İstanbul'un tarihi semtleri (24)
Gecen hafta Cibali semtini elimizden geldiği kadar anlatmaya çalışmış, semtte bulunan çeşitli eserleri sizlere tanıtıp en son Cibalikapı’dan sur dışına çıkmış ve burada bulunan Cebe Ali Bey Türbesi’ni ziyaret ederek semte noktayı koymuştuk. Bugün ise kaldığımız yerden Haliç boyunca devam ederek sizlere yeni rotamızı tanıtmaya devam edeceğiz.
Ayakapı : Cibalikapı’dan ana
cadde hüviyetinde olan Abdulezel Paşa Caddesi’ne çıktığımızda sur kapısına göre
sol tarafta caddenin tam ortasında İstanbul Sanat tarafından kullanılan bir yapı
hemen dikkatimizi çekiyor. Bu yapılar Taş Odalar adi verilen ve Bedreddin Dalan'ın
belediye reisliği zamanında gerçekleşen Haliç yolu genişletilmesinde kör kazma kurbanı
olmaktan kurtulan birkaç tarihi binadan biridir. Taş Odalar 18. ve 19.
yüzyıllarda Haliç çevresindeki iskelelere getirilen çeşit çeşit değerli
malların saklanması için yapılmış olan korunaklı binalardır. Özellikle 20. yüzyılın
başında İstanbul'a gelen Avrupalı araştırmacılar bu binaların kâgir yapıda olmalarından
ötürü bunları geç donem Roma soylularının deniz kenarı evleri olarak yorumlamışlardır.
Sonraki zamanlarda gelişen inceleme teknikleri ile bu binaların yapımlarının
18. yüzyıla tarihlendikleri ortaya çıkmıştır.
Abdulezel
Paşa Caddesi üzerinde yürüğümüze devam ederken güneş kendini kâh gösterip kâh
da bulutların ardına saklanarak bizlere mihmandarlık ediyor. Caddenin ağır
trafiğinden ve araba seslerinden kurtulmak icin gittiğimiz yöne göre yolun
solunda bulunan ilk sokaktan içeri kıvrılıyoruz ve yürüyüşümüze hafif tempo ile
devam ediyoruz. Sokak tabelasından girdiğimiz bu sokağın Şerefiye Sokak
olduğunu ögreniyoruz. Sokak içine doğru yaklaşık 100 metre kadar gittiğimizde
bizleri yüzyıllardır birbiri ile bakışan iki tarihi eser karşılıyor. Sokağın
sol tarafında bulunan yapı Küçük Mustafa Paşa Hamamı’dır. Bu hamam Fatih Sultan
Mehmed devri paşalarından olan Küçük Mustafa Paşa tarafından yaptırılmış olan
bir çifte hamamdır. Vakfiyesi 1477 tarihli olan bu yapı büyükçe bir alanı kaplamaktadır.
1920lere kadar vakıflar mülkiyetinde kalan hamam bu tarihte satılmış ve özel mülkiyet
haline gelmiştir. 1990lara kadar kullanımda kalan Küçük Mustafa Paşa Hamamı bu
tarihten sonra rağbet görmemeye başlamış ve sonunda da müşteri yetersizliğinden
kapanmıştır. Uzun sure atıl halde kalan yapı, 2013-2018 arasında kapsamlı bir
restorasyon geçirmiş ve zaman içinde yapılan hatalı tamiratların etkileri giderilerek
ilk günkü haline döndürülmeye çalışılmıştır. Günümüzde sergi alanı olarak kullanılmaktadır.
Küçük
Mustafa Paşa Hamamı'nın tam karşısında ise bir bodrum üzerine inşa edilmiş olan
ve Gül Camii olarak bilinen Roma eseri yer alır. Bu kadim abide tahminlere göre
9. yüzyılda İmparator I. Basil zamanında inşa edilmiş olup Roma dönemindeki
adinin Aya Theodosia Kilisesi olduğu bilinmektedir. Roma devrinde İstanbul'da
bulunan en önemli kiliselerden biri olarak kabul edilen bu eser, içinde yer
alan aziz ve azizelere ait olduğu iddia edilen kutsal emanetler ile halk tarafından
çokça ziyaret edilen bir mekân durumundaydı. Bu kilisede bulunan aziz ve
azizelere ait olan kutsal emanetler Dördüncü Haçlı Seferi sırasında İstanbul'u işgal
eden Katolikler tarafından yağmalanarak Avrupa'ya kaçırılmıştır. İstanbul'un
fetih tarihi olan 29 Mayıs 1453’ten bir gün öncesine denk gelen 28 Mayıs
tarihinde son Roma imparatoru olan XI. Konstantin tarafından ziyaret edilip,
imparatorun en son dua ettiği kilise olarak tarihe geçen bu yapı, fetihten
sonra Osmanlılar tarafından perişan bir halde bulunmuştur. Bodrumundan üst yapısına
kadar tam anlamı ile harabe bir halde teslim alınan bu eserin bodrumu bir ara donanma
malzemeleri icin depo olarak kullanılmıştır.
1490
senesinde kapsamlı bir tamirat geçirerek yıkılmaktan kurtarılan kilise, camie
tevdi edilmiş ve Sultan II. Selim zamanında da Hasan Paşa tarafından bir minare
eklenmesiyle de Hasan Paşa Camii adıyla anılmağa başlamıştır. Camiin ne zaman
Gül Camii olarak anılmaya başladığı tam olarak bilinmese de camiin sağ ön
payesi içinde yer alan ve bir merdiven vasıtasıyla ulaşılan bir odada bulunan
ve Gül Baba adında bir zata ait olduğu iddia edilen bir kabir yüzünden bu ismin
verildiği zannedilmektedir. Başka bir rivayete göre ise bu kabir havarilerden
birine aittir. Bir üçüncü rivayette ise bu kabirde Azize Theodosia’ya ait
kemiklerin bulunduğu iddia edilmektedir. Zamanla olan depremlerle hasar gören
camii Sultan IV. Murad zamanında kapsamlı bir tadilattan geçilmiş ve camiinin üst
katı güçlendirilip kubbesi yeni baştan inşa edilmiştir. Sultan II. Mahmud
devrinde bir tadilat daha geçiren camie bu sırada bir hünkâr mahfeli
eklenmiştir.
Camii yanında
bulunan ve Sultan II. Mahmud’un kızı olan Adile Sultan tarafından miladi 1868
tarihinde inşa ettirilen Adile Sultan Mektebi ise halkın kullanımında olduğu günlerin
özlemi ile restore edileceği zamanı beklemektedir.
Adını Gül
Camii’nden alan Gül Camii Sokak üzerinden adını semtten alan Ayakapı Caddesi’ne
doğru yürüyoruz. Sokak içinde bir zamanlar burada bulunan Yorgani Tekkesinden
geriye kalan ve Sirkeci Dede Türbesi diye anılan Şeyh Sirkeci İsmail Efendi
Türbesi bulunmaktadır. Aya kapı Caddesi’nden aşağı doğru indiğimizde ise semte adını
veren Ayakapı’ya varıyoruz.
Haliç Sur Kapıları’ndan bir olan ve Roma
devrindeki adi tartışmalı olan Ayakapı günümüze gayet iyi durumda gelmiştir. Kapı
dışında sol tarafta Fatih Sultan Mehmed’in sekbanbaşısı Abdurrahman Ağa'nın yakın
zamanda restore edilmiş olan türbesi, türbeye bitişik olan ve günümüzde bir
kafe olarak kullanılan Ayakapı Karakolu, karakolun tam karşısında ise 1341
hicri tarihli Cumhuriyet Çeşmesi bulunmaktadır.
Semt içinde
tabiri caiz ise bir 0 çizerek tekrardan Abdulezel Paşa Caddesine gelmiş
oluyoruz. Caddenin sağ tarafında döndüğümüzde ise bizi geniş bir koleksiyona ev
sahipliği yapan ve çocukların içerisinde türlü türlü hülyalara dalacağı
yetişkinlerin ise çocukluklarına döneceği Oyuncak Müzesi merhaba demekte. Müzenin
kapı komşusu ise tam olarak hangi tarihte yapıldığı bilinemeyen fakat çeşitli
zamanlarda yenilenen Aya Nikola Rum Ortodoks Kilisesi bulunmaktadır.
Kilise ile
ilgili en eski kayıt 1538’de kiliseyi ziyaret eden Kudüs Patriği Germanios’a
aittir. Patrik Germanios’tan 38 sene sonra 1576 senesinde kiliseyi ziyaret eden
Alman papaz Gerlach ise hatıratında kilisenin sur dışında olduğunu ve denize çok
yakın bir konumda bulunduğunu bildirmiştir. Kilise dahilinde bulunan ve esas giriş
kapısı yol kodunun çok altında kalan Aya Haralambos Ayazması’na giriş ise
kilise bahçesinden yapılmaktadır. Bugünkü gezimizin son durağı ise Aya Nikola
Kilisesi’ne yaklaşık 200 metre mesafede olan ve Abdulezel Paşa Caddesi ile
Miralay Nazım Bey Caddesi’nin kesiştiği köşede bulunan, 1582 tarihinde Sultan
III. Murad'ın annesi Nurbanu Sultan tarafından Mimar Sinan’a yaptırılan Atik
Valide Sultan Hamamı bulunmaktadır. Hamam ayrıca Havuzlu Hamam ya da Ayakapı
Hamamı adlarıyla da bilinmektedir. Bir vâkıf eseri olan bu yapı bilinmeyen bir
tarihte satılmış, uzun yıllar kereste deposu olarak işletilmiş daha sonra ise
araba tamirhanesi olarak amacı dışında kullanılmıştır. Zaman zaman gazete ve
televizyonlarda hamamın satışı için istenilen para ile gündeme gelen bu tarihi eser,
çok kötü bir durumda bulunup acilen restore edilmeyi beklemekteyse de özel
mülkiyet olduğu için hiçbir şey yapılamamaktadır. Bina içinde zaman içinde
yapılan tahribat ve çıkılan kat ise ayrı bir garabettir.
Tez zamanda
bu Mimar Sinan eserinin kapsamlı bir restorasyondan geçirilerek gerektiği gibi halkın
kullanımına sunulmasını arzu ederek bu haftaki gezimize de noktayı burada
koyuyoruz. Haftaya kaldığımız yerden devam etmek üzere, kalın sağlıcakla.