18 Aralık 2016

İşlenen bir günahı açığa çıkarmak gerekir mi?

Hz. Ömer (Radiyallahü Anh)  bir kişinin bazı hallerinden şüpheleniyordu. Sonunda onun evinin duvarına tırmandı ve çok kötü bir günah ile yakaladı. Kişiye halinden dolayı öfkelenmiş, tenkit etmeye başlamıştı. Bunun üzerine o kişi: “Ya Emir-el Müminin! Ben bir yönden Allah'a isyan etmiş isem, sen üç yönden Allah'a isyan etmiş bulunuyorsun!”

Hz.Ömer (Radiyallahü Anh) duraksadı ve hayretle: “Onlar nelerdir söyle bana?” diye sordu. Kişi: “Allah (Celle Celalühü) Hucurat suresinin 12. Ayetinde ‘…Birbirinizin kusurunu araştırmayın…' buyurmuştur.

Yine Bakara suresinin 189. Ayetinde: ‘…İyilik, evlere (cahiliye devrinde olduğu gibi) arkalarından (girmeniz) değildir…' buyurmuştur. Hâlbuki sen damdan içeri girdin.

Ve de Nur suresinin 27. Ayetinde: ‘Ey iman edenler! Kendi ev ve odalarınızdan başka evlere, sahiplerinden izin almadan ve selam vermeden girmeyin.' buyurmuştur. Sen ise selam vermeden girdin.”

Bu hadise karşısında Hz. Ömer (Radiyallahü Anh) kalbinin titrediğini hissetti ve o kişiyi tövbe şartı ile serbest bıraktı.

Kıssadan anladığımız üzere, eğer günah gizli işleniyor, kişi günahının ortaya çıkmasından dolayı utanıyorsa; o kişinin günahını araştırmak ve mahcup etmek caiz değildir.

Hatta Müslüman kardeşinin günahını örtene şöyle bir müjde vardır: “…Kim, bir Müslüman'ın ayıbını örterse, Allahü Teâlâ da onun dünya ve ahirette ayıbını örter…” Hadis-i Şerif (Buhari 2442, Müslim 2564, Tirmizi 1426)

 Kirli çamaşırları ortaya çıkarmanın maharete dönüştüğü, gizli kameraların, ortasından kırpma algı videolarının her yerde cirit attığı, dedikodu haberlerinin “eğlence” olarak nitelendirildiği bir ortamda, paparazzi kültürünün gönüllü müdavimleri olarak yaşamaya başlayan bizler için, “Müslüman kardeşimizin günahını, kusurunu gizlemek” anlamaktan ve yaşamaktan uzaklaştığımız bir erdem halini almış bulunmaktadır.

Sadece yeni yetişen nesillere suçu atmakta haksızlık olacaktır. Kabahati önce kendi nefsimde değerlendiriyor, herkesi aynı şekilde aynayı önce kendisine çevirmeye davet ediyorum.

Zira insan başkasının bir açığını yakaladığında hemen yayma eğilimi gösterirken, kendi üzerine en ufak bir lekeyi bile yakıştıramaz.

Öyle ki, 15 Temmuz darbe girişimi haberlerini duyar duymaz soluğu markette alıp rafları boşalttığı halde, birkaç kötü örnek üzerinden Suriyeli kardeşlerimizi yerden yere vuranları, her ortamda görmek mümkün.

Emekli olduktan sonra yarım yamalak ilmihal bilgisiyle namaza başladığı halde, bir zaman sonra ne hocayı, nede cemaati beğenmez olan dayılar, amcalarda az değildir.

Hacdan yeni geldiği halde, gördüğü her esmer tenliyi Arap zannederek; yük gemileriyle, 60 model gürültülü otobüslerle kutsal topraklara gelmiş, otele verecek parası olmadığı için inşaatlarda, köprü altlarında birkaç saat istirahat ederek, yüreğinin ateşiyle ibadetine devam eden; kıran haccına niyet ettiği için ihramını değiştirememiş, sokak kenarlarında birkaç lokma ile rızıklanan Afrikalı, Hindistanlı, Bangladeşli Müslüman kardeşlerine “Pis Araplar” diyerek burun kıvıran zavallı kişileri de görmekteyiz maalesef!

Olumsuz örneklerle moralleri fazla bozmadan, her Müslüman için, hele hele tebliğ ve irşad dertlisi bir Müslüman için, karakter olması gereken çok büyük bir erdemdir “Günahı gizlemek, kusurları örtmek.”

Peygamber Efendimiz' in (S.A.V.), mescitte iken, duyulacak şekilde abdesti bozulan bir Müslüman'ın mahcup olmaması için, “Hadi hep beraber abdest tazeleyelim” buyurarak, kusur örtmek adına, bize en güzel örnekleri bıraktığını hatırlayalım.

Ziyaretinde bulunmamın nasip olduğu, rahmetli Tatlıcı Ali Amca (tebliğ dertlisi, maneviyatlı bir esnaf) bizlere “Meyhanelere gidip, masalarda dertlerini dinledikleri, hatta bazen hesaplarını da kendileri ödeyip, o zamanlar için faytonlarla evlerine gönderdikleri alkollü kişilerden bahsederken; yine bize ‘kusur görmeyin hüsnü zanla bakın, rakı ise de ayrandır deyin, sizin bu hüsnü zannınız sebebiyle birçoklarına tövbe nasip olacaktır' diyordu”

 Durum bu kadar hassasken, açıktan ve utanmadan, hatta inancımızı rencide ede ede, teşvik edilerek işlenen günahlar için durum değişir. O kişi veya kişilere, uygun şekilde müdahale etmek gerekir.

Müslüman bir toplumda hiç kimse, metro da öpüşme eylemi yapamamalıdır.

Sözde onur(!) yürüyüşü adı altında birileri çıkıp, eşcinsel sapıklıklarını ifşa ederek adım atmaya bile cesaret edememelidir. Bu konuda dik duruşları ve karşı tavırları sebebiyle LTBG yürüyüşünün iptaline sebep olduklarını düşündüğüm, Muhsin Yazıcıoğlunun takipçileri olan Alperenleri tebrik ve takdir ediyorum. İsterdim ki, benzer tepki ve açıklamalar, İslami hassasiyeti olan bütün kurum ve kuruluşlardan peş peşe gelsin. Yine de ortaya çıkan rahatsızlık, kişisel ve kitlesel tepkiler umut vericiydi.

Bunlar gibi, yüksek sesle müzik dinlemek, ulu orta yerde sansürsüz söz ve davranışlarda bulunmak, önce nezaketle uyarılması gereken, olmuyorsa kolluk kuvvetlerine haber verilerek müdahalesi istenen, yine olmuyorsa kitlesel tepki ve duyarlılıklarla önlenmesi gereken durumlardır.

Hele hele şu son günlerde yaşadığımız, birbiri ardına gelen terör saldırıları ve Halep'te, Arakan'da yaşanan dayanılmaz acılar hepimizi derinden yaralamışken, sanki dünya güllük gülistanlıkmış gibi cıvık eğlenceler ve saçma kıyafetler giyerek “Mutlu yıllar!” mı diyeceğiz!

Yılbaşı kutlamaları adı altında Hristiyanların bayramını kutlayarak, birebir aynı duyguları paylaşmak asla kabul edilemez ve yüksek sesle toplumun uyarılması, karşı tepki gösterilmesi gereken çok büyük günah ve daha ötesi büyük bir inanç sapmasının göstergesidir.

İnançlarımızı ve toplumsal ahlakı dinamitleyen bu tür günahlar, eğer gerekli tedavi uygulanmazsa kısa sürede tüm vücudu kaplayan kanser hastalığı gibidir.

 

“TEBLİĞ YAPAN KİŞİNİN KİBRE KAPILMASI NORMAL MİDİR?” sorusunu haftaya işleyeceğiz inşaAllah. Allah'a emanet olunuz.