22 Ekim 2020

İSMİNİZ ŞEHRİM BENİM

Yazının öyle cilveleri var ki, bazen bir yazıyı günlerce hatta aylarca planlarsınız bazen de o yazı bir bakmışsınız bir anda zihninizde her şeyiyle hazır, satırlara dökülmeyi bekliyor.

Okumakta olduğunuz bu yazı işte tam böyle bir yazı.

Böyle bir yazı yazacağım hiç aklıma gelmezdi.

Yazmak ve yaşamak birbirine ne kadar da benziyor. Her ikisi de hiç akla hayale gelmeyen şeylerle insanı karşı karşıya getiriveriyor.

Serin bir sonbahar ikindisinde keyfimi kaçıran rahatsızlığımı öğrenmek ve şifasını aramak niyetiyle İstanbul'un Osmanlı'dan yadigar şifa çeşmelerinden biri olan Haseki Hastanesinde Dahiliye bölümündeyim.

Doktorların hiçbirini tanımadığımdan sırf isminden dolayı doktor Gülnar hanıma muayene olmaya kadar veriyorum.

2 saatlik bir bekleyişin ardından nihayet Doktor Gülnar Hanımın muayene odasındayım.

Kendisine selam verip, iyi dileklerimi sunduktan sonra onun  ne şikayetiniz var? sorusuna fırsat vermeden hemen konuya giriyorum.

-Doktor hanım beni bu hastaneye rahatsızlığım, bu muayene odasına ise sizin isminiz getirdi.

Çünkü bendeniz isminizin hemşehrisiyim. Yani isminiz şehrim benim.

İsminiz memleketiniz mi?

Doktor Gülnar hanım önce şaşırıyor, sonra tebessüm ediyor.

- Ben Gülnarlı değilim. Bulgaristan göçmeniyim.

Bu defa hayret sırası bende...

- İsminizin hikayesini öğrenebilir miyim?

Doktor hanımın isminin hikayesi çok kısa fakat bir o kadar da anlamlı. Vatan hasreti ve memleket sevgisi adına fevkalade etkileyici.

Doktor hanım isminin hikayesini şöyle hülasa ediyor;

- Babam bir gün radyo dinlerken duymuş Gülnar'ın adını. Hiç bilmediği, gitmediği, görmediği bu şirin ilçeyi çok sevmiş. İşte bundan dolayı babam bana ‘Gülnar' ismini vermiş.

Hikaye hayli duygulandırıyor beni. Babanız ne iyi etmiş doktor hanım diyorum bütün kalbimle.

Bu tanışmayı şu soruyla taçlandırmak istiyorum.

- Peki doktor hanım isminizin şehrini hiç gördünüz mü?

Doktor hanım mahcup bir edayla;

- Bu zaman kadar nasip olmadı. Kısmetse  gider görürüz bir gün, diyor.

Bunun üzerine bendeniz  anlamlı sohbeti şu cümleyi kurarak nihayetlendiriyorum.

- Bir gün nasip olurda isminizin şehri olan güzel Gülnar'ımızı ziyaret etmek isterseniz, sizi misafir etmek bizi ziyadesiyle sevindirecektir.

Osmanlı İmparatorluğu'nun tarih sahnesinden çekilişini Bulgaristan'da iliklerine kadar hissetmiş bir babanın radyodan dinlediği bir şehrin ismini kızına vermesi o kızın gelip te İstanbul'da doktor olması ve benim Gülnar'dan çıktığım yolda geldiğim İstanbul'da milyonlarca insan arasından ismi şehrimin ismi olan bir doktorla karşılaşmış olmam doğrusu bana hayli anlamlı geldi.

Şimdi bu yazıya ilham veren hikayeye anlam veren Mersin'in serin ve şirin ilçesi Gülnar hakkında birkaç kelam etmezsem Güzel Gülnar Akdeniz'in o kavurucu yazlarında bizi ulu çınarlarının koyu ve serin gölgesinde misafir edip, ikram ettiği o tavşan kanı çayları helal etmez diye korkarım...

İsmiyle bize Selçuklu dönemini hatırlatan Gülnar bu yönüyle kadim bir şehir. Cumhuriyet Döneminin ilk ilçelerinden havası ne kadar sert ise insanı  da o kadar mert. Gülnarlılar, “içini dışından gizlemez” yani sözü eğip bükmeden söyler.

Ülkemizin her il ve ilçesinde bürokrat, memur, işçi  ve esnaf olarak mutlaka bir Gülnarlı'ya rastlarsınız. Demem o ki Edirne'den Kars'a Gülnarlı'nın olmadığı yer yok gibidir.

Gülnar başta Mersin olmak üzere komşusu olduğu ilçeleri  derinden etkileyen bir tarih, kültür ve sosyolojiye sahip. Bu itibarla Gülnar için Mersin'in Altınoran ilçesi denebilir. Asırlardır bağrında misafir ettiği  Ali Semerkandi ve Zeynel Abidin Hazretlerini baş tacı eden Gülnar, bu yönüyle bölgesinin maneviyat merkezlerinden birisi olmayı hak ediyor. Gülnar halkı tarım, hayvancılık ve bağcılıkla rızkını temin ediyor. Serin ve temiz havasının  yanı sıra elması, narı, üzümü, pekmezi, melengici, bademi, sumağı, peyniri, balı ve pazarlarıyla  bölge ve  ülke çapında oldukça meşhur bir ilçe.

Hasılı kelam Gülnar yazmakla bitmez.

Onu özellikle  yaz mevsimlerinde doya doya  yaşamak lazım.

Ulu Çınarlarının koyu gölgesinde keçi peyniriyle yapılmış, börek ile çayın o eşsiz lezzetini tatmak lazım mesela...

Kayrak kavurması ve yörük ayranıyla bayram ettirmek lazım mideye.

Sonra Anay pazarında Cuma namazı kılmak lazım bir de .

Lapa lapa yağan karı pekmezle karıştırmak. İşte bu lezzetin hazzını tarif etmeye kelimler kifayet etmez.

Ne diyelim?

Ey okur!

“Üzüme gel, nara gel, pekmeze gel, kara gel, vatanın da seyyah ol, gez dolaş  mutlaka Gülnar'a gel.''