İnanmanın Psikolojisi: Yaratıcının Bakış Açısından "İnsan Olmanın Sırrını Anlayanların" Psikolojisi
İnsan; gelecek, geçmiş ve şimdi de varlığını sürdüren ve sürdürmek isteyen bir canlıdır. İnsanın sahip olduğu bu özellikler, kaçınılmaz olarak kendi geleceğini ve bütün varlıkların geleceğini düşünmesini sağlar. Bu noktada inanmak, onun için varlık alanını genişletme çabasıdır. Peki, insan neden inanır?
İnsanların dini inançlara
yönelmelerinin nedenleri nelerdir? Öncelikle, insanın
ontolojik gerçekliği dini inançlara yönelmeyi gerekli kılar. Bandura’ya
göre insanın, geleceği düşünme ve kestirme, kendini düzenleme, sembolleştirme,
model alarak öğrenme ve öz yargılama gibi kapasiteleri vardır. Bu kapasiteler,
insanlara hayvanlar gibi sadece anı düşünerek yaşamayacaklarını, uzak ve yakın
geleceklerini düşünerek de yaşamaları gerektiğini gösterir. Dini inançlar,
insanın bu kapasitelerini kullanarak oluşturduğu önemli anlam alanlarından
birdir ve bu özellik sadece insana aittir. Pek çok dini yaklaşıma göre de bu
özellikleri Yaratıcının insana bahşetmesinin nedenleri; insanın kendi
kabiliyetlerini ve yeteneklerini geliştirmesi, manevi açıdan yücelmesi,
kâinatta tecelli eden Yaratıcının isimlerinin, sıfatlarının ve fiillerinin
anlaşılması, insanların kendi yaratıcılarını tanımaları ve vermiş olduğu
nimetler karşısında Ona minnettarlık duygularını iletmeleridir. Bir başka
deyişle Yaratıcının ifade ettiği “ilahi tasarım” hakikatinin
anlaşılmasıdır. İkincisi, insanın ihtiyaçlarının ve varlığını tehdit
eden faktörlerin sayısız olmasıdır. Bu ihtiyaçlar ve tehditler
karşısında insanın kendisini güvende hissetmesi gerekmektedir. 100 trilyon hücreli ve sonsuz olasılıklı
bir dünyada kişinin varlığını mutlak anlamda kontrol altına alması mümkün
değildir. Zaten irade psikologları da insanın mutlak anlamda özgür olduğunun
bir illüzyon olduğunu ifade etmektedirler. Özellikle belirsizliklerin ve
stres faktörlerinin olduğu zamanlarda insanlar, güven duymaya ve anlam
oluşturmaya ihtiyaç duyarlar. Pargament ve Mahoney, dini
inançların insanlara anlam ve konfor duygusu vererek yaşamlarını kontrol
edebileceklerine yönelik kontrol duygusu oluşturduklarını belirtmektedirler.
Din psikolojisi açısından ise, sonsuz ihtiyaçları karşılayacak ve sonsuz
tehditleri ortadan kaldıracak ancak sonsuz ilim, kudret, hikmet ve merhamet
sahibi olan bir Yaratıcı olabilir. Üçüncüsü, insanların kimlik
oluşturma yönünde hareket etmeleridir. İnsanlar, zamanda ve mekânda
oluşturdukları süreklilik duygularıyla hareket ederler. Bu dünyaya gelen her
bir insan, bir kimlik oluşturmak durumu ile karşı karşıyadır. Marcia’ya göre insanlar,
kimlik oluştururken, ilişki ve ideoloji olmak üzere iki önemli alanda
denemelerde bulunup karar verirler. Din ve dini inançlar ise, insanın
kimliğinin ideoloji boyutunu oluşturur. Dördüncüsü, insanların
kişiliklerinde ego ve süper ego gibi iki önemli yapının olmasıdır. İnsan,
mantıklı ve vicdanlı bir varlıktır. Pek çok dini gelenek insanın gerek egosu
için gerekse vicdanı için norm sunar. Kişi bu normlar aracılığı ile yaşamını
sürdürür. Sahip olunan bu normlar, belirsizlikleri ortadan kaldırarak, insanın
yaşamına anlam katar. Beşincisi, insanın geliştirdiği alanlardan
birinin de ahlaki gelişim alanı olmasıdır. Pek çok dini yaklaşım, o
dini temsil eden peygamberlere sahiptir. Kohlberge göre, peygamberlerin sahip
olduğu ahlaki gelişim düzeyi, evrensel ahlaki gelişim düzeyidir. Bu noktada peygamberler,
ahlaki gelişim için insanlara model olurlar. Altıncısı, kişisel
deneyimlerdir. Özellikle travmatik, deneyimler, insanların
oluşturdukları süreklilik algılarını bozar. Bu gibi durumlarda insanlar;
kırılgan, biyolojik ve ölümlü birer varlıklar oldukları gerçeği ile
yüzleşirler. Ayrıca insanların sahip oldukları manevi ve mucizevi bir iyileşme
yaşamak gibi deneyimleri de onların dini inançlara yönelimlerini etkiler. Tennen
ve Affleck’e göre bu tür deneyimler, insanların kendilerinden daha yüksek ve
yüce bir gücün varlığına inanmalarını sağlar. Yedincisi, korku ve
belirsizlikler yaşamaktır. Özellikle doğal felaketler ya da küresel
bir pandemi yaşamak gibi deneyimler içerisinde olmak bireylerde belirsizlikler
ve kayıplar yaşatır. Dini inançlar bu gibi zamanlarda umut oluşturur ve yeniden
toparlanma olanağı sağlar. Sekizincisi, insanların tamamlanma
ihtiyaçlarının olmasıdır. İnsanlar, belirsizlik ve açık uçlu
durumlardan rahatsız olurlar ve karar verme süreçlerinde sonuca ulaşmaya
çalışırlar. Bir başka deyişle tamamlanma ihtiyaçlarını
doyururlar. Tamamlanma ihtiyacını doyurmak, insanların
yaşamlarındaki karmaşık sorulara yanıt bulmalarını sağlar. İnsanlar, bu tür
belirsizlikleri dini inançlar sayesinde tamamlamaya çalışırlar. Din bireylere,
hayatlarının diğer yönlerinde bulamayacakları bir kesinlik ve kapalılık duygusu
sağlar. Böylece din, hayata yapı ve anlam sağlayan bir dizi inanç ve uygulama
sunar. Dokuzuncusu; din insanlara
başkalarına zarar vermemeleri için davranışlarını, dürtülerini ve duygularını
kontrol etme olanağı sunar. Psikolojide buna, ikincil kontrol denilir.
Özellikle suçlularla yapılan çalışmalar, ikincil kontrolün önemini ortaya
koymuştur.
Dini inançların insan yaşamına
katkılar nelerdir? Öncelikle dini inançların insanların yaşamlarına olumlu katkıları
bulunur. Fakat bu konuda belirleyici nokta, insanların dini inanca nasıl
yöneldikleridir. Psikolojide dini
inanca; dışsal (taklidi iman) ve içsel (tahkiki iman) motivasyonla yönelmek olmak
üzere iki tür yönelme vardır. Dini inanca dışsal motivasyonla yönelenlerin,
dini; bir örtü gibi kullandıkları, psikopatolojik örüntüler sergiledikleri
bulunmuştur. Öte yandan dini inanca içsel olarak yönelen insanların ise,
pozitif ruh sağlığı göstergelerine sahip oldukları bulunmuştur. Bu
doğrultuda ilk olarak, dini inançlar bireye olumlu bir ruh sağlığı
kazandırır. Koenig ve arkadaşlarına göre dini inançlara başvurmak, bireyi
ankisyete, depresyon ve stresten korur. İkinci olarak, dindar
olanların olmayanlara göre yaşam doyumlarının daha yüksek olduğu sonucuna
varılmıştır. Üçüncü olarak, dini inançlara sahip olmak stresle
başa çıkma gücünü artırır. Dördüncü olarak, dini inançlara
sahip olmanın daha iyi fiziksel bir sağlığı ortaya çıkardığı ve ömrün uzamasını
sağladığı bulunmuştur. Beşincisi; kişide dini inançların olması, önemli bir sosyal desteğe sahip
olmak anlamına gelir. Altıncısı, Eryılmaz’ın araştırmasının
sonuçlarına göre de dinin inancın gereğini yerine getirmek; isteklerin gerçekleşeceğine
dair umut oluşturur, yakınlık ihtiyacını doyurur, güzel ahlaka neden olur,
sorumlulukları yerine getirerek bireyi rahatlatır, bağlanma ihtiyacını doyurur
ve stresle başa çıkmaya yardımcı olur.
İnanan ve inanmayan insanlar,
saygıyı hak eden insanlardır. Çünkü her iki koşulda büyük bir meydan okumadır. Ayrıca her iki grupta
mutlu olmak için inanmakta ya da inanmamaktadır. İnanlar, öncelikle ahiretteki
sonsuz mutluğu tercih ederlerken; inanmayanlar ise, bu dünyadaki mutluluğu
tercih etmektedirler. Tüm bunların yanında insanların,
inanmamaları gibi bir gerçeklik de yoktur. İnanan insanlar ile
inanmayan insanlar arasındaki temel farklılık, inanılan yaratıcı sayısıdır.
Çünkü insanın ontolojik gerçekliğinde ilahi dine inanlar tek bir yaratıcı ile
muhatap iken; inanmayanlar sayısız yaratıcı ile muhatap olmak zorundadır. Çünkü
materyalisttik bakış açısından, insanın varlığının devam için neye ihtiyacı
varsa o onun yaratıcısıdır, velev ki insanlar bu gerçeği kabul
etmeseler de. Her ne olursa olsun insanlar, inanmakta ya da inanmamakta
özgürdürler. Hiçbir insan inançlarından dolayı yargılanamaz. Dini inançlar
açısından da tek bir yargılayıcı ve hesap görücü vardır, o da Yaratıcıdır.
Farklılıklarımızı zenginlik olarak görüp yaşantımıza umut dolu ve mutlu bir
şekilde devam etmemizi dilerim.