VF kat sol
VF kat sağ

10 Nisan 2018

İstanbul’da bulunan en nadir ‘su terazisi’

İstanbul'da bulunan ve “II.Abdülhamit Han'ın “ yaptırdığı tek ve en nadir “terazilerinden” bir tanesi, bugün İstanbullulardan vefa bekliyor. Kapısı kırılmış, içi perişan. Sanayi Mahallesi, Diken Sokak kenarında yer alan Hamidiye Su Terazisinin hikayesi de ilginçtir. Günümüzde bir benzin istasyonu ile oto tamirhanesi arasında sıkışmış olan Levent Hamidiye Su Terazisi, önemli bir suyolunun tarihsel bir mirası olmasının yanı sıra, gerek su yapılarının işleyişini yansıtan bir mühendislik örneğidir. Ben bu satırları yazarken bile üzülerek ve hüzünlü bir şekilde yazıyorum. Zira bu Sultan Abdülhamit Han'a büyük vefasızlıktır. İşte hikayenin detayları:

VAKIF SUYU HATTININ SON HALKASI

Hamidiye Suyolu, Şehrin Galata-Beyoğlu bölgesine düzenli içme suyu getiren vakıf su hatlarının son halkası olarak, 1899-1902 yılları arasın-da inşa edilmiş bir su yoludur. Bu suyolunun önemli bir yapısı olan “Hamidiye Su Terazi” günümüzde perişan durumda bulunuyor. Mimari stil açısından, önceki örneklerinden farklılaşıp döneminin diğer kamu yapıları ile benzerlik göstermesi yanında, üst katındaki özgün lüle düzeni ile yapı, tarihi mirasımızın önemli bir parçasıdır. 19. yüzyıl sonlarına gelindiğinde İstanbul'daki mevcut suların kirlilik oranının yükselmesi yanında, artan nüfus ve yapılaşma sonucu şehirde su sıkıntısı baş gösterdi. 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşından sonra II. Abdülhamid yönetimi, bu soruna çözüm bulmak için çeşitli komisyonlar kurdurup, raporlar hazırlatmış; yapı-lan incelemeler sonucunda mevcut suyollarının tamir edilmesine ve ayrıca Kağıthane semtindeki yerel su kaynaklarından mevcut hatlara takviye yapılmasına karar vermiştir. Ne var ki, 1897 yılında şiddetli yağmurdan Kâğıthane semtindeki tesislerin zarar görmesi ve 1899 yılında da Taksim suyunu besleyen Balaban Deresi'nin taşarak künkleri tahrip etmesi, Yıldız-Beyoğlu bölgesine düzenli ve yeterli su sağlayacak yeni bir suyolu projesinin gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Böylece, İstanbul'un Avrupa yakasını besleyen vakıf sularının önemli ve son parçası olan Hamidiye Suyolu için çalışmalar başlamıştır. II. Abdülhamid tarafından kurulan ve kendi adıyla anılacak olan bu tesislerin yapımı için ilk aşamada bir komisyon kurulmuş, başkanlığına Adliye Nazırı Abdurrahman Paşa, üyeliklerine ise Sultan Abdülhamid'in yakın-larından Emin Bey, İstihkâm Feriki Berthier Paşa ve Sarayın kimyageri Şarl Bongofski Paşa tayin edilmiştir.

1_8

GÜNÜMÜZDE HARAP DURUMDA

Günümüzde Sanayi Mahallesi, Diken Sokak kenarında yer alan Hamidiye Su Terazisi, tesisin ayakta kalan birkaç yapısından biridir.Yapı, daire planlı bir kule şeklindedir. Plan çapı dıştan dışa yaklaşık 4,00 m, yüksekliği saçak hizasına kadar 10,40 m'dir. Ana beden duvarı 65 cm kalınlığındadır. Yapıya, doğu yönünde 78 cm geniş-liğinde ve 205 cm yüksekliğinde bir kapıdan girilir. Yine daire planlı olan iç mekânın çapı 2,65 m'dir. Haznede toplanan su, buradan lüleler vasıtasıyla daha küçük olan “su tahliye haznesi”ne akıtılır. Hamidiye Su Terazisi, suyun basıncını almak ya da taksimatını yapmak yerine sadece suyun debisinin ölçülmesi, miktarının kontrol edilmesi, havalandırılması ve suyun yeterli yüksekliğe çıkarılarak Balmumcu'daki depoya ulaştırılmasının sağlanması gibi işlevleri yerine getirmektedir. Böylece, söz konusu yapı yukarıda açıklandığı gibi su terazilerinden çok, günümüzün modern su kulelerine daha yakın bir işlevde düşünülmüştür.

 2_4

MİMARİSİ NİYE FARKLI ?


Hamidiye Su Terazisi'nde dönemin devlet otoritesini yansıtan karakol ve diğer kamu binaları gibi anıtsal yapılardakine benzer şekilde sağlamlık, savunma ve güvenlik olgularını temsil eden bir üslup tercih edilmiştir denilebilir.Günümüzde bir benzin istasyonu ile oto tamirhanesi arasında sıkışmış olan Levent Hamidiye Su Terazisi, önemli bir suyolunun tarihsel bir mirası olmasının yanı sıra, gerek su yapılarının işleyişini yansıtan bir mühendislik örneği olması, gerekse konum ve işlev olarak merkezden uzak olmasına rağmen mimari ve üslup açısından döneminin anlayışını yansıtması ile hem tarihimizin hem de kültürümüzün önemli bir eseri olarak değerlendirilip korunması gereken bir yapıttır.