VF kat sol
VF kat sağ

02 Şubat 2022

​İbn Haldun hangi doğunun batısında (2)

İbn Haldun’un bizi bir aydınlanmanın kapısına getirdiği tezi Gazzali’nin her şeyi mahvettiğine inana bir doğulu zihin için zorlayıcı olabilir. İşte tam burada sözümüzü somutlaştırmak adına aydınlanmanın iki aydınından bazı fikirleri İbn Haldun ile mukayese edeceğimiz yere geliyoruz. Giovan Battista (Giambattista) Vico, (d. 23 Haziran 1668 – ö. 23 Ocak 1744) ve Charles-Louis de Secondat, baron de La Brède et de Montesquieu (18 Ocak 1689(1689-01-18) – 10 Şubat 1755) modern dünyanın kuruluşunun şafağındaki iki sembol düşünürdür. Bizim İbn Haldun ile insanlığın eşiğine bastığını düşündüğümüz, oryantalizmin yahut avrupamerkezci bakışın aksine insanlığın medeniyet müştereğinde ilerlemeci ve tektipleştirici algısına muhalif bir durumun olduğunu bu düşünürler ve İbn Haldun üzerinden bir metin karşılaştırması ile göstermenin mümkün olduğunu düşünüyoruz. Burada kısa bir yazıda olabildiğince bir kısa örnek mukayesesi ile yetineceğiz.

Tarih biliminin modern zamanlarda doğuşunun batılı öncülleri doğuda İbn Haldun ile başladı denilen bir yerde tarih bilgisinin bilinçli saptırılması ve bu bilgiye yanlışlar karışması konusunda İbn Haldun ve Vico şunları ortaya koyduklarının kendi metinleri üzerinden bir karşılaştırması kastımızı aşikar edecektir. İbn Haldun tarihsel bilginin bilinçli olarak saptırılması konusunda; “1-Fikir ve mezheplere taraftarlık bu sebeplerden birini teşkil eder. 4-Haberlere yalan karışmasının bir sebebi de haberi nakledenlerin, övmek ve hâlleri güzel göstermek ve bu sayede şöhretlerini yaymak maksadıyla, yüksek derece ve mevki sahiplerine yaranmalarıdır.” saptamalarıyla tarihçiden kaynaklanan sorunlara değinmiştir. Bu sayılan iki sebep bilinçli olarak tarihsel bilginin saptırılmasında esas olarak ortaya çıkmaktadır. Vico ise tarihçi kaynaklı olan bilinçli saptırmalara “1- Eskiçağ’a ilişkin ululaştırıcı görüşler, yani tarihçinin incelediği çağın refahını, gücünün, ululuğunu vb. abartmaya yönelik ön yargılar. 2-Ulusların kendini beğenmişliği. Kendi geçmiş tarihiyle uğraşırken her ulusun onu en hoş renklerle boyamaktan yana bir ön yargısı vardır.”, tespitiyle benzer bir yaklaşımı sergiler. Bu durum İbn Haldun düşüncesinin kıdemini görmek bakımından önemlidir lakin Vico’nun anlam ve manasını da ıskat etmez.

Benzer bir karşılaştırma İbn Haldun ve  Montesquieu arasında da yapılabilir: “…Bundan dolayı bu ilimle meşgul olan sosyal kaide ve kanunları, varlığın tabiatlarını ve kavimlerin, ülke ve asırların hallerini, hadiselerin cereyanlarını, ahlak ve adetlerin, akide, din ve mezheplerin ve diğer hallerin değişmekte olduğunu ve bu hallerin, değişmelerin tesirlerini bilmeye..”Bunlar ancak cemiyetlerin, dünyanın insanlar yaşayan yerlerinde vücuda getirdikleri mamurelerin kanunlarını bilmek ile incelenebilir” şeklinde tespitte bulunan İbn Haldun ile “bütün milletlerin tarihlerinin bu ilkelerin sonuçlarından başka bir şey olmadığını, her özel kanunun başka bir kanuna bağlı olduğunu ya da daha genel bir kanuna uyduğunu gördüm” dediğinin paralelinde Montesquieu“İnsanları yöneten şeylerin sayısı çoktur: İklim, din, kanunlar, yönetim biçimi, geçmişten alınan dersler, ahlak ve davranışlar; bütün bunlardan genel anlamda ussal düzen ortaya çıkar. Bir millette bu nedenlerden bir tanesi kuvvetli oldu mu ötekiler o ölçüde ortadan kalkar. Vahşi insan toplulukları üzerinde hemen yalnız doğayla iklimin bir etkisi vardı; Çinlileri yöneten davranışlardır; kanunlar Japonları baskı altında tutar; evvelce Lakedemonyalılara yol gösteren ahlaktı; Romalılara yol gösteren de hükümet şekliyle eski gelenekti.”, diyecektir. Burada bir eşleştirme yahut öncelik sonralık ilişkisi aramanın ötesinde düşüncenin esasındaki tenasüpten yola çıkarak iddiamızı temellendirme dileği vardır.

İnsanlık bugün tarihin sonunda, batı medeniyetinin zirvesinde bir Nirvana yaşıyor değildir. Batı bugün sahip olduklarını insanlığın ortak havuzundan devşirip kendi coğrafyasında bir medeniyet oluşturmuştur. Bu bakımdan oryantalist ön yargıların avrupamerkezci ezberi üzerinden insanlığa ve kendimize bakmanın ötesinde doğusu batısı bakılan yere göre değişen bu kürede herkes münavebe ile kendince rolünü oynamaktadır. Bizde zaten varmış saplantılı ve bizde bilim varmış deyince pozitivist bir mantıkla bir takım fen ve teknoloji âlimini sayarak kendisini uyuşturmaktan vazgeçip şimdi, bugün, anda ne olduğuna bakmalıdır. İbn Haldun düşüncesi kendi zemininde yeni bir dünyanın ilk ışıkları iken kendisini göremeyen zihin karanlığında hala uzağımızdadır. İbn Haldun’un bu yönüyle çok fark edildiğini düşünmüyoruz. Oryantalist batı ezberinin ötesinde nerede kalmıştık doğuda diyenler için İbn Haldun’a bir bakın deriz? Sahi biz kimin doğusu nerenin batısıyız?

Bilgimizin nesnesi sabit olsa da onu bilme yöntemimiz açıklamamızı belirler. İbn Haldun’un bizi kapısına getirdiği bir yerden baktığımız bugün doğuya ve batıya dair bilgimizin İbn Haldun’u modernizme indirgemeden yahut biz neymişiz savrulması yaşamadan insanlığın tecrübesinin oluşumuna dair “aydınlanma” ile keşfedilmiş gibi dayatılmış olandan bizi başka yere taşıyabilir.  

Vesselam.