İnkırazın moderncesi: dijital hayat, dijital insan
Her çağın kendine has inkırazları var. İnsanın dimağını ve idrakini güve gibi kemiren yeni bir inkırazla karşı karşıyayız. Haçlı saldırılarından daha tehlikeli bu inkırazın adı modern inkıraz. İnkıraz: Çöküş, yok olma, sona erme… Müslüman milletleri de saran modernlik virüsünün girdiği yeri yozlaştırması bu asrın inkırazlarındandır.
Modernizmin
icadı olan homo-dijital, yâni dijital insan tehlikesinin alarm zilleri çalmaya
başladı. Eğitim, kültür ve cemiyet hayatının alafrangalaşmasındaki inkırazları
fark edemeyenler, dipten derinden gelen dijital teknoloji inkırazının
tehlikelerini de fark edemiyorlar. Ahmaklar ve fikirsizler fark edemeyebilir,
fakat dijital inkıraz etrafımızda karabasan gibi dolaşıyor. Dijital-tekno hayat
insanın erdemini, ahlâkını, karakterini, idrakini yozlaştırıyor. İnsanlar
online ve dijital olarak birbirine yakın, fakat dil ve kalp olarak uzak…
BU GELEN DİJİTAL-TEKNO İNKIRAZDIR
Müslüman mı
Avrupalı mı bellisiz. Hiçbir şeye benzemeyen ucube bir dijital-tekno kültür
gırla gidiyor. Bu sebeptendir ki insanların davranışları ve yaşayışları bir
tuhaf. Maddî imkânları artan Müslümanların hayat tarzının da hormonlaşması ve
Cemil Meriç’in ifadesiyle “inkıraz devrinin bütün meziyet ve
reziletleriyle” her kademede görünür olması ürkütücü hâle geldi.
Her yerde
pusuda bekleyen inkıraz bu kez modernlik kisvesiyle insanın kalp ve gönül
kapılarına dayandı. Hazret-i insan toplumu homo-makine yahut homo-teknoloji
toplumuna doğru kayıyor. Fıtrat ve seciye inkırazı bu… Bu inkıraza
dijital-tekno inkırazı da diyebiliriz.
DİJİTAL-TEKNO KÜLTÜR MİLLÎ
KİŞİLİĞİ YOZLAŞTIRIYOR
Dijital
haberleşme, dijital hayat ve dijital insan yaratıyor. Bu yaratığa bir müddet
sonra insan demek mümkün olmayabilir. Çünkü dijital insan “küresel”
zihniyete maruz kalmış insandır. Küreselleştikçe millî kimliğini, mensubiyet
şuurunu, dilini, edebiyatını, geleneklerini unutacak ve ortaya homo-melez
kimlikli bir insan tipi çıkacak. Düşüncesi bile facia! Küresel dijital
haberleşme zaman, mekân ve kimlik mensubiyetini yozlaştırdığı gibi, insanın
zihin ve bedenini de zaaflara uğratacak. “Zaman” kavramı ve mekân şuurunu
kaybedecek bir toplumun akıbetini düşünebiliyor musunuz? Yeni hastalıklar peyda
olacak. Ecnebî dünyanın icadı olan “Teknopolis”, yâni dijital teknoloji
şehirleri insanlığın fıtratını değiştirecek. Dijital-tekno hayat kendi
kültürünü ve anlayışını hâkim kılacak.
Modernizmin
hasara uğrattığı millî kişilik modernizmin bir parçası olan dijital hayatta
bütünüyle zayi olmaya doğru gidiyor. İnternet çağında sanal arkadaşlıklar ve
gruplar millî kimliği ve hassasiyeti örseliyor. Dijital küreselleşme insanları
aidiyetinden koparıp sözde “özgür” kılacak. Böyle bir nesil bu milletin
değerlerini sahiplenebilir mi? Vatanını sevebilir mi? Vatan şuuru olur mu?
Ferdiyetçilik arttıkça ruhsuz modernizmin hâkimiyeti daha da genişleyecek. Bu,
insanlığın sonu demektir.
DİJİTAL DÜNYA CEHENNEMİNE DOĞRU
GİDİYORUZ
Dijital
mekân ve zamanda mâzi ve mensubiyet şuuru yoktur, faydaya dayanan şimdidir, şu
ândır. Şimdiki zaman ve şu ân bittiğinde arkadaşlığa dair ortada hiçbir şey
kalmaz. Bir başka tehlike; millî dil gücünü kaybedecek, dijital dil hâkimiyet
kuracak. Küresel dijital dilin ortak kelimeleriyle konuşup yazacak internet
nesli. İnsanlar dijital telefonlarla bol bol konuşacak ve seyredecek, fakat
birbirlerine dokunmayacaklar. Dijital telefon, sesi ve görüntüyü verecek, fakat
karşıdakinin kokusunu, dilinin esintisini hissettirmeyecek. Dijital, yâni sanal
arkadaşlık insanın gönül ve dimağında yer etmeden ândan sonra silinip gider.
Dijital hayat cehennemine doğru gidiyoruz.
YÜZ YÜZELİĞİN HER ŞEYİ GÜZELDİR
Dijital-tekno
yahut İnternet nesli, yüz yüze konuşmak yerine internetten veya akıllı
telefondan konuşuyor artık. Madde bağımlılığı gibi bir müddet sonra dimağı
çürütücü bir alışkanlık bu… Sanal gerçekliklerle çevresinden, cemiyetinden
dolayısıyla değerlerinden kopuk yoz bir nesil tehlikesi önümüzde.
Yüz
yüzeliğin her şeyi güzeldir ve insan fıtratına uygundur. Yüz yüze temas, yüz
yüze hayat, yüze yüze sohbet hayatımızdan çekilecek. İnsanlık yüz yüze bir dünyadan
dijital bir hayata doğru evrilecek. Bu muhtemel tehlikeler içimizi titretiyor.
Yüz yüzeliğin duygu ve temasını tadamayan dijital insanlar kuklaların
oynatıldığı tiyatro ve robotlar panayırındaki rolleri oynuyorlar.
GERÇEK HAYATIN YERİNİ DİJİTAL
HAYAT ALIYOR
Gerçek
hayatın yerini dijital sanal hayat alıyor. Dijital hayatta her şey görüntüden
ibarettir. Bu tehlikenin ileri safhası nasıl olabilir? Düşündükçe, “eyvah
gerçek hayatım!” demekten beri duramıyoruz. Öyle ki, sanal hayat, sanal
arkadaşlıklar millî ölçülerimiz zemininde “sosyalleşmeyi de” vuruyor ve kendi
toplumuna ve değerlerine yabancılaşmayı hızlandırıyor.
Dijital
medya ve akıllı telefon gerçek olan her şeyi “sanal” hâle getiriyor ve
gerçekmiş gibi idrak edilmesini sağlıyor. Dijital âlemde hakikatin yerini
kurgulanmış her türlü sahte gerçekler, semboller yer almakta. Bu nesil
günlerini akıllı telefon, tablet, internet, facebook, twittir ve instagramın
sahte dünyasında günün en çarpıcı videolarını, günün en önemli fenomenlerini
izleyerek geçiriyor. Bir müddet sonra sahte gerçeklikle kendi millî
gerçekliklerini ayırt edemez hâle geliyor. Kendi gerçekliğinden kopup, sanal
gerçekliğin dünyasında yaşayan nesil ne işe yarayabilir? Vatan için askere
gider mi? Din ü devlet mensubiyetini sürdürebilir mi? Dijital-tekno dünyanın esiri olan neslin
illüzyonist, yâni göz bağcılığı yapan sanal bir dünyada ait olduğu millete
yabancılaşması mukadderdir.
DİJİTAL BAĞIMLI İNSAN HAZRET-İ
İNSAN VASFINDAN UZAKLAŞIYOR
Modern yahut
postmodern nesil, dijital-tekno imkânları araç olarak kullanmıyor, hayatının
vazgeçilmez bir rüknü hâline getiriyor. Bir uyuşturucu bağımlısı gibi, sanal ve
sentetik bir dünyanın sembolleri, görselleri ve reklâmlarının bir parçası olup
çıkıyor. Akıllı telefon, internet, sosyal medya, yâni dijital-tekno sistem
bağımlılarını yalnızlaştırıyor, içine kapanık bir insan hâline getiriyor ve
yerli mânada “sosyallik” ten uzaklaşan tuhaf bir insana dönüştürüyor. Dijital
bağımlılığın ileri safhası rûhî, modern ifadeyle psikiyatrik bir hastalıktır.
Hülâsa
ifadeyle, hızla modernleşen şehirlerde ve sanal âlemde dijital makineye dönüşen
insan en başta dilini ve hazret-i insan vasfını kaybediyor. Adâb-ı muaşeret,
vakar, nezaket ve cemiyet adamlığı yavaş yavaş inkıraza uğruyor. Göz göze bakış
yok… Birbirine temas eden dil ve kalp yok. Gönül evleri zaten kapalı.
Sözün özü;
bu içtimaî illetten kurtulmak istiyorsak, dijital teknolojiye sınırlama ve
yasak getirilmeli, hem de âcilen.
(ilbeyali@hotmail.com)