İstanbul'un tarihi semtleri (13)
Eminönü Meydanı’ndan başladığımız gezimize Roma döneminde Mese olarak adlandırılan Divanyolu Caddesi ve onu takip eden Yeniçeriler, Ordu ve Millet Caddeleri aksının Topkapı yönünde giderken kahir ekseriyetiyle sol tarafta kalan semtleri tanıtmayı tamamladık. Aynı aksın sağ tarafında kalan semtleri sizlere tanıtmaya Mahmudpaşa ve komsusu olan Nuruosmaniye semtleri ile devam ediyoruz.
Mahmudpaşa:
Tahtakale Caddesi’nden doğu istikametine doğru yürümeye başladığımızda
kendimizi birdenbire sürekli artan bir kalabalığın içinde buluyoruz. Artan kalabalıkla
beraber kendimizi bir girdaba kapılan süpürge çöpü gibi hissetmeye başlıyor ve kıpıldığımız
bu kalabalıkla beraber akmaya başlıyoruz. Dükkân sahiplerinin davetkar naraları
bu kalabalığı kendilerine çekmeye çalışırken, artan gürültü seviyesi de yerini uğultuya
bırakmaya başlıyor. Tahtakale Caddesi’nin devamı niteliğinde olan ve eski
zamanlarda nargilenin marpuç kısmını imal eden ve satan esnafın burada yoğunlaşmasından
ismini alan Marpuççular Caddesi’nde yürüyüşümüze devam ederken, bu insan seliyle
beraber bizde Arnavut kaldırımı döşenmiş olan Alaca Hamam Caddesi ve onu takip
eden Mahmudpaşa Yokuşunu arşınlamaya başlıyor ve yokuşu ağır adımlarla tırmanmaya
başlıyoruz.
Her gün on
binlerce insanın inip çıktığı bu yokuş Mahmudpaşa Çarşısı olarak bilinmektedir.
Fatih Sultan Mehmed, fetihten sonra şehrin yeniden şenlendirilmesi işinin kısa
yoldan halledilmesini, şehrin belli bölgeler halinde taksim edilerek devlet ricaline
seçecekleri bölgeleri imar etmelerini teşvik ederek halletti. Sadrazam Mahmud
Paşa, ismini kendisinden alan Mahmudpaşa Yokuşu’nun olduğu bölgeyi bu iş için seçer
ve burada büyük bir külliye inşaatına başlar. İstanbul'un en eski
külliyelerinden biri olan bu eser camii, türbe, çifte hamam, han, medrese,
imaret, sıbyan mektebi ve bir mahkemeden oluşmaktaydı. Bu yapılardan camii,
türbe, han, hamamın erkekler kısmı ve medresenin dershane bölümü günümüze
ulaşmıştır. Külliyenin hanı devrin İstanbul'undan kalan yegâne örnektir.
Hamamın kadınlar kısmı 1800lerin sonunda yıkılmış ve yerine bir han yapılmıştır.
Erkekler kısmı ise 1950lere kadar faal durumda iken bu tarihten sonra kullanıma
kapatılarak depo yapılmışken günümüzde iş merkezi olarak kullanılmaktadır. Mahmudpaşa
Camii ise İstanbul'da bulunan en eski camiilerden biridir.Cümle kapısı üzerinde
bulunan kitabesine göre hicri 867 (miladi 1463) tarihinde tamamlanarak ibadete açılmıştır.
Camii harimini iki ana kubbe örter. Bu ana kubbeleri U biçiminde saran üçer yan
kubbe ve altı paye üzerine oturtulmuş olan beş kubbeli son cemaat yeri
tamamlar. Plan olarak Osmanlılar’ın ilk döneminde yapılan tabhaneli camiilerin İstanbul'daki
örneklerinden birisi olmasıyla da önemli bir eserdir. Çeşitli zamanlarda
geçirdiği yangınlar ve depremler sonrasında kapsamlı tamirat ve tadilatlar
geçiren camii, yakın bir zamanda kapsamlı bir restorasyondan geçirilmiştir. Camiinin
kıble cihetinde bulunan Mahmud Paşa Türbesi ve türbe çevresini saran hazire ise
buraya uhrevi bir hava katmaktadır. Türbenin dış cephesini kaplayan renkli çini
kompozisyon ise görülmeye değerdir. Bu uhrevi mekânın dünyevi komşusu durumunda
bulunan ve ilk yapıldığında 276 dükkân ile hizmet veren Mahmudpaşa Çarşısı ise bizleri başka dünyalara
sevk eder. Çeşit çeşit hanlar ve ışıl ışıl vitrinlerle donanmış olan Mahmudpaşa
semti, tamamen keşfetmeye kalktığınızda birkaç gününüzü alacak kadar gizemli ve
bir o kadar da ilgi çekici bir yerdir. Başka bir tarihi anekdot ise semtin
Birinci Cihan Harbinde İngiliz ucaklari tarafından bombalanmış olmasidir. Semte
yolunuz düşerse Büyük Valide Han'ı, Büyük Yeni Han'ı, Çandarlızade Atik İbrahim
Paşa Camii’ni, Daye Hatun Camii’ni ziyaret edebilir, 1200 yıllık tarihe sahip
Irene Kulesi’ne bir nazar edebilirsiniz.
Nuruosmaniye:
Mahmudpaşa Camii ve Külliyesi’nin bati tarafından sınırlayan Vezirhan Caddesi, aynı
zamanda Mahmudpaşa semtini komşusu olan Nuruosmaniye semtinden de ayırır. Bu
komşu semte adını veren Nuruosmaniye Camii, daha önceki devirlerden kalan ve kapsamlı
bir tadilat gerektiren Fatma Hatun Mescidi’nin yerine Sultan I. Mahmûd
tarafından 1748’de inşa ettirilmeye başlanmıştır. Camiinin başlangıçta
Mahmudiye olması planlanan ismi, Sultan Mahmud’un vefatı ile tahta çıkan III.
Osman zamanında, 1755 tarihinde bitirilmesinden dolayı Nuruosmaniye olmuştur. Osmanlı
baroğu stilinde yapılan bu eser ilginç mimarisi ile dikkati çeker. Yüksek
merdivenler mahareti ile ana mekânına çıkılan caminin kare planlı harimi ve
kıble duvarının dışına taşan mihrabı ile ilginç bir plana sahipti. Caminin
harimini 26 metrelik bir kubbe ve mihrabını ise bir yarım kubbe örter. Kıble tarafının
tam tersi istikamette olan revaklı avlu ise U seklinde olup nadirdir. Camiinin
harimi iç mekânını tamamen kaplayan mermerlerin uzun yıllar boyunca yanan
kandiller sebebi ile kararmış olmasından ötürü uzun yıllar loş bir haldeyken,
birkaç yıl devam eden kapsamlı bir restorasyon sonucunda eski ihtişamlı
görüntüsüne kavuşmuştur. Camiiyi 5 sıra halinde 174 pencere aydınlatır. Her
birinde çift şerefe bulunan iki minaresi ise taş külaha sahiptir ve bu Osmanlı
coğrafyasındaki ilk örnektir. Camii ile birlikte medrese, imarethane,
kütüphane, türbe, çeşme ve sebilden oluşan bir külliye inşa edilmiştir.
Külliyenin ihtiyaçlarını karşılamak için yapılan birkaç dükkân da
bulunmaktadır. Camiinin medresesi sultani medreselerinin sonuncusu olması bakımından
farklı bir öneme sahiptir. Camiinin avlusu ise her gün Çemberlitaş ve
Kapalıçarşı arasında mekik dokuyan insanların ana geçiş güzergâhı konumundadır.
Külliye çevresinde halı satış dükkânları ve döviz büroları bulunmaktadır ve
ayrıca Kapalıçarşı'nın ana giriş kapılarından biri bu semte açılmakta ve
Nuruosmaniye Kapısı adını taşımaktadır.