29 Şubat 2016

İslâm ve iktisat

Bir zihin kırılması nedeniyle Türkiye'de Müslümanlar “Dünya Kapitalizmi” karşısında direnemiyor. Geçimliği sağlayan kurumların yeniden ihyasını gerçekleştiremiyor. Türkiye'de Müslüman algı, tarihlerindeki geçimlik iktisada razı olmadığı oranda kapitalizmi tahkim etmeye mecbur durumdadır. Kendini sermayeleştirmeye & proleterleştirmeye razı etmiş bir Müslüman zihniyetten bahsediyoruz. 

“Sermaye gerektirmeyen işletmelerle rızkı aramak” diyebileceğimiz bir iktisat düşüncesinden hızla uzaklaşıyoruz.

Yerel sermayeleri eleştirerek mevzi tutmuş proletarya zihniyetiyle dünya kapitalizminin yıkılışı ya da ülkeden çıkarılışı temin edilemeyecek. Bu yaklaşımın tam tersini şöyle söyleyebiliriz: Küresel sermayenin ihtiyaçlarını yerel düzeyde karşılayan “dünya proletaryası” yerli bir sermayenin çıkışına engel olacak.

Anti-kapitalist söylemin asgari ücretin artması, sosyal eşitlik gibi talepleri toplumsal yapıyı proleterleşmekten koruyan, pazarı üreticiye açan, dünya kapitalizminin ihtiyaç diye sunduğu emtiaları tüketmemeyi hedefleyen, kendi ürettiği kadarını sarf eden bir algı geliştirmekten çok uzakta duruyor. “Asgari ücret artsın, emek sömürülüyor” sloganı ile “emeğin metalaşması”na onay verilmiş olur.  

Sermaye kendiliğinden doğmaz; emek ve çalışmanın birikiminden, mirastan, bağıştan, savaştan, ilahî bağıştan, kesbden doğar.

Kesb kavramını sadece “emek”le açıklayamayız.

Mecelle'den hareket edelim: 1248-Sâhibi olmıyan, herkese mubâh olan birşey, ele geçirmekle mülk olur.

Mecelle, 1248. maddesiyle mülkiyeti iktisabın üç şeklini kabul etmektedir. Sahibi olan şeyler sahipler arası mülkiyeti nakledici akitlerle devredilir. Ölüm, mülkiyeti, halefiyet ilişkileri gereği nakleder. Üçüncü yol istiladır. Bu iktisap şekillerinin tasnifi şudur: 1 — Satış, hibe gibi sağlar arası intikal. 2 — Miras yoluyla intikal. 3 — Mubah (herkesin serbest tasarrufuna açık) şeylerin zilyetliğini elde etmek.

Emek, sermayenin tek nedeni olsa idi, iki balıkçının oltasına da aynı ağırlıkta ve aynı cins balığın takılması gerekecekti.  Dolayısıyla sermayenin kaynağında ilahî lutfu, ilahi bağışı görmeyen, kesb meselesinin üstünü kenz teorisi ile kapatan eşitlik fikri, toplumu “muhtaçlar harmanı” şeklinde kavrayamayacaktır. İnsan Allah'ın lütfuna muhtaç varlıktır.

Meşru istila da servetin kaynağıdır. Fıkhedenler “Kim ölü bir toprağı ihya ederse, (ihya ettiği) o toprak onun olur” şeklinde gelen rivayetle hareket etmişler fakat “Üç sene boş kalan arazide muhtecirin (toprağı çitleyenin) hakkı yoktur” demişlerdir.

İnsan için Allah iki yerde “muhtaç-fakir” demiştir: “Ey insanlar! Sizler Allah'a fakirlersiniz” (35 Fatır 15); “Allah zengindir, siz ise fakirsiniz. Eğer siz Hakk'tan yüz çevirirseniz Allah yerinize başka bir kavim getirir. Sonra onlar sizin gibi olmazlar” (47 Muhammed 38). İnsan fakir bir varlıktır. Servetle ilişkisini bu kavramı unutmadan inşa etmelidir.

Felsefî mânada insanın fakirliğini yok etmek mümkün görünmemektedir. Zira birilerinin zenginliği ve birilerinin de yoksulluğu, kesb teorisi yanında rızk-ilahi bağış teorisi ile de tahkîm edilmiştir: “Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Dünya hayatında geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Onların bir kısmı diğer kısmına iş gördürsün diye kimini kimine derecelerle yükselttik. Rabbinin rahmeti ise onların toplaya geldiklerinden hayırlıdır” (43 Zuhruf 32).

Kimileri Zuhruf 32 ayeti ile işçileşmeyi mukadder görmektedir. Kimileri de Necm 9 ayeti ile (İnsan için emeğinden başkası yoktur) kesb ve serveti reddetmektedir.

Oysa...

Servet olmadan toplumsal hayat gelişmez, ihtiyaçlar karşılanmaz, öksüz/dul/yaşlılara bakım imkanı kalmaz. Yaşlı bir insan artık çalışamaz hale düştüğünde serveti ile kendine yardımcı bulabilir. Onun acizliği, bir başkasının iaşesi olur. Onun zamanında kesb ile sahip olduğu serveti, dinini korumak, yaşlılığın acizliğinden ve sefaletinden kurtulmak için vesiledir. 

Bizim müslümanca hayatı kavrayan bir toplumcu iktisat görüşümüz olması gerekiyor. Üretenin önünü açarak, nüfusu geçimlik üretime çekerek, dünya mallarına tüketici olmayı reddederek içtimai hayatı tesis etmek gerekir.