02 Aralık 2016

İktidar-Muhalefet anlayışımız üzerine…

Cevabını aradığımız soruları da çözümü için heder olduğumuz sorunları da tamamlamaya çabaladığımız birer yapboz (puzzle) misali yaşıyoruz sanki. Kesilmiş resim parçacıklarını birbirine uygun duruma getirerek o resmi yeniden oluşturmaya dayanan bir oyun oynuyor gibiyiz.

Her tamamlanması gereken yapboz akıl ve vicdanımızın bir sınavı. Tıpkı musibet ve felaketlerin Allah'ın bütün insanlar için kurguladığı imtihanlar olduğunun söylenmesi gibi.

Kimi resim parçacıklarını tamamlama konusundaki mahareti sayesinde sorusuna aradığı cevabı erken buluyor. Kimi koca bir ömrü dahi yetiremiyor, çözüm bulmaya çalıştığı yapbozun içinde kaybolurken.

Düşünsel anlamda birimizi diğerine muhalif ya da iktidar sahibi yapan, hayatın önümüze çıkardığı yapbozları çözme konusundaki maharetlerimizin arasındaki farktan kaynaklanıyor.

Bir taraf kendisine göre parçaları eksik bir yapboz ile hayatı yorumlamaya çalışan tarafı, önündeki bir tutuma, bir görüşe, bir davranışa karşı olmasından dolayı muhalif olarak tanımlıyor.

Muhalefeti, bir seçim sonucu hükümet olmayı başaramamış, iktidar olanın politikasına karşı alternatif öneriler getiren taraf diye tanımlamıyor muyuz?

Oysa hayatın kendi içinde muhalefet konumuna düşüş bu kadar basit bir seçim sonucuyla oluşmuyor.

Hem de herkes, diğeriyle olan ilişkisinde kendine göre bir iktidar-muhalif ilişkisi yaşıyorken.

Her beden kendi iktidarına sahipse o halde muhaliflik nasıl tanımlanmalı? Muhaliflik de iktidar olmakta birbirinden bağımsız değil. Bir yönüyle iktidar olan muhalif rolü biçtiğinin muhalifi. Muhalif bellenen iktidar olarak bilinenin karşısında kendi iktidarını sürdürüyor.

***

Enerjisini boşa tüketmekle uğraşan bir muhalefet anlayışını yok saymanın müstahak olduğunu ima eden cümleler kursam da muhalefet-iktidar ilişkisinde hep bir yanlışın olduğunu düşünürüm. O yüzden de ‘şu muhalefet olmasaydı memleket ne güzel yönetilirdi' diyen iktidarıyla sarhoşlardan olmamaya çabaladım.

Çünkü parçaları eksik bir yapboz ile hayatı yorumlamaya çalışan kadar yapbozu tamamladığını sanan tarafın da ne olduğu muğlaktır aslında. Öyle ya tamamlayamadığı yapboz parçaları nedeniyle her tutumuma, görüşüme, davranışıma karşı olduğunu düşündüğüme karşı ya tamamladığımı sandığım benim yapbozum yanlış ise?

Bu olasılığın varlığı, muhalifliğe dair temkini aklımın ve yüreğimin bir yerinde korumam gerektiğini salık verip durur. Çünkü muhalif olma hali öyle yabana atılır bir şey değildir. Aksine Allah'ın insana yolunu şaşırmaması adına verdiği bir ‘nimet' kadar değerlidir.

Bu sebepten kavganın, gürültünün, reddetmenin değil, daha iyi ve güzel olanı ortaya çıkarmanın fırsatı olmalıdır muhaliflik.

Pratikte karşılaştıklarımızın böyle olmaması muhalefet ve iktidarı tanımlamamamızdaki dışsal algıların etkisindendir. Karşıtlık, aykırılık, tezatlık, reddiye üzerine kurgulanmış bir tanımlama ister istemez bütün söylem ve eylemlerimizi biçimlendirir çünkü. Hem de muhalefetsizliğin eksiltici kederinin yalnızca siyaset ile olan ilişkilerimizde yaşanmadığı bir dünyada.

Hayatın her alanında ve anında iktidar sarhoşluğuyla bildiğimizi okuduğumuz bir durumu düşünelim.  Ne söylüyorsak ne düşünüyorsak ne yapmak istiyorsak tek doğru olan onlar. Etrafımızı saran ve başını emme basma tulumba gibi sallamaya hazır insanlar ‘gak' dediğimizde gak diyor bizimle birlikte ‘guk' dediğimiz de guk.

Böyle bir hayatın gelişme, ileriye evirilme olasılığı ne?

Aklı başında herkes bilir ki muhalefetsiz bir dünya, zamanın bir noktasından sonra hayatı mutlu ve huzurlu kılmak adına farklı yöntemler ve stratejiler geliştirmenin ve yeni şeyler bulup ortaya çıkarmanın eylemini de isteğini de köreltir.

Aradan geçen yıllarla birlikte insanın bulup çıkarma dürtüsü azalır, düşünsel verimliliği geçmişin bir yerine demir atıp, eskir. Düşünmeyen, üretmeyen akıl doğru bildikleri konusunda derin zihin tutulmaları yaşamaya başlar. Yolunu şaşırıp, art niyetlerin işgaline uğramaya müsait hale gelir.

Bu yüzden kötü, eksik, yanlış, kârsız olarak nitelendirilen bir muhalefetin bereketsiz kelamları dahi iktidar olanın aklına sorular düşürebiliyorsa eğer, iktidar-muhalefet ilişkisine alıştığımız hoyratlıklardan ötede değerlendirmek gerekir.

Muhalefet, görülen eylemleri ve söylemleriyle ‘zaman törpüleyici' olarak değerlendirilse de iktidar olanın ‘yaptığım her şey tek doğrudur' tuzağına düşmemesi için muhalefet bellediğinin elinden tutması önemlidir. Çünkü her durumda karşıtın yokluğu, bir tarafı farklı cephelerden bakabilme hallerini tetikleyecek düşünce çatışmalarından ve beyin jimnastiklerinden uzaklaştırır.

Birinin diğerine muhalif olduğu hallerde farklı fikirler, bakışlar, yöntemler üretilmesinde, önerilmesinde, dillendirilmesindeki niyet ya da samimiyet önemlidir.

Muhalefet görülenin muhalifliğindeki amacı ne kadar içtendir?

Ne kadar özgün, yerel ve bağımsızdır? Bütünün yararına olanı daha iyi noktalara taşımanın derdi ne düzeydedir?

Söz ve eylem ne kadar objektif, bütünleştirici, yol gösterici ve tarafsızdır?

Art niyetli bir dünyanın etkisinden haberdar mıdır ve onun tuzaklarından uzak durmayı ne kadar becerebilmektedir?

Ortaya çıktığı coğrafyanın kimliğini ve değerlerini söylem ve önerilerinde ne kadar önemsemektedir?

Kesilmiş bir resim parçacığını birbirine uygun duruma getirerek o resmi yeniden oluşturma çabasında, iktidar ve muhalefet ilişkisi bizdeki kadar verimsiz olmamalıdır. Çünkü Türkiye'nin zor sınavlardan geçtiği bir zamanda bu kadar uç noktalara savrulmuşluk mantıktan uzaktır.

Unutmamak gerekir ki tamamlanmamış her yapboz muhalefetin de iktidarın da bütüne karşı akıl ve vicdan sınavından çakması anlamına geliyor.