01 Eylül 2022

İnsan Olmak<İnsan Ölmek

“Hoşça bak zatına kim zübde-i âlemsin sen,

Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen.”

 

Şeyh Gâlib, insanı bu dizelerle anlatır. “Kendine dikkatlice bir bak; sen âlemin özüsün. Sen varlıkların gözbebeği olan insansın” der. Evet, varlıkların en yücesi ve şerefli olanı, Allah’ın meleklerden ve hayvanlardan üstün kıldığı varlık, insan.

 

Batı’da çağlar boyunca insanın günahkâr ve suçlu olduğu fikri egemen olsa da İslamiyet’le birlikte insan gerçek değerini bulmuştur. Allah, insanı tüm varlıklardan üstün kılmış ve en güzel biçimde yaratmıştır. Bu hususta Kur’an-ı Kerim’de çok sayıda ayet yer almaktadır. Mesela; “Şüphesiz biz insanı en güzel biçimde yaratmışızdır” (Tin Suresi 4. Ayet); “Sonra ona düzgün bir şekil vermiş ve ruhundan ona üflemiş; sizi kulak, göz ve gönüllerle donatmıştır” (Secde Suresi 9. Ayet); “Meleklere, “Âdem’e secde edin” dediğimizde İblîs dışındakiler derhal secde ettiler; o direndi, büyüklendi ve kâfirlerden oldu” (Bakara Suresi 34. Ayet), bu ayetlerden bazılarıdır.

 

Peki insan kendisine verilen değerin farkında mıdır? Bu kutsiyetini yaşamının sonuna kadar muhafaza edebilmekte midir?

 

İnsan olma sürecinde esasen bizim bir rolümüz ve irademiz bulunmamaktadır. Bununla birlikte insan kalma ve insan olarak ölme noktasında irademiz ve sorumluluğumuz bulunmaktadır. Bize verilen bu kutsal unvanı, “insan olmak” vasfını korumak ve günü gelince sahibine teslim etmekle mükellefiz.

 

İnsanın doğumunu bir sayı doğrusundaki sıfır noktası olarak ele alırsak insan, kişiliği, kulluğu ve yaşamı ile pozitif yönde veya negatif yönde sonsuz değer alabilir. Her iki yönde de hareket edebilir, ne yöne gideceğini seçebilir. İş te bu yüzden insan sorumlu tutulacak, hesaba çekilecektir. 

 

Bununla birlikte madde ve haz muhasarası altındaki insanın, “insan olarak ölmesi” her geçen gün biraz daha zorlaşmaktadır. İnsanı varoluş amacından uzaklaştıran ve yüce ideallerini toprağa gömdüren bu haz çağında ne kadar da zor aslında insan olarak ölmek. Modern toplumdaki insanın hazza ve maddeye teslim oluşunu “Sahip olmak ya da olmak” ikilemiyle kavramsallaştırmıştı, Fromm.

 

İnsan şu uçsuz ve bucaksız kâinatta başı boş ve amaçsız bırakılmamıştır. Sadece hazları için yaşayan ve sadece kendini düşünen bir insan varoluş hikmetini ne yazık ki idrak edememiştir. Bu manadan mahrum olan insanın yaşamını doğru bir şekilde temellendirmesi de beklenemez.

 

Her haz yok olup gitmeye, her madde eskimeye, her insan günün birinde ölmeye mahkumdur. O vakit insanın ebedi saadeti eskimeyen, kaybolmayan, yok olup gitmeyen bir varlıkla yani Allah’la mümkündür.

 

Hayata bakınca karşılaştığımız merhametsizlik, nezaketsizlik, saldırgan ve rencide edici tavırlar bizi umutsuzluğa düşürüp moralimizi bozsa da karamsar olmadan gayret etmeye devam etmeliyiz. İnsan özünde iyidir ve mayasındaki bu iyilik hali günün birinde ona yeniden varoluş amacını hatırlatacaktır.

 

Bir gün hepimiz yaşamımızın son durağına geldiğimizde geriye dönüp bakacağız ve ister istemez bir sorgulama yapacağız. İşte o an geldiğinde umarım “keşkelerimiz ve pişmanlıklarımız” fazla olmaz. Zira o zaman geri dönüp hatalarımızı ve pişmanlıklarımızı telafi etmemiz mümkün olmayacak.

 

Henüz daha zaman ve imkan varken, “iyi insan, faydalı insan, ahlaklı insan, saygılı insan, merhametli insan” olmak için gayret edelim. İnsan olarak başladığımız bu yaşamak telaşını, insan ölerek taçlandıralım. Ölmek için yaşayan değil, yaşamak için ölen bir insan olalım.

 

Vesselam…