11 Şubat 2024

İstanbul'un tarihi semtleri (13)

Eminönü Meydanı’ndan başladığımız gezimize Roma döneminde Mese olarak adlandırılan Divanyolu Caddesi ve onu takip eden Yeniçeriler, Ordu ve Millet Caddeleri aksının Topkapı yönünde giderken kahir ekseriyetiyle sol tarafta kalan semtleri tanıtmayı tamamladık. Aynı aksın sağ tarafında kalan semtleri sizlere tanıtmaya Mahmudpaşa ve komsusu olan Nuruosmaniye semtleri ile devam ediyoruz.

Mahmudpaşa: Tahtakale Caddesi’nden doğu istikametine doğru yürümeye başladığımızda kendimizi birdenbire sürekli artan bir kalabalığın içinde buluyoruz. Artan kalabalıkla beraber kendimizi bir girdaba kapılan süpürge çöpü gibi hissetmeye başlıyor ve kıpıldığımız bu kalabalıkla beraber akmaya başlıyoruz. Dükkân sahiplerinin davetkar naraları bu kalabalığı kendilerine çekmeye çalışırken, artan gürültü seviyesi de yerini uğultuya bırakmaya başlıyor. Tahtakale Caddesi’nin devamı niteliğinde olan ve eski zamanlarda nargilenin marpuç kısmını imal eden ve satan esnafın burada yoğunlaşmasından ismini alan Marpuççular Caddesi’nde yürüyüşümüze devam ederken, bu insan seliyle beraber bizde Arnavut kaldırımı döşenmiş olan Alaca Hamam Caddesi ve onu takip eden Mahmudpaşa Yokuşunu arşınlamaya başlıyor ve yokuşu ağır adımlarla tırmanmaya başlıyoruz.

Her gün on binlerce insanın inip çıktığı bu yokuş Mahmudpaşa Çarşısı olarak bilinmektedir. Fatih Sultan Mehmed, fetihten sonra şehrin yeniden şenlendirilmesi işinin kısa yoldan halledilmesini, şehrin belli bölgeler halinde taksim edilerek devlet ricaline seçecekleri bölgeleri imar etmelerini teşvik ederek halletti. Sadrazam Mahmud Paşa, ismini kendisinden alan Mahmudpaşa Yokuşu’nun olduğu bölgeyi bu iş için seçer ve burada büyük bir külliye inşaatına başlar. İstanbul'un en eski külliyelerinden biri olan bu eser camii, türbe, çifte hamam, han, medrese, imaret, sıbyan mektebi ve bir mahkemeden oluşmaktaydı. Bu yapılardan camii, türbe, han, hamamın erkekler kısmı ve medresenin dershane bölümü günümüze ulaşmıştır. Külliyenin hanı devrin İstanbul'undan kalan yegâne örnektir. Hamamın kadınlar kısmı 1800lerin sonunda yıkılmış ve yerine bir han yapılmıştır. Erkekler kısmı ise 1950lere kadar faal durumda iken bu tarihten sonra kullanıma kapatılarak depo yapılmışken günümüzde iş merkezi olarak kullanılmaktadır. Mahmudpaşa Camii ise İstanbul'da bulunan en eski camiilerden biridir.Cümle kapısı üzerinde bulunan kitabesine göre hicri 867 (miladi 1463) tarihinde tamamlanarak ibadete açılmıştır. Camii harimini iki ana kubbe örter. Bu ana kubbeleri U biçiminde saran üçer yan kubbe ve altı paye üzerine oturtulmuş olan beş kubbeli son cemaat yeri tamamlar. Plan olarak Osmanlılar’ın ilk döneminde yapılan tabhaneli camiilerin İstanbul'daki örneklerinden birisi olmasıyla da önemli bir eserdir. Çeşitli zamanlarda geçirdiği yangınlar ve depremler sonrasında kapsamlı tamirat ve tadilatlar geçiren camii, yakın bir zamanda kapsamlı bir restorasyondan geçirilmiştir. Camiinin kıble cihetinde bulunan Mahmud Paşa Türbesi ve türbe çevresini saran hazire ise buraya uhrevi bir hava katmaktadır. Türbenin dış cephesini kaplayan renkli çini kompozisyon ise görülmeye değerdir. Bu uhrevi mekânın dünyevi komşusu durumunda bulunan ve ilk yapıldığında 276 dükkân ile hizmet veren  Mahmudpaşa Çarşısı ise bizleri başka dünyalara sevk eder. Çeşit çeşit hanlar ve ışıl ışıl vitrinlerle donanmış olan Mahmudpaşa semti, tamamen keşfetmeye kalktığınızda birkaç gününüzü alacak kadar gizemli ve bir o kadar da ilgi çekici bir yerdir. Başka bir tarihi anekdot ise semtin Birinci Cihan Harbinde İngiliz ucaklari tarafından bombalanmış olmasidir. Semte yolunuz düşerse Büyük Valide Han'ı, Büyük Yeni Han'ı, Çandarlızade Atik İbrahim Paşa Camii’ni, Daye Hatun Camii’ni ziyaret edebilir, 1200 yıllık tarihe sahip Irene Kulesi’ne bir nazar edebilirsiniz.

Nuruosmaniye: Mahmudpaşa Camii ve Külliyesi’nin bati tarafından sınırlayan Vezirhan Caddesi, aynı zamanda Mahmudpaşa semtini komşusu olan Nuruosmaniye semtinden de ayırır. Bu komşu semte adını veren Nuruosmaniye Camii, daha önceki devirlerden kalan ve kapsamlı bir tadilat gerektiren Fatma Hatun Mescidi’nin yerine Sultan I. Mahmûd tarafından 1748’de inşa ettirilmeye başlanmıştır. Camiinin başlangıçta Mahmudiye olması planlanan ismi, Sultan Mahmud’un vefatı ile tahta çıkan III. Osman zamanında, 1755 tarihinde bitirilmesinden dolayı Nuruosmaniye olmuştur. Osmanlı baroğu stilinde yapılan bu eser ilginç mimarisi ile dikkati çeker. Yüksek merdivenler mahareti ile ana mekânına çıkılan caminin kare planlı harimi ve kıble duvarının dışına taşan mihrabı ile ilginç bir plana sahipti. Caminin harimini 26 metrelik bir kubbe ve mihrabını ise bir yarım kubbe örter. Kıble tarafının tam tersi istikamette olan revaklı avlu ise U seklinde olup nadirdir. Camiinin harimi iç mekânını tamamen kaplayan mermerlerin uzun yıllar boyunca yanan kandiller sebebi ile kararmış olmasından ötürü uzun yıllar loş bir haldeyken, birkaç yıl devam eden kapsamlı bir restorasyon sonucunda eski ihtişamlı görüntüsüne kavuşmuştur. Camiiyi 5 sıra halinde 174 pencere aydınlatır. Her birinde çift şerefe bulunan iki minaresi ise taş külaha sahiptir ve bu Osmanlı coğrafyasındaki ilk örnektir. Camii ile birlikte medrese, imarethane, kütüphane, türbe, çeşme ve sebilden oluşan bir külliye inşa edilmiştir. Külliyenin ihtiyaçlarını karşılamak için yapılan birkaç dükkân da bulunmaktadır. Camiinin medresesi sultani medreselerinin sonuncusu olması bakımından farklı bir öneme sahiptir. Camiinin avlusu ise her gün Çemberlitaş ve Kapalıçarşı arasında mekik dokuyan insanların ana geçiş güzergâhı konumundadır. Külliye çevresinde halı satış dükkânları ve döviz büroları bulunmaktadır ve ayrıca Kapalıçarşı'nın ana giriş kapılarından biri bu semte açılmakta ve Nuruosmaniye Kapısı adını taşımaktadır.