İnsanlığın kurtuluşu için çile çekenler 5
Bugünkü yazımızla, geçen hafta kaldığımız yerden devam edeceğiz inşallah Hz. Yusuf’un (a.s.) kıssasına. Diyeceksiniz ki toplumsal bu kadar sorunlarımız varken; insanlar geçim derdindeyken, toplum ahlaksal sorunlar yaşarken, sen de tutmuş bunları anlatıyorsun. Evet, haklısınız; ilk anda işin derinine inmeden yüzeysel baktığımızda; “Bu tür konuları yazmanın gereği var mı?” diye sormanız normal karşılanabilir. Ancak başımızı iki elimizin arasına alıp derince düşündüğümüzde göreceğiz ki “Kazın ayağı göründüğü gibi değil...” Günümüzde karşı karşıya bulunduğumuz maddi ve manevi hastalıkların temelinde eğitimsizlik, bilgisizlik, Allah’a karşı olan sorumluluğumuzun olmayışı ve dolayısıyla ahlaksal bir disiplinden yoksun oluşumuz yatmaktadır. Tanıyı koyduk, ancak iyileştirmeyi de söylememiz gerekir. Bu eksikliklerimizi nasıl gidereceğiz? Bu eksikliklerimizi Kur’an’a başvurarak gidermeye çalışacağız. İşte ben bunu yapmaya çalışıyorum değerli okuyucularım!
”Geri dön, efendine sor bakalım o kadınları,
Neymiş ellerini doğrarken onların amaçları!
Yaralı onurumuzun tedavisini önceledik,
Sildirdik iftirayı, sonra çağrıya
uyduk!
Melik’in emriyle zindan arkadaşı Hz.
Yusuf’u (a.s) saraya çağırdığında; Hz. Yusuf, (a.s) hemen koşa koşa gitmiyor ve
üzerindeki iftira lekesini sildirmek istiyor.
“Yusuf’un nefsini isterken neydi
derdiniz?”
“Haşa, onun aleyhinde kötülük bilmiyoruz!”
Melik, kadınlardan Hz. Yusuf’un
(a.s.) suçlu olup olmadığını soruyor.
Kadınlar, Hz. Yusuf’un kötü bir insan olmadığını hatta bir melek kadar suçsuz
olduğunu söylüyorlar.
“Çıktı gerçek ortaya, suçluyum ben, o
masum,
Arkasından hainlik etmediğimi bilsin
istedim!
Allah, başarıya ulaştırmaz hainlerin
hilesini,
İtirafım; istediğim için herkesin
bilmesini!
“Nefsimi temize de çıkarmıyorum, çünkü;
“Allah, korumazsa nefis hep ister kötülüğü!”
Melik’in karısı kadınların bu
ifadesinden sonra suçlu olduğunu kabul ediyor ve pişman oluyor ve şunları söylemek
zorunda kalıyor: “Ben suçluyum ve Allah, hainleri başarıya ulaştırmaz; bunu
herkesin bilmesi için suçumu itiraf ediyorum; alemlerin Rabb’ine teslim olup
iman ediyorum; Hz. Yusuf’un (a.s.) arkasında ona hainlik etmediğimi, bilmesini
istiyorum. Eğer Allah‘ın yardımı olmazsa insanın iç istekleri hep kötülüğü
insana güzel gösteriyor ve toplumda hoş karşılanmayan davranışları yapmasını
istiyor.” diyor.
“Kendime danışman yapacağım onu
getirin,
Bugün yanımızda çok değerli ve güvenilirsin!”
Melik, onu kendine danışman yapacağını
ve sarayda önemli bir göreve getireceğini söylüyor. Hz. Yusuf da (a.s.) günümüzde
toplumda yanlış bir söylenti biçiminde olan “Görev istenmez, verilir!” sözünün
yanlış olduğunu da davranışıyla gösteriyor.
Ülkenin hazineleri üzerine görevlendir
bizi,
Çünkü iyi korur ve yönetir; iyi
biliriz bu işi!
Hz. Yusuf, (a.s.) işten anladığını ve
işin ehli olduğunu, hazineleri; yani devletin maliyesini iyi yöneteceğini çekinmeden
söylüyor.
Allah, bizi o ülkeye yerleştirip verdi
yetki,
Kaybetmez ödülünü iyilerin, ulaşır
iyiliği!
Hz. Yusuf, (a.s.) Allah’ın ona yaptığı
iyilikleri hatırlatıyor ve Mısır ülkesinin zindanından Mısır’ın maliye bakanlığına
getirdiğini söylüyor. Allah, iyilerin ödülünü verir ve iyileri başarıya ulaştırır.
Halk arasında; ”Bak Allah’ın işine!”
diye ünlü bir söz vardır. O’nun işleri elvan elvandır. O’nun işleri
nakış nakıştır. İlk bakışta şer olarak görülen birçok olay, sonuç yönüyle
hayır oluyor. Allah, kitabında buna; “Allah’ın rahmet kıvılcımları!” diyor.
Evet, kim derdi ki kuyudan çıkıp sarayda maliye bakanı olacaksın! İşte aziz
okuyucularım; bu, güzel ahlaka sahip olmanın, bilgiye ve Allah’a karşı duyarlı
olmanın cezasıdır. Ceza deyince okuyucularım şöyle diyecekler: Bu da ne,
nasıl ceza oluyor bu güzel davranış... Biraz sabredin anlatayım: Ceza; Kur’an-ı
Kerim’de, yapılan iyi veya kötü davranışın karşılığıdır. Özellikle kullandım.
Biz hep olumsuz anlamda kullanıyoruz. Oysa ehli bilir; Kur’an’da: ”Onların
cezası, adn cennetleridir...”
Bu yazımızı da burada sonlandırmak
durumundayız. Sağlık ve mutluluklar dilerim.