İstanbul'un tarihi semtleri (18)
Küçükpazar’in unutulmuşluğu, garipliği ve viraneliği bizleri derin bir hüzne gark ederken, yüreğimizde bu semtin kurtarılabileceğine dair küçük umut kırıntıları ile Unkapanı'na doğru yollanıyoruz.
Unkapanı: Osmanlılar
zamanında şehre gelen çeşit çeşit mamullerin gümrüklemesinin yapıldığı yerlere Arapça
kabbandan bozma olarak kapan denilmekteydi.
Bahsi geçen bu kapanlar İstanbul'un limanı konumunda olan Haliç'te sıra
sıra bulunmaktaydı. Unkapanı bölgesi de fetih sonrasına şehrin artan nüfusuna
yeterli hububatın ulaştırılması için önemli bir rol almaya başladı. Bu da semtte
çeşitli iskelelerin, buğday ve arpa depoları, çeşitli büyüklükte değirmenler zaman
içinde inşa edilmesine sebep oldu. Tarih boyunca pek çok badire geçiren semt,
en büyük darbeyi 1930’larda gerçeklesen bulvar açılması ve Unkapanı Manifaturacılar
Çarşısı denilen blokların yapımı sırasında yemiştir. Bu işler yapılırken semtin
tarihi dokusu maalesef ki yerle bir edilmiş, belli bir zaman sonra da bu semtte
mukim halk semtte mantar gibi çoğalmaya başlayan bekar odaları ve sair sebepler
nedeni ile başka semtlere taşınmaya başlamışlardır.
Günümüzde komşu
Küçükpazar semti gibi savaştan çıkmış bir şehir görüntüsü veren semt, bu
görüntüsüne rağmen önemli tarihi eserlere ev sahipliği yapmaktadır. Küçükpazar
ve Unkapanı arasında sınır olan Üçmihraplı Camii’e sırtımızı verip Pazar
Çeşmesi Sokağı takip ederek Arap Çeşme Sokak üzerinden ana cadde konumunda olan
Ragıp Gümüşpala Caddesi’ne kendimizi atıyoruz. Caddenin deniz tarafında, bu mıntıkaya
ulaşımın bir nebze kolaylaşmasını sağlayan Eminönü –Alibeyköy Tramvay hattının Küçükpazar
istasyonu hemen gözümüze çarpıyor. Biz sola doğru kıvrılıp yavaş adımlarla
caddeye doğru çıkıntı yapmış olan bir yapıya doğru ilerliyoruz. Bizi karşılayan
bu eser Fatih Sultan Mehmed devri eserlerinden Yavuzer Sinan Camii’dir.
Camii’in banisi Sinan Çelebi Fatih Sultan Mehmed’in alemdarlarından olup, İstanbul'un
fethinden sonra sur kapılarını sabah ezanıyla açıp, aksam ezani ile kapatan görevlilerden
biri olmuştur. Rivayete göre Fatih Sultan Mehmed sur kapılarının açılıp kapanması
ile ilgili koyduğu bu kanunun işleyişini teftiş için bir kapıya gelmiş ve görevliden
kapının açmasını istemiştir. Görevli, “Hünkârım hem kanun koyar sonra da kanunu
çiğnersin” diye cevap vermiş bu cevaptan memnun kalan Fatih “Sen ne yavuz ermişsin”
diye kendisine mukabele etmiştir. Bundan ötürü de Yavuz Er Sinan diye anılagelmiştir.
Sinan Çelebi fetih ganimeti olarak kendisine verilen arazide bir camii ve ev,
camii yakınına da yüz kadar dükkân yaptırmıştır. Kabri camii haziresindedir.
Yaptırdığı ve ailesinin yaşadığı bu hanede kendisinden yaklaşık 100 yıl kadar
sonra neslinden dünyaya gelen ve dünyanın gelmiş geçmiş en önemli seyyahı olan
Evliya Çelebi doğmuştur. Camiinin 1455 ya da 1485 tarihinde yapıldığı
sanılmaktadır. 1894 depremi ve 1912 Cibali Yangını’nda hasar görmüş, 1960
senesinde ise kötü bir restorasyon geçirmiştir. Camiinin haziresinde Fatih
devri velilerinden olduğu bilinen Horoz Mehmed Dede’nin de kabri bulunmaktadir.
Yavuzer Sinan Camii’ne göre Ragıp Gümüşpala Caddesinin karşı tarafında ise Süleyman
Subaşı Camii ve Ahmed Ağa Çeşmesi ziyaretçilerini beklemekteler. Süleyman Subaşı
Camii 1930larda kadro dışı bırakılıp 1940larda yıktırılmış bir eser iken, eski fotoğraf
ve belgelerden yararlanılarak yakın zamanda yeniden ihya edilmiştir.
Yavuzer
Sinan Camii Sokaktan içeri daldığımızda biraz sonra bizleri kocaman kapılarıyla
tarihi Unkapanı Değirmeni’nin kalıntıları karşılıyor. Bir zamanlar İstanbul'un
un ihtiyacının hatırı sayılır miktardaki kısmını karşılayan bu değirmen, virane
hali ile de olsa bizlere ben de buradayım diye haykırmakta. Duvarlarını otların,
çatısını ağaçların kapladığı bu eser, günümüzde kaçak otopark olarak hizmet vermekte.
Büyükçe bir araziyi kaplayan bu değirmenin etrafından dolanarak Yeni Hayat ve İşlek
Sokaklarını geçerek Hızır Bey Camii Sokak boyunca yürüyor ve bu sokağa adını
veren Hızır Bey Camii’ne varıyoruz. Camiinin banisi İstanbul'un ilk kadısı ve şehremini
olan Hızır Bey’dir. Yapım tarihi belli olmayan bu eser minaresinin camii kütlesinden
ayrı olması ile dikkati çeker. 2010 senesinde kapsamlı ve başarılı bir
restorasyon geçirmiş ve restorasyon öncesinde yapıya eklenen alakasız bütün
eklemeler kaldırılmak sureti ile eserin kendi özüne dönmesi sağlanmış. İç mekân
süslemeleri ise ilgi çekicidir. Camiinin yan tarafında bulunan hamam, camii ile
ayni ismi taşımaktadır. Camii önünden geçen Hacı Kadın Caddesi ise sağ tarafa doğru
yükselerek devam etmekte ve caddenin tepe noktasını ise 1788 tarihli Şebsafâ
Hatun Camii kartal yuvası gibi kuşatmaktadır. Fatma Şebsafâ Hatun Sultan I. Abdülhamid'in
hanımlarından olup bu eseri camii, sıbyan mektebi, dükkânlar ve iki çeşmeden
oluşan bir külliye olarak oğlu Şehzade Mehmed adına yaptırmıştır. Barok
mimaride yapılmış olan tek kubbeli bu eser zarif minaresi ile de göz doldurmaktadır.
Şebsafâ Hatun Camii’nin önünden geçen Atatürk Bulvarı'ndan Bozdoğan Kemeri’ne doğru
100 metre kadar yürüyünce ise bizleri içinde iki kabrin olduğu küçük bir hazire
karşılıyor. Kabirlerin biri 1509 tarihinde vefat eden divan şairlerinden Necati
Bey’e diğeri ise Cihannüma adli eserin müellifi olmakla beraber, Kâtip Çelebi
diye meşhur olmuş olan ve 1657 tarihinde vefat eden Hacı Halife Mustafa bin Abdullah'ın
kabridir. Bu küçük hazirenin arkasında bulunan ve 1940larda yıktırılan Voynuk Şucaeddin
Camii’nin hazire bakiyesinde ise İstanbul'un ilk kadısı olmakla meşhur,
Nasreddin Hoca neslinden gelen Hızır Bey’in kabri bulunmaktadır. Voynuk
Şucaeddin Camii ve mahallesi İstanbul Manifaturacılar Çarşısı’nin yapımı için tamamıyla ortadan kaldırılmış
buradan geriye sadece Hızır Bey’in kabrinin de bulunduğu bu hazire kalmıştır.
Hazirenin arkasındaki merdivenlerden aşağı Kâtip Çelebi Caddesi’ne indiğimizde
bizleri halk arasında Ayin Biri Kilisesi olarak bilinen Panagia Kilisesi ve Ayazması
bekliyor. Günümüzdeki kilise binası 1921 tarihinde yapılmış olmakla beraber, bu
kilisenin tarihinin 400lerin başına kadar gittiği, ilk yapılan kilisenin zaman içinde
yıkıldığı ve çeşitli tarihlerde kilisenin birkaç kez yenilendiği kaynaklarda geçmekte.
Her ayin birinde ise ziyaret için kapısında uzun bir kuyruk olmakta. Kâh yokuş yukarı
çıktığımız kâh merdiven indiğimiz dolambaçlı yollarıyla Unkapanı semtine
noktayı koyuyoruz. Haftaya görüşmek üzere, kalın sağlıcakla...