26 Aralık 2016

İslam coğrafyasını bölme planı: Mezhep Çatışması

Batı medeniyeti Ortaçağda ve yakın çağda ciddi bir mezhep çatışması yaşamıştır. Avrupa'daki 50 yıl savaşları, 100 yıl savaşları bu nedenle olmuştur. Katoliklerle Protestanlar bu savaşlarda kıyasıya savaşmışlardır. Öyle ki Hıristiyan din önderleri bu savaşları önlemek için neredeyse tüm Avrupa'yı Haçlı savaşlarına çıkarmışlar, yorgun düşen halk bir süre mezhep çatışmalarını unutmuştur. Hala bile Britanya'nın bir bölgesi olan Kuzey İrlanda'da Katoliklerle Protestanlar arasında ciddi çatışma riski bulunuyor.

 Mezhep çatışması riski ciddi bir fitnedir. Bu fitne yüzyıllardır Batı'yı kavururken, İslam dünyasında, bölgesel bazı çatışmaları geçin, ciddi bir mezhep çatışması yaşanmamıştır. İslam dünyası, 14 asrı aşan tarihinde ilk defa, küresel boyut taşıyan bir mezhep çatışması riski ile karşı karşıyadır. İslam dünyasında özellikle son iki asırdır yaşananlar, Müslümanları ciddi bir kimlik krizinin içine itmiştir. Bu kriz, etnik ve dinsel aidiyetler üzerinden çatışmaya dönüştürülmeye çalışılmaktadır. Son iki asra damgasını vuran sömürge ortamı, İslam'ın bir tür ideolojiye indirgenmesine ve dinin anlam ve özgürlük üzerinden değil, siyasi egemenlik üzerinden okunmasına yol açmıştır.

 Siyaset doğası gereği ayrıştırır. Din dili, siyasetin ayrıştırıcı dili ile bütünleşince, Müslümanlar İslam ortak paydasından iyice uzaklaşmışlardır. Böylece özünde birleştirici olan din, ayrıştırmaya ve ayrılıkçı duruşlara meşruiyet kazandırır hale gelmiştir. Bu süreçte, belki de Müslümanların tarihinde ilk defa, yaşanan olumsuzluklar Şiilik, ya da Sünnilik üzerinden okunmaya ve akan kan, Sünnilik ya da Şiilik adına kutsanmaya, meşrulaştırılmaya başlanmıştır. İşin en kötü yanı, sorunun en temelde özgürlük sorunu olduğu, cehaletin ve hamakatin özeleştiriyi engellediği: çözümün öncelikle din konusunda özgürce düşünebilecek kadar doğru bilgi ve birey bilincinde yattığı maalesef pek görülmek istenmemektedir. Müslümanların İslam'a bakışları, büyük ölçüde görme özürlülerin fil tanımına benzemektedir. Mezhep, cemaat, tarikat vb. dini oluşumlar dinin yerine ikame edilmektedir.

 Batı Sovyetler, Afganistan'ı işgal etmeye başladığı günden bu yana, İslam dünyasının zayıf karnı mezhep çatışması riskini keşfetmiştir. Kurdurduğu örgütler sayesinde algı yönetimini de kullanarak, ümmeti buna hazırlamıştır. Şii dünyasının aşırı politize olmuş mollaları da bu işe benzinle gidince iş çığırından çıkma noktasına gelmiştir.

 Son dönemlerde Suriye savaşı ekseninde Sünni dünyasında “Şiilerin katliamları”, Şii dünyasında da çokça “Sünnilerin katliamları” gündeme getirilerek savaşın mezhep boyutu öncelenmektedir. Bazı sosyal medya hesaplarından da intikam yeminleri ettirilerek ateş harlanmaktadır. Biz Müslümanlar tarihimiz boyunca böyle bir fitnenin öznesi olmadık, bundan sonra da olmamalıyız. Konuştuğumuz dile, paylaştıklarımıza dikkat etmezsek ateşe benzin dökmekten başkaca bir şey yapmış olmayız, Oluşturulmaya çalışılan çatışma zemininden bizde sorumlu oluruz. Mü'min, mes'ul olan kişidir. Attığı her adıma dikkat eder. Suriye'de ki, Yemen'de ki çatışmalar mezhep eksenli değil, bilakis siyasi çatışmalardır. Yeneni ve yenilenleri olacaktır. Kimse Sünni olduğu için galip, kimse Şii olduğu için mağlup olmayacaktır ve ya tam tersini düşünün kimse Şii olduğu için galip, kimse Sünni olduğu için mağlup olmayacaktır.

 İslam dünyasında ferasetin yeniden uyandırılması lazım, mezhepçilik ve mezhep taassubu büyük bir tehlikedir ve bu tehlike bizi kasıp kavurur.