24 Eylül 2018

İnsanın ruhundan çalınan öz: Sanat

“…Yaratmak Allah'a mahsustur.” (Araf 54) Ve Allah yarattıklarını hiçbir numune olmaksın özgün bir formatta yaratandır. (El Bari) Bütün kâinat O'nun eşsiz sanatının sayısız numuneleri ile doludur.

İnsanın ruhuna da sanat kabiliyetini veren Allah'tır.Böylece insan, eşyaya ruhundan katarak “canlılık kazandıran” bir mahlûk olarak ta diğer yaratılanlardan ayrılır. İnsanın eşyaya olan bu ruhsal katkısına sanat diyoruz.

İdeal olarak bakarsak sanatın desteklenmesi ve geliştirilmesi gerekir. Lakin “nerem doğru ki?!” diyen deve misali her alanda olduğu gibi, batı kaynaklı sanat anlayışı da evrensel şeytanilerin güdümünde, insanı ve toplumu fıtratından uzaklaştıran ve geliştirmek yerine ruhsuzlaştıran bir hâl almıştır.

Olması gereken İslami sanat anlayışı ile batının tezatlarla dolu sanat anlayışı aynı değildir.

1- İslam toplumlarında sanatçı adı altında kendini toplumun üstünde gören, övülmeyi, takdir edilmeyi bekleyen ayrı bir zümre yoktur. Ancak sanatta da ileri bir dereceye ulaşmış ustalar vardır.
2- İslam toplumlarında sanat hayatın ve eşyanın içindedir. Bütün bireylerin fıtratında var olup hayatın her köşesindedir.

Su içilen testide, çorbaya giden kaşıkta, ayağa giyilen yemenide, başa takılan takkede, sırta giyilen yelekte, okunan kitabın cildinde, üzerine konduğu rahlesinde, sayfasındaki tezhipte, yerdeki halıda, duvarı süsleyen hüsn-ü hatta, kapıda, dolapta, tavanda,… İnsanın olduğu her yerde sanat vardır.

3- Bu sanatın sanatçıları kendilerini ayrıcalıklı sanan bir zümre değil, Emine Teyze, Osman Amca, Fatma gelin,…,Çoban Selim Efendi'dir.
4- Sanatçı olmak için okula, diplomaya, bir yerlere mesaj vermeye, biat etmeye ihtiyaç yoktur.
5- Sanat ustasından öğrenilir. Ustası da zaten anadır, babadır ninedir, komşudur, hocadır, yoldaştır.
6- “Sanat mı toplum için toplum mu sanat içindir?” gibi saçmalığa doğru seyreden, köksüz temelleme arayışları yoktur. Sanatta, toplumda, başka her şeyde Allah içindir. En büyük sanatçının Allah olduğu bilinir.

Batı tipi sanat anlayışında ise:

1- Sanat ve sanatçı kavramları aşırı şekilde yüceltilerek toplumun elinden alınmış, “sanatçı” adı altında ayrıcalıklı bir üst sınıf oluşturulmuştur.
2- Sanat sergi salonlarında, galerilerde, özel binalarda ve festivallerde sergilenen/sahnelenen, böylece yaşanan gerçek hayatın dışında özel ve bedel ödenerek ulaşılan bir duruma getirilmiştir.
3- Toplumdan ve eşyadan sıyrılan sanatın boşluğunu ise seri üretim ve ruhsuz, makine çıktısı ürünler almıştır.
4- Böylece sanatı özümsemiş üretken toplumdan, sanatındışında kalmış tüketim toplumuna geçiş sağlanmıştır.
5- Bu çözülme ile birlikte hem sanat rantı ortaya çıkmış, hem de fabrika/market yapay kültürü, gerçek sanatı ve insanı boğabilmiştir.
6- Toplumun ve insanların elinde öz üretim becerilerialınarak sanatsız bırakılınca, insanların büyük çoğunluğu sanatla uğraşmak yerine, sanayi elemanı olarak makine kullanıcısı işçilere ve yine makinelerle/teknolojik eğlence icatlarıyla vaktini öldüren ruhsuz bireylere indirgenmiştir.
7- Batı sanatlarının temel ekseninde huzur, manevi ilerleme, hikmette derinlik ve incelik, sevgi ve faydalı olma gibi ruhun ihtiyacı olan erdemler zayıftır. Bunların yerine tek ve özel olma, kibir ve iktidar duygusu, öfke ve şehvet,beğenilme ve yükselme, doyumsuzluk ve marjinallik, haz ve acılar, isyan ve öç alma gibi grift duygular ile ilahi olanlasözde rekabet hisleriyle birlikte sonsuzluk arayışının çileleri ve dramatik sonuçları görsellenir.

Bu hastalıklı duygularla savrulan batı sanat anlayışı,toplumlara da benzer nevrotik duyguları aşılamaya çalışır.Bu duygular seküler, değişken, genellikle kuralsız, sınırsız, çerçevesiz bir özlemin tezahürü olarak yanılsamalarla dolu,zamanla deli saçmasına dönüşen ekoller, izahlar ve kökleri oturtulamamış süreçlerdir.

“Ben böyle sanatın içine tüküreyim!” tepkisi haklı ve katkısız bir Anadolu tepkisidir.

Çünkü Yaratıcı ve yaratılana saygı ve sevgi sınırlarını aşan hiçbir şey sanat değildir. Sanat ahlaki değerlere, inanca ve kutsal olana tezat anlam ve objeler içeremez.

Bugün elimizden alınan gerçek sanatı tekrar kazanabilmek için sergi salonlarından, eşya ve üretimi ise makinelerin hegemonyasından kurtarıp insanı ustalaştırmalıyız.  Eğitime ve tebliğe dahi sanatı yoğun bir şekilde dâhil etmeliyiz. İlahi sanat ve ilahi rıza yol gösterici ilhamımızolacaktır.