İnsan Olmak<İnsan Ölmek
“Hoşça bak zatına kim zübde-i âlemsin sen,
Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen.”
Şeyh Gâlib, insanı bu dizelerle anlatır. “Kendine dikkatlice bir bak; sen
âlemin özüsün. Sen varlıkların gözbebeği olan insansın” der. Evet,
varlıkların en yücesi ve şerefli olanı, Allah’ın meleklerden ve hayvanlardan
üstün kıldığı varlık, insan.
Batı’da çağlar boyunca insanın günahkâr ve suçlu olduğu fikri egemen
olsa da İslamiyet’le birlikte insan gerçek değerini bulmuştur. Allah, insanı
tüm varlıklardan üstün kılmış ve en güzel biçimde yaratmıştır. Bu hususta Kur’an-ı
Kerim’de çok sayıda ayet yer almaktadır. Mesela; “Şüphesiz biz insanı en güzel
biçimde yaratmışızdır” (Tin Suresi 4. Ayet); “Sonra ona düzgün bir şekil vermiş ve ruhundan ona üflemiş; sizi kulak,
göz ve gönüllerle donatmıştır” (Secde Suresi 9. Ayet); “Meleklere, “Âdem’e secde edin”
dediğimizde İblîs dışındakiler derhal secde ettiler; o direndi, büyüklendi ve
kâfirlerden oldu” (Bakara Suresi 34. Ayet), bu ayetlerden bazılarıdır.
Peki insan kendisine verilen değerin farkında mıdır? Bu kutsiyetini
yaşamının sonuna kadar muhafaza edebilmekte midir?
İnsan olma sürecinde esasen bizim bir rolümüz ve irademiz
bulunmamaktadır. Bununla birlikte insan kalma ve insan olarak ölme noktasında
irademiz ve sorumluluğumuz bulunmaktadır. Bize verilen bu kutsal unvanı, “insan
olmak” vasfını korumak ve günü gelince sahibine teslim etmekle
mükellefiz.
İnsanın doğumunu bir sayı doğrusundaki
sıfır noktası olarak ele alırsak insan, kişiliği, kulluğu ve yaşamı ile pozitif
yönde veya negatif yönde sonsuz değer alabilir. Her iki yönde de hareket
edebilir, ne yöne gideceğini seçebilir. İş te bu yüzden insan sorumlu
tutulacak, hesaba çekilecektir.
Bununla birlikte madde ve haz muhasarası altındaki insanın, “insan
olarak ölmesi” her geçen gün biraz daha zorlaşmaktadır. İnsanı varoluş
amacından uzaklaştıran ve yüce ideallerini toprağa gömdüren bu haz çağında ne
kadar da zor aslında insan olarak ölmek. Modern toplumdaki insanın hazza ve
maddeye teslim oluşunu “Sahip olmak ya da olmak” ikilemiyle
kavramsallaştırmıştı, Fromm.
İnsan şu uçsuz ve bucaksız kâinatta başı boş ve amaçsız
bırakılmamıştır. Sadece hazları için
yaşayan ve sadece kendini düşünen bir insan varoluş hikmetini ne yazık ki idrak
edememiştir. Bu manadan mahrum olan insanın yaşamını doğru bir şekilde
temellendirmesi de beklenemez.
Her haz yok olup gitmeye, her madde eskimeye, her insan günün birinde
ölmeye mahkumdur. O vakit insanın ebedi saadeti eskimeyen, kaybolmayan, yok
olup gitmeyen bir varlıkla yani Allah’la mümkündür.
Hayata bakınca karşılaştığımız merhametsizlik, nezaketsizlik,
saldırgan ve rencide edici tavırlar bizi umutsuzluğa düşürüp moralimizi bozsa
da karamsar olmadan gayret etmeye devam etmeliyiz. İnsan özünde iyidir ve mayasındaki bu iyilik hali günün birinde ona
yeniden varoluş amacını hatırlatacaktır.
Bir gün hepimiz yaşamımızın son durağına geldiğimizde geriye dönüp
bakacağız ve ister istemez bir sorgulama yapacağız. İşte o an geldiğinde umarım
“keşkelerimiz ve pişmanlıklarımız”
fazla olmaz. Zira o zaman geri dönüp hatalarımızı ve pişmanlıklarımızı telafi
etmemiz mümkün olmayacak.
Henüz daha zaman ve imkan varken, “iyi
insan, faydalı insan, ahlaklı insan, saygılı insan, merhametli insan” olmak
için gayret edelim. İnsan olarak
başladığımız bu yaşamak telaşını, insan ölerek taçlandıralım. Ölmek için yaşayan değil, yaşamak için ölen
bir insan olalım.
Vesselam…