12 Nisan 2018

İnsan doğmak ve insan kalmak arasındaki fark

Anadan doğmuş olan herkesin sahip olduğu ve doğar doğmaz alınan bir unvan, insan olmak. Peki ya insan kalmak? O da tüm anadan doğmuş olanların başarabildiği bir şey mi acaba?

 

İnsandan daha kıymetli bir varlık halk edilmemiş şu koca kâinatta. Allah yeryüzündeki her şeyi insan için yaratmış ve onun kullanımına vermiş. Üstat Necip Fazıl bu durumu şu dizelerle ifade ediyor;

 

Seni aramam için beni uzağa attın!

Âlemi benim, beni kendin için yarattın!

 

İnsan doğarak başladığımız hayat yolculuğu, inişlerle ve çıkışlarla, varlıkla ve yoklukla, bazen sevinçle bazen hüzünle sürüp gitmekte. Gündüz ve gece yürünen bu yolun sonuna gelindiğinde belki de en önemli şey hala insan kalabilmiş olmak.

 

Yaşadığımız her yeni günde farklı insan hikâyelerine şahit oluyoruz. Bazı insan hikâyeleri, yara bere içindeki yüreğimizi azda olsa umutlandırırken bazı insan hikâyeleri ise hep aynı soruyla bitiyor. Bir insan bunu nasıl yapar?

 

En son izlediğim haber bülteni az önce zikrettiğim gibi farklı insan hikâyelerinden bahsediyordu. Haberlerde elektrik akımına kapılıp kalbi duran bir sincaba kalp masajı yaparak onu hayata döndüren bir insandan ve çocuklarını öldüren anne babalardan bahsediyordu.

 

İnsana dair yaşadıklarımız ve şahitliklerimiz ağır gelir bazen yüreğimize. Bombalanan, tecavüze uğrayan, dilendirilen, sevgi evlerine terk edilen, öldürülen çocuklar. İnsana hizmet etmek için yaratılmasına karşın işkence edilen, katledilen hayvanlar. Talan edilen, kirletilen doğal kaynaklar ve insanın elinin değmesiyle bozulan daha pek çok şey.

 

Bir düzlem üzerinde düşünürsek, insan, sonsuz sayıda değer alabilir. Bu pozitif değer de olabilir, negatif değer de olabilir. Bu sonsuz düzlemde bizim yerimiz ve alabileceğimiz değer ise niyetlerimiz, davranışlarımız ve ahlakımız nispetinde.  

 

Yaratılmışlar içerisindeki en ulvi varlık olan insan, eşrefi mahlûkat mertebesine de çıkabilir, esfeli mahlûkat seviyesine de inebilir. Yaşadığımız modern çağ, insanı adeta hayvanileştirmek için tüm silahlarıyla saldırmakta. Para, medya, popüler kültür, zararlı alışkanlıklar, tüketim çılgınlığı ve diğer pek çok şey aracılığıyla insan acımasızlaştırılmakta, doymak bilmeyen nefsi kabartılmakta.

 

Modern çağın bu yoğun saldırıları karşısında insan savunmasız değil elbette. Ona doğuştan verilmiş olan, kalp, akıl, vicdan ve sonrasında kazandığı değer, inanç gibi özellikleri sayesinde bu saldırılara karşı direnebilir ve insan kalmayı başarabilir. Bu yüzden, çocukların henüz erken yaşlardan itibaren değerler eğitimi ve ahlak eğitimi alması, öz denetim becerisi kazanması, yaşadığı kainattaki her şeyin ona bir emanet olarak verildiğini öğrenmesi ve sadece kendinden değil tüm kâinattan sorumlu olduğunu bilmesi çok önemli.

 

Tüm olumsuzluklara rağmen umutsuzluğa kapılmış değilim. Çünkü insan yaratılış hikmeti gereği olumlu bir fıtratla dünyaya gelir. Dünyaya iyi özelliklerle, saf ve temiz olarak gelen insan, iyi bir yetişme ortamına, iyi anne babalara ve ahlaklı bir topluma sahip olduğu takdirde modern çağın tüm saldırılarına karşı durabilir ve insan kalabilmeyi başarabilir.

 

Birde insana Allah tarafından kalp ve beyin gibi iki güzel organ verilmiş. Kalp, sadece kan pompalamak için yaratılmış bir organ değil elbette. Kalp içinde, değer, ahlak ve inanç cevheri bulunmaktadır ki bu insanı diğer canlılardan ayıran, bizi insan yapan ve insan kalmamızı sağlayan temel özelliklerimizdir. Akıl sadece problem çözmek için değil muhakeme yapmak, doğruyu seçmek ve düşünmek için de verilmiştir. Aslında ihtiyacımız olan şey biraz yaşamın ritmini düşürmek ve kendi iç sesimize kulak vermek.

 

İnanç, ahlak, vicdan ve değerler kaybolduğunda geriye sadece insanın değersiz bedeni kalır…

 

Vesselam…