İfade -3 / İnteraktif Vandalizm
-Ruzname; Kelime Günlüğü’nden-
Medya, günümüz dünyasında insan ve ifade yansımaları adına en
önemli saha. Hayati kararlar almak, mesleki çalışma alanlarına katkı sunmak
(toplantı, konferans) ya da hâlâ diriliğini koruyan akrabalık bağını sürdürmek
adına yapılan “ru be ru” görüşmeler saymazsak “online” iletişim yeni dünyanın
yeni iletişim şekli. Bilhassa salgınla daha da ivme kazanmasıyla medya
havzaları aracılığıyla yeni dünyanın yeni iletişim biçimini bilişim teknolojisi
belirliyor.
Bir vesile, Nijat Özön’ün Türk Dil Kurumu tarafından 1981 yılında
bastığı Sinema ve Televizyon Terimleri Sözlüğü’ne göz atarken “medya”
kelimesine yer verilmediğini gördüm. Ayrıca televizyon hakkında onun bir
iletişim aracı olduğunu gösterecek türden kavramlar da yer almıyordu.
“İletişim” kelimesi de bunlardan biriydi. “Şiddet” kelimesi de yoktu.
1981 yılı, elektronik cihazların hayatımızda daha fazla yer ettiği
dönemin başlangıcı sayılabilir. Elbette sözlük gibi genel ya da alana özel
kelime birikimini meydana getiren dürtü, toplumun gündelik hayatıyla doğrudan
ilişkilidir. Yani bir sözlüğün içerdiği kelimeler, ilk önce ihtiyaca cevap
vermelidir.
Çocukluğumda TV veya radyo kanallarında, gazete ve dergilerde
medya kelimesinin kullanıldığını hatırlamıyorum. 80’lere geriye dönüp o
yıllarda basılan yayınlarda da bugüne kadar rastlamadım.
Özellikle “evrensel manada her mesele üzerine konuşmayı deneme,
düşünceyi ifade etmek üzere teşvik edildiğimiz”i düşündüğüm 90’lar ve
2000’lerde medya bir kavram olarak yerleşti. Önceleri yine haber alma ve
haberdar edilme araçları olarak görülen medya organları, internetle birlikte
“sosyalleşme” platformlarını da bünyesine kattı.
Medya artık tek yönlü işleyen ve takipçisini edilgen konumda tutan
bir alan olmaktan çıktı; sunanı, denetleyeni, kullananı ve tüketeni süre
kısıtlaması olmaksızın “katılımcı” konumuna yerleştiren devasa bir iletişim
sistemine dönüştü. Her tür ifadenin bir araya gelebildiği, herkesin tepkisini
aynı anda ve çoğu kere sansüre uğramadan ortaya koyabildiği bir imkân sundu.
Üstelik sadece yazarak iletişim kurmakla ve bu iletişim verilerinin anında
yayımlanmasıyla yetinilmedi; fotoğraf, görüntü, ses gibi farklı malzemelerle içeriği
daha da çoğaldı, çoğaldı, çoğalıyor.
Kısacası medya artık yalnızca bir basın-yayın sistemi değil,
iletişimin ana hattını temsil ediyor ve bunun gerçekleşmesi için en az iki
muhatap gerekiyor. Öyle ki çoğu kere sunanla katılan eşitleniyor. İnteraktif
sinema ve tiyatro gibi yeni yorumlar da sanatın dahi doğaçlama ve planlananın
dışına çıkabildiği, herkesin katkı sunabildiği bir alana dönüşebildiğini
gösterdi. Hatta “Katılımcısı” olduğunuz hangi etkinlik, gösterim, dinleti
olursa olsun, orada konuyla ilişkili ve kendinize has bir yorum katmanız
beklentisi var.
Bu, hem iyi hem kötü.
Yeni bir bilgi, âdeta tavında dövülerek tartışmaya açılabiliyor ve
doğruluğu denetlenebiliyor. Ama her zaman bu kadar hakikatli yaklaşılamıyor.
Bilgi kirliliği ve sanal infialler artık alıştığımız hadiseler…
Bir müzede gerçekleşen söyleşide, katılımcıların söz alıp
anlatılanlara yorum getirmesiyle zenginleşen bir ortamın sinerjisiyle
milyarlarca hesabın aynı yerde aynı anda birbiriyle iletişim kurma ya da
kendini ifade etme çabasının meydana getirdiği sinerji birbirine hiç benzemiyor.
Bu iki örnekte en azından şöyle bir fark var: Aynı amaç için bir araya gelmiş
topluluktaki fertlerle, sayısız farklı amaçla aynı yerde bir araya gelmiş
topluluktaki fertlerin birbiriyle uyumu/uyumsuzluğu meselesi çok farklı
boyutlarda.
Sosyal Medya alanları, engellenemez düzeyde vandalizm, şiddet,
iftira, yalan ve toplumu çürütecek her türlü görsel ve işitsel verinin yayılma
alanları. Herkesin üzerine söz söylediği konularla ilgili paylaşımlarda hakaret
ve sözlü şiddetin çoğalımı, çürümenin bir göstergesi.
Vaktiyle Nijat Özön’ün Sinema ve Televizyon Terimleri Sözlüğü’nde
örneğini verdiğimiz kelimelere yer vermemesinin sebepleri var. O dönemde
Sinema/TV/Medya, bir iletişim aracı olarak görülmüyordu. Diğer yandan özellikle
televizyon, belirgin düzeyde şiddet, müstehcenlik, çocuk ve gençlerin zihinsel
gelişimini olumsuz etkileyen içerik gibi görünür zararlıları deklare eden verilere
açık bir alan değildi.
Günümüzde bu durum, “normal”, ilâhî emri gözeten ve fıtratına
uygun yaşama konusunda titizlik gösterenleri yıldıran bir noktaya geldi. Haber
alırken ve hayati bir havadisi takip ederken dahi yıpratıcı etkiden payınıza
düşeni aldığınız bir nokta burası. Her türden ilkelliğin daniskasının
pazarlandığı ve taraftar bulduğu alanlar, iyi, güzel, faydalı ve geliştirme
imkânı sunanlardan sayıca daha fazla ve çok daha fazla ilgi görüyor.
“Kelimelere sahipseniz, her zaman yolu bulma şansınız vardır”
diyen Seamus Heaney’i haklı çıkaran tutum bu ilkellikten arınmış olmak zorunda.
Zira hayattaki her şey hatta insan bile bir kelimeye karşılık gelirken, sosyal
medya ortamında kelimeleri hunharca savurup insanlıktan çıkmış, yolunu
kaybetmiş olanlar adına; yoldan, yolcudan, bir amaca ve aidiyet duygusuna sahip
olmaktan söz edilebilir mi?