırakmıyor. Bunun dışında Farabî cahil şehir olarak adlandırdığı yeri açıklarken; Bu şehir halkı mutluluğu bilmeyen, mutluluktan habersiz olan şehirdir. Onlar mutluluk konusunda aydınlatılsalar bile onu ne anlayabilecek ne de aydınlanabileceklerdir. Onların iyi olarak bildikleri şeyler aslında görünüşte iyi olan şeylerdir. Beden sağlığı, zenginlik, şehevi zevkler, kendi arzularının peşinde koşma serbestliği, saygı ve itibar görmek bu tür iyiliklerden sayılabilir. Cahil şehrin halkına göre en büyük mutluluk bunların toplamı olan mutluluktur. İşte burada anlatılan yer İbn Cübeyr’in içeriden tahlil ettiği Bağdat aslında onun ruhunu var eden insanın hali değil midir? Farabî’ye göre cahil şehir kendi içinde başka şehirlere ayrılır: Onun bozuk şehir dediği Fikirleri, erdemli şehrin fikirleri ile aynı olan şehirdir. O, mutluluğu aziz ve Yüce Tanrı’yı, ikinci dereceden kutsal varlıkları, Faal Akıl’ı ve erdemli şehir tarafından bilinmesi ve inanılması gereken her şeyi bilir. Ancak gerçekleştirmiş oldukları eylemler düşüncelerinin tersine cahil şehrin halkı gibidir. İbn Cübeyr şehri karakter ve yapı olarak analiz ederken sanki Farabî’nin analiz gözlüğünü takmış gibidir. Mazinin bu ilginç mirası bugün bize ve şehirlerimize ve dahi medeniyetimize ne söyler, mirası nedir ve bundan anladıklarımız hayatımıza neler katacaktır?

Toplum medeniyetin insan merkezli soyut bütünlüğü ve mantığı ise şehir de bunun somut bir tezahürü olmak hasebiyle insanın halince insanla birlikte medeniyet kendi zemininde yükselir yahut çöker. Bu bakımdan şehre bakmak insana bakmaktır. Onu anlamak şehri ve bilcümle medeniyeti de hülasa insanı anlamaktır. Bu bakımdan medeniyetimizin bugün erdemli mi yoksa cahil mi olduğunu tayin noktasında İbn Cübeyr’in kayıtları arasında görünen bu miras bugün ve gelecek için faydalı olduğunca manalıdır.  

Vesselam