11 Aralık 2016

İskilipli Atıf Hoca’nın idamı

 

Bugün; 9 Aralık 1925 gününde yani bundan 91 yıl önce evinden alınarak idama götürülen son devrin önemli İslam alimlerinden İskilipli Atıf Hoca'dan bahsedeceğiz.                 

 

Şüphesiz İskilipli Atıf Hoca bir baskı ve şiddet döneminin mağdurlarından biriydi.İstiklal Mahkemesi tarafından göstermelik bir şekilde yargılanmış ve idam edilmişti.İskilipli Atıf Hoca'nın başına gelenleri anlayabilmek için önce döneme damgasını vuran İstiklal Mahkemelerini tanımak ve anlamak gerekir

 

İstiklal Mahkemelerinin Kurulması

 

Uzun süren savaşlardan ve bitmek tükenmek bilmeyen askerlik sürelerinden dolayı halk askerlikten kaçamaya başlamıştı.Daha önce de bahsettiğimiz gibi bazı köylerde erkek nüfus dahi kalmamıştı.Kurtuluş Savaşını yapan Büyük Millet Meclisi bu işe sürekli çare arıyor, milletvekilleri çeşitli önerilerde bulunuyorlardı. Bu önerilerden biri de Dr. Tevfik Rüştü Aras'tan gelmişti. Tevfik Rüştü Bey, ihtilal mahkemeleri kurulmasını öneriyordu. Fransız ihtilalinde de, diğer ihtilallerde de olağanüstü tehlikelere karşı olağanüstü kanunlar çıkarılmış ve mahkemeler kurulmuştu.

 

Konu Meclis'te günlerce görüşüldü ve tartışıldı. Kanun teklifi ihtilal mahkemeleri adıyla yapıldı.Refik Şevket (İnce) Bey'in önerisine Dr. Tevfik Rüştü Bey'in de katılmasıyla mahkemelerin adı İstiklal Mahkemeleri'ne dönüştürüldü.

 

O günlerde Mecliste zabıt katibi olarak bulunan Hıfzı Veldet Velidedeoğlu gelişmeleri şöyle anlatır:

 

Hükümet adına konuşan Erkânı Harbiye Umumiye Reisi (Genelkurmay Başkanı) Miralay İsmet Bey (İnönü), bu mahkemelerin ivedi olarak yedi yerde kurulmasını istemişti. Kimi mebuslar bunu çok bulup, yalnız düşmanla savaşılan cephelerin gerisinde kurulmasını istiyorlardı. Bunun tartışılması da birkaç gün sürdü ve en sonunda, gerektiğinde yerleri değiştirilmek üzere, yedi yerde kurulmasına karar verildi. (Velidedeoğlu,1977:152)

 

Ne var ki İstiklal Mahkemeleri kurulur kurulmaz asker kaçaklarından daha çok dönemin yöneticilerine muhalif insanları hedef almaya başlamıştı.Ali Fuat Ceceboy Paşa bu vakaya Hatıralarında parmak basar.

 

İstiklâl Mahkemeleri,İstiklâl Mücadelesi zamanındaki salâhiyetlerinden daha geniş salâhiyetlerle keyfî icraatlarına devam etmişlerdi. (Cebesoy,2007:481)

 

(….) O tarihlerde kim, şahsi idarenin kuruluşuna itiraz etmek cüretini göstermiş ise, hep mürteci, inkılap aleyhtarlığı ile itham edilerek üzerine bir sürü entrikacıları ve partizanlar hücum ettirilmişti. (Cebesoy,2007:492)

 

Taha Akyol, İstiklal Mahkemeleri'nin bir süre sonra Meclis içi ve dışı muhalefeti yok etmek üzere harekete geçtiğini vurgular.

 

Meclis'in içindeki ve dışındaki muhalefeti, İttihatçıları, basını ve Şapka Kanunu'na direnenleri, bütün muhalefeti yargılıyor. İsmet Paşa ise İstiklal Mahkemeleri'ni şöyle savunuyor:Esas büyük hadise memlekette umumi bir muhalefet ve kargaşa olmasıydı. Biz onun için İstiklal Mahkemeleri'ni devreye soktuk” diyor. (Akyol,2012)

 

Prof. Dr. Mete Tunçay ise bu mahkemelerin bir süre sonra bütün toplumsal muhalefeti yok etmek üzere çalışmaya başladığına dikkat çeker.

 

Milli Mücadele sırasında asker kaçaklığını önlemek için milletvekillerinden kurulan mahkemelerdi önce bunlar. Yakaladıklarına bazen sopa atar bazen de ibret-i âlem olsun diye bir, ikisini asarlardı. Takrir-i Sükûn'dan sonra kurulan İstiklal Mahkemeleri ise tam bir felaket oldu. Cumhuriyet devrimlerini ilan etme cesareti zaten bu mahkemeler kurulunca gösterildi. İşe, şapkayla başlandı. Rakamlar, saat, alfabe değiştirildi. (Tunçay,2010)

 

İstiklal Mahkemelerinin Niteliği

 

‘Mahkeme' ismi taşıdıklarından dolayı bu oluşumun bir hukuki yapı olduğu akla gelmekte ve ortaya bir yanılsama çıkmaktadır.İstiklal Mahkemeleri hukuki anlamda mahkeme değildiler ve hiçbir zaman da olmadılar.

 

Konunun uzmanlarından Prof. Dr. Ergün Aybars, İstiklal Mahkemelerinin, 'olağanüstü tehlike karşısında yasama organının kendi içinden seçtiği üyelerden kurulu mahkemelere olağanüstü yetkiler vermesiyle kurulan ihtilal mahkemeleri' olduğunu ifade eder.

 

Döneme ve mahkemelere ilişkin yazı yazan müelliflerin tamamının ortak görüşü bu mahkemelerin birer ‘tedhiş ve terör mahkemeleri' olduğu yönündedir

 

Alkan, bu anlamda şu tesbitleri yapar:

 

İlk önce meşru bir hedef için oluşturulmuşken daha sonra ülke içi politik çekişmelerde merkezî idarenin aracı olarak kullanıldı. (Alkan,2012)

 

(….)İstiklal Mahkemeleri merkezî yönetimin elinde inkılap terörü aracı hâline getiriliyor. Hukukilikten çıkıyor.Politize edilmiş davalara bakıyor.(Alkan, 2012)

 

İstiklal Mahkemeleri, Prof. Velidedeoğlu'nun belirttiği gibi, ‘tedhiş mahkemeleri'ydi.

 

İstiklâl Mahkemeleri,‘Siyasal mahkemelerdi'.İhtilal Mahkemeleri niteliğini taşıyordu. (Velidedeoğlu,1977:149)

 

(….)Birinci Meclis döneminde bu ihtilâl mahkemelerinin, devrimlerin gerçekleştirilmesinde büyük payı oldu. (Velidedeoğlu,1977:153)

 

(….)Buradaki işler, fakülte sıralarında okuduğum hukuk ilkelerine hiç uymuyordu. Hukuk garantisi, insan hak ve özgürlüklerinin garantisi gibi ilkeler bu mahkemede söz konusu değildi. Çünkü bu mahkeme bir adliye mahkemesi değil, bir ihtilâl mahkemesi, bir siyaset mahkemesiydi.Cumhuriyetten ve devrimler başladıktan sonra da devrim düşmanlarını ve mürtecileri bu mahkemeler ezmiş, Gazi Mustafa Kemal Paşa'ya İzmir'de suikast yapanları bu mahkemeler asmıştır. (Velidedeoğlu,1977:156)

 

Taha Akyol da benzeri kanaatler taşımaktadır.

 

 “İstiklal Mahkemelerinin en önemli çalışmaları, muhalefet ve basını susturmak olmuş, birçok masum ve vatansever muhalife haksızlık etmiştir. (Akyol, 2010) 

 

Ona göre mahkemeler; Sonuçta rejime muhalefet eden herkesi hıyanet-i vataniye suçundan yargılar hale gelmişti.

 

(….)İstiklal Mahkemeleri, Birinci Meclis döneminde (1920-23) Meclis'in denetimi altında bulunuyor. İki ayda bir Meclis'e rapor veriyor ve vatandaş şikâyet edebiliyor ve Meclis, gerektiğinde “Sen adil davranmıyorsun” deyip mahkemeyi lağvediyor ve yerine başka bir mahkeme kuruyor. Fakat bu Meclis denetimi 1925'ten itibaren bitiyor. Artık bu mahkemeler İsmet Paşa'yı, Karabekir'i bile tutuklayabiliyor. Zira 1923'te seçimlerden önce Hıyanet-i Vataniye Kanunu değiştiriliyor. Görüntüde saltanat ve irtica taraftarlığı vatan hainliği sayılacak ama tabii böyle olmuyor. Kanun her türlü muhalefeti içine alacak şekilde tatbik ediliyor. Sonuçta rejime muhalefet eden herkes hıyanet-i vataniye suçundan İstiklal Mahkemeleri'ne sevk ediliyor. (Akyol,2012)

 

İstiklal Mahkemelerinin Üyeleri

 

Mahkemelere tayin edilen üyelerin vasıflarından da mahkemelerden ne elde edilmek istenildiği kolayca anlaşılmaktadır.

 

Kendisi de mahkeme üyesi olan Kılıç Ali, bu vaziyeti  Hatıralarında şöyle anlatır:Mahkeme üyelerinin hemen hepsi genç ve ihtilalci karaktere sahip insanlardı.(Kılıç-Turgut,2010:375)

 

İstiklal Mahkemeleri Nasıl Çalışıyordu?

 

Binlerce insanın kaderi artık bu ihtilalci insanların iki dudağı arasındaydı.İşte bu yüzden mahkemeler birer zulüm abidesi haşmetiyle sanıkların karşısına çıkıyor onları daha kararı açıklamadan ezdikçe eziyorlardı.

 

Kendisi de bu mahkemede yazdığı bir hikayeden dolayı yargılanan ‘Halikarnas Balıkçısı' lakaplı Cevat Şakir Kabaağaçlı bu mahkemelerden şöyle bahsediyor:

 

Ben Fransa'da adliye dairesini, yani ‘Palais de Justice'i, Londra'daki adliye dairesini gördüm. Fakat o adliye saraylarının on tanesini birbirinin üstüne koysalardı, o ufacık kutucuk ahşap mahkeme odasının heybetine -imkân yok- ulaşamazlardı. (Kabaağaçlı,1971:62)

 

İstiklal Mahkemeleri kendisine itiraz edeni idam edecek bir yapı ve anlayışa sahipti.Prof. Dr. Mete Tunçay, İstiklal Mahkemeleri'nin nasıl çalıştığını,hangi dramatik kararlara hoyratça imza attığını şöyle anlatır:

 

Biri bakanlık yapmış olan iki İttihatçı sanık on beş yıla mahkûm oluyorlar. “Biz memleketin içine sanık ve mahkûm olarak çıkamayız. Mahkûmiyet kararına itiraz edelim” diyorlar. İtiraz üzerine yargılama yenileniyor ve bunlar bu kez idama mahkûm edilip asılıyorlar. (Tunçay,2010)

 

Mahkemenin bir başka kararı, toplum vicdanını o gün bugün kanatan vahşice bir uygulamadır:Bir adamın iki çocuğu asker kaçaklığından yargılanıyor. İstiklal Mahkemesi, adama, ‘oğullarından birini idam edeceğiz, birini de askere göndereceğiz. Hangisini asalım, seç' diyor. Adamın bayıldığı anlatılıyor.” (Tunçay,2011)

Haksızlık ve gaddarlıklar hükümeti bir zulüm makinesine çevirmişti.Halk ise bu zulme katlanmak zorunda kalan zavallı mağdurlar konumundaydı.Ahmet Kabaklı bu vakıayı şöyle ifade eder:

 

İstiklal Mahkemeleri, halkı iyice yıldırmak için bugünkü Devlet Tiyatroları gibi “Turne”lere çıkıyor. Hemen, meselâ Giresun'a, Rize'ye, Kastamonu'ya gidip, birkaç gün “çalışıp” yüzlerce vatandaşı sürgüne veya ölüme gönderiyorlar. Mahkeme Reisi Ali (Çetinkaya) 22 Aralık 1925 tarihli Cumhuriyet'e verdiği beyanatta: “Bir aydır Kırşehir, Kayseri, Sivas, Tokat, Amasya, Samsun, Trabzon, Gümüşhane, Erzurum, Rize, Giresun havalisini devrettik” diye öğünmektedir. (Kabaklı,1989:276)

 

İstiklal Mahkemelerinin Yargılamalarından Örnekler:

 

İstiklal Mahkemelerinin tarihe kara bir leke olarak geçmiş binlerce kararı mevcuttur.Bunlardan birini fikir vermesi bakımından burada paylaşalım:

 

Kendisi de bu mahkemede yazdığı bir hikayeden dolayı yargılanan ‘Halikarnas Balıkçısı' lakaplı Cevat Şakir Kabaağaçlı anlatıyor:

 

Mahkeme heyeti yerlerini aldıktan sonra Karadeniz kıyısının bir yerinden muhakeme edilmek üzere yedi sekiz kişiyi mahkeme huzuruna getirdiler. Bu sanıklar, müdafaaları için, bulundukları yerin en anlı şanlı avukatlarından dört beşini tutmuşlar, onlara yerlerinde vekâletnameler vermişlerdi. Orta oyununda Şakşakçı mı nedir, birisi vardır. Sahnede gezerken her attığı adımda belini öne ve arkaya getire götüre yürür. Belden kaz adımı gibi bir yürüyüştür bu. İşte avukatlar bir dizi teşkil ederek, kendilerinden emin o orta oyunu yürüyüşüyle hâkimlerin önündeki kürsüye dayandılar. Orada göğüslerini kabarta kabarta ceplerinden tomar tomar vekâletname ve başka evrak çıkardılar. Onlarca akan sular hemen duracaktı, ya da duracağını kendilerini tutmuş olan müvekkillerine temin etmişler ve kim bilir ne kadar paralar çekmişlerdi. Hakim, yani Afyon Ali Bey,(Kel Ali lakaplı Ali Çetinkaya) «Vay sen misin gelen?» dermişçesine, «Bunlar nedir?» diye sordu. Onlar da, «Vekâletname efendim.» dediler. Afyon Ali Bey, «Ha, öyle mi? Siz de sanık olarak muhakeme edileceksiniz!» deyince avukatlarda şafak attı.(Kabaağaçlı,1971:63)

 

Yukarıda ‘İstiklal Mahkemeleri kendisine itiraz edeni idam edecek bir yapı ve anlayışa sahipti.'demiştik.Burada da Mahkemelerde avukatlık yapmanın suç olarak görüldüğü ve avukatların anında sanık sandalyesine oturtulduğu anlaşılmaktadır.

 

İstiklal Mahkemelerinin Kararlarından Örnekler:

 

Bu mahkemelerde yargılanan iki gazeteciye verilen cezalar, mahkemelerin rejim muhalifi herkesi nasıl susturduğunu açıkça göstermektedir.

 

Ölüm cezası bekleyen Cevat Şakir Kabaağaçlı,mahkemeden  sürgün cezası alınca bir hayli mutlu olur.

 

Az kalsın kendimi tutamayacaktım. Duyduğum şükran dolayısıyle adamların boynuna sarılıp, onları şapır şupur öpesim geliyordu. Nebizâde Hamdi Beyin verdiği idam müjdesinden yirmi, yirmi beş dakika sonra, üç yıl kalebentlik umulmadık bir saadetti doğrusu. Yine bu güzel dünyanın yaşayanları arasındaydım. (Kabaağaçlı,1971:67)

 

Bir başka gazeteci sanık Şevket Süreyya Aydemir'dir.Aydemir de mahkemeden 10 yıl ceza alarak kendini kurtarmıştır(!)

Mahkeme heyeti kısa bir ayrılıştan sonra gelip yerini aldığı zaman, başkanın yüzü benim beklediğimden çok daha sakindi. Rengi, tavrı tabiîydi.Başkan hükmü, hatta biraz da hayırhah, yumuşak bir ifadeyle bildirdi: 11 kişi mahkûm olmuştuk. Ben, on yıl hapis yatacaktım. (Aydemir, 1974:07)

 

Şapka Kanunu Yürürlüğe Giriyor

 

İşte Türkiye'nin tam da bu şartlarda yönetildiği günlerde  ‘Şapka Giyilmesine Dair Kanun' yürürlüğe girer.

 

Almanya'nın ilk Ankara Büyükelçisi Nadonly, 6 Ağustos 1925 tarihli raporunda  o günleri şöyle anlatıyor:

 

"Türk devrim hareketi bilindiği gibi, diğer hedeflerinin yanı sıra, eski ve tamamıyla İslam Dinine dayalı Türk kültür ve devlet anlayışını yıkmayı da kendisine görev edinmiştir. Devrim hareketi bunu, göze batan İslam-Doğu adetlerini ortadan kaldırmak suretiyle de vurgulamak ve Türkiye'nin bu açıdan da Avrupalı olduğunu anlatmak çabasındadır. (Koçak,2012:202)

 

İskilipli Atıf Hoca:                                                    

 

Bu çaba çerçevesinde şapkaya karşı direnenler  hizaya getirilemeye başlanır.Ve Hükümet kendine bir kurban seçerek İstiklal Mahkemelerinin önüne atar.Bu kurban kanun çıkmadan bir buçuk yıl önce şapka ile ilgili bir kitap yazmış İskilipli Atıf Hoca'dır.Hiç bir kanun geriye doğru yürümediği halde İstiklal Mahkemeleri bir kanun tanımadıkları için İskilipli Atıf Hoca şimdi maznun sıfatıyla mahkeme önündedir.

 

42 yaşında Medreseler Umum Müdürlüğü'ne atanmış olan Atıf Hoca'yı idama götüren şapkayı eleştiren ‘Frenk Mukallitliği' adlı kitabıdır. Oysa kitap dönemin Kültür Bakanlığı'ndan izinli çıkmıştır.1924'te Kader Matbaası'nda basılan 32 sayfalık bu risaleden 1,5 yıl sonra Şapka İnkılabı gerçekleşir. İskilipli Atıf, şapka kanunu çıkmadan önce yazdığı kitaptan dolayı 9 Aralık 1925'te İstanbul Laleli Fethibey Mahallesi'ndeki evinde tutuklanır.

 

7 yaşındaki kızı Ayşe Melahat, “Baba nereye gidiyorsun?” der arkasından.O ise “Kızım geleceğim.” diyerek evden ayrılır.Gemi ambarında tutuklu olarak Giresun'daki İstiklal Mahkemesi'ne gönderilir. Şapkaya ilişkin yargılandığı bu mahkemeden beraat eder. Ancak Atıf Hoca, beraat etmesine rağmen elleri kelepçeli aynı geminin ambarında İstanbul'a döner. Bu defa ibre Ankara İstiklal Mahkemesi'ne çevrilir,1926'nın ocak ayı başında tutuklu olarak trenle Ankara'ya gönderilir. Ulucanlar Cezaevi'dir bu defa durak.

 

Bir süre sonra İskilipli Atıf Hoca,Ankara İstiklal Mahkemesinde yargılanmaya başlar.                                                Mahkemenin başkanlığını (Gazeteci-yazar Altemur Kılıç'ın babası) Kılıç Ali ile Kel Ali lakaplı Ali Çetinkaya üstlenmiştir. Savcı ise (Yalçın Küçük'ün amcası) Necip Ali'dir. Bu üç isim arasında tek hukukçu, sonuncusudur.

 

3 Şubat 1926 tarihinin gecesinde İskilipli Atıf Hoca dört sayfalık savunmasını hazırlar. Rivayete göre ranzaya yaslandığında Peygamber Efendimiz'i (sav) rüyasında görür. Resûlullah'ın "Atıf, neden bize kavuşmayı erteliyorsun?" hitabıyla uyanınca savunmasını yırtıp atar. (Tosun, 2012)

 

 

 

Dört gün içine sıkıştırılan dört duruşmadan sonra 4 Şubat 1926'da eski meclisin önünde Babaeski Müftüsü Ali Rıza Efendi ile birlikte asılarak idam edilir.Hâkimiyet-i Milliye gazetesi, 3 Şubat 1926 tarihli nüshasında son mahkemeye ilişkin şunu yazmıştır:

 

“Müdde-i umumi (savcı) zanlıların mahkûmiyetini istedi.” Savcı Necip Ali, Atıf Hoca'nın üç yıl ceza almasını talep eder. Mahkeme üyelerinin normalde bu karara uyması ya da daha az bir ceza vermesi gerekirken bir gün sonra idam çıkar. (Doğan,İ,2010)

 

Gazete, idamlar olmadan önce basılmış ve sonucu çoktan ilan etmiştir.İdamın gerçekleştiği gün (4 Şubat) çıkan Hâkimiyeti Milliye gazetesinde, “İskilipli Atıf Hoca ve müftü-i sabık Ali Rıza idam edildi.” denmektedir.

 

İskilipli Atıf Hoca'nın  naaşı, akşama kadar etrafa ibret olsun diye de darağacında bırakılmış, daha sonra da naaşı yıkanmadan ve cenaze namazı kılınmadan Mamak Kabristanı'nın kimsesizler kısmına defnedilmiştir.

 

HAFTAYA: SARIKAMIŞ FACİASI/ KARNELİ EKMEK GÜNLERİ

                                                         

 

                                                     KAYNAKLAR

 

Alkan A. Turan, (2012) Aksiyon,23 Ocak 2012

 

Akyol Taha, (2010) Milliyet, 29 Aralık 2010

 

Akyol Taha, (2012), Neşe Düzel, Taraf, 06.02.2012

 

Aybars Ergun, (1998), İstiklal Mahkemeleri,İzmir:9 Eylül Üniv. Yay

 

Aydemir Şevket Süreyya, (1974), Suyu Arayan Adam, İstanbul: Remzi Kitabevi.

 

Cebesoy Ali Fuat,(2007),Siyasi Hatıralar, İstanbul:Temel Yayınları

 

Kabaklı Ahmet,(1989), Temellerin Duruşması, İstanbul: Türk Edebiyat Vakfı Yay

 

Kabaağaçlı Cevat Şakir,(1971),Mavi Sürgün, İstanbul:Remzi Kitabevi

 

Kılıç Ali -Turgut Hulusi,(2010)Kılıç Ali'nin Anıları, İstanbul:İş BankasıYay

 

Koçak Cemil,(2012),Geçmiş Ayrıntıda Gizlidir, İstanbul:Timaş Yay.

 

Tunçay Mete, (2010), Neşe Düzel, 1-2-3.03.2010

 

Tunçay Mete, (2011), Akşam,09.09.2011 

 

Velidedeoğlu Hıfzı Veldet, (1977), Anıların İzinde, İstanbul:Remzi Kitabevi