11 Nisan 2020

İMMÜN PLAZMA TEDAVİ BÜYÜK BİR DEVRİMDİR, AŞIYI BİLE TARİHE GÖMMELİDİR

Korona ve etkileri ile savaştığımız şu yoğun gündemde, aslında çok önemli bir açıklama oldu. Fakat ne yazık ki yeterince önemi anlaşılamadı, medyada da hak ettiği yeri bulamadı.

Kızılay Başkanı Kerem Kınık'ın açıkladığı plazma tedavisinden söz ediyorum. Bu tedavi yöntemi tıp alanında köşe taşı denebilecek bir devrimdir. 1900 yıllardan beri uygulanan bir yöntem olmasına rağmen, maalesef önemi yeterince anlaşılmamış, genelde tamamlayıcı tedavi olarak kullanılmıştır.

Aslında öyle bir devrimdir ki, artık aşılara ve diğer kimyasal ilaçlara gerek bırakmayacak niteliktedir. Tıpkı ampulün icadı ile diğer ışık kaynaklarının ve e-mailin bulunuşu ile insanlığa büyük hizmetleri dokunan telgrafın demode olması gibi.

Nasıl ki petrol şirketleri, insanlık için daha sağlıklı ve çok daha verimli enerji kaynaklarının kullanımını on yıllardır geciktiriyorlar, ilaç ve aşı şirketlerinin lobileri de plazma tedavisinin hak ettiği değeri ve hizmeti görmesini; görmezden gelme, aldırmama yöntemi ile başarıyla uygulayabilmişlerdir.

Allah razı olsun Kızılay Başkanı Kerem Kınık'ın gayretleri ile iyileşmiş hastalardan alınan ve Covid-19'a karşı antikor içeren plazmayla kritik durumda olan hastaların tedavisine destek verilmeye başlandı.

Sayın Kınık, "immün plazma" tedavisi için ilk aşamada günde 750 bağışçıdan plazma alabilecek kapasitede olduklarını bildirdi. Kınık, "Koronavirüsü yendikten sonra 14 gün geçen bütün kahramanlarımızı, hastalıkla mücadele eden diğer hastalarımızın kahramanı olmaya davet ediyoruz" dedi. Kınık, bağışçıların haftada bir, toplam 3 sefer plazma bağışlayarak 6 koronavirüs hastasının kahramanı olabileceğini söyledi.

Ama yine de bunun bir devrim olduğu tam olarak anlaşılmış değil.

Bunun en temel sebebi milyar dolarlık ilaç rantının tıp eğitimine de hakim olmuş sorunlu mikrobiyoloji mantığıdır.

Şöyle ki: Bugün kütüphaneden bir mikrobiyoloji kitabı alıp ayağınıza düşürürseniz ayağınız oldukça acıyacaktır. Ancak içinden faydalı mikroplardan bahseden sayfaları koparıp yanağınıza vurursanız sadece biraz serinlemiş olursunuz. Bu zamana kadar, mikroplar hastalık ve pislik saçan çok korkunç, saldırgan şeyler olarak ele alındı. Ancak tabiatta hastalık yapan zararlı mikropların sayısı 100 ü geçmez. (Bordenstein 2013) Sadece evlerimizde bile en az 9000 farklı mikrop türü olduğu bilindiğine göre, tabiattaki mikrop çeşidine göre zararlı mikroplar çok çok çok azdır. 100 kadar zararlı çeşidin dışındaki milyonlarca farklı mikrop türü hep iyiliğimiz için çalışırlar.  Mesela bir insan vücudunda var olan ortalama 39 trilyon mikrobun neredeyse hepsi iyiliğimiz için çalışır. Gündemle alakalı en önemli iyilikleri de savunma sistemimizi eğitmeleridir.

Ve her birimizin vücudundan yer alan bu trilyonluk mikrop topluluklarına mikrobiyom denir. Mikrobiyologlar, insan mikrobiyomunun kendi bütünlüğü içinde bir kataloğunu çıkarmaya giriştiklerinde herkeste bulunun ortak türler grubuyla karşılaşacaklarını tahmin ediyorlardı. Ancak ortak organizma düzeyinde değil, işlevsel düzeyde ortaklık olduğunu gördüler. (Huttenhower 2012) Yani çok tefekkürlük bir gerçektir ki, her insanın kendine has, ayırt edici bir mikrobiyomu vardır.

BU NE DEMEK?

  • Vücudumuzdaki mikrop topluluklarını değiştirerek, yani immün plazma yönteminde olduğu gibi, kişiler arasında mikrop toplulukları nakli yaparak iyileşmemiz mümkün.
  • Aynı hastalığa yakalanan farklı kişileri, fabrika üretimi aynı ilaçlarla tedavi etmek, artık ciddi şekilde tartışılmalıdır.
  • İmmün Plazma Tedavisi yanında aşılara hiç gerek yoktur. Çünkü aşılarla savunma sistemi uyarılır ve antikor üretmesi sağlanır Bu antikorlar ilk önce vahşi orijinal hastalık mikrobuyla değil, zayıflatılmış (silahsız/pasif) versiyonları ile karşılaştıkları için; similasyon eğitimi almış gibi olurlar. Sadece bu ön teknik bilgi ile gerçek mikropla savaşacaklardır. Ancak plazma tedavisinde bizzat vahşi mikropla savaşmış ve onu yenmiş tecrübeli antikorlar vardır. Elit savaşçıdırlar ve nakledildikleri vücuttaki savunma sistemine aktif destek sağlar, tabiri caizse onun eğitim sabayı olurlar.
  • Aşı ihracatının ve ilgili çalışmaların çok büyük maddi külfeti vardır. Savunma sistemi nakli ise sadece gönüllülere dayanır.
  • Aşıların içeriğindeki yer alan ve birçok tartışmalara yol açan kimyasallar gibi ciddi yan etkileri yoktur.

 

Bu konu, mikrobiyolojideki son yenilikler ekseninde, Sağlık Bakanlığımızca inşaAllah daha çok önemsenir ve aşıya bile gerek kalmadan yaşadığımız fitneler son bulur. Amin.