28 Nisan 2024

İstanbul'un tarihi semtleri (24)

Gecen hafta Cibali semtini elimizden geldiği kadar anlatmaya çalışmış, semtte bulunan çeşitli eserleri sizlere tanıtıp en son Cibalikapı’dan sur dışına çıkmış ve burada bulunan Cebe Ali Bey Türbesi’ni ziyaret ederek semte noktayı koymuştuk. Bugün ise kaldığımız yerden Haliç boyunca devam ederek sizlere yeni rotamızı tanıtmaya devam edeceğiz.

Ayakapı : Cibalikapı’dan ana cadde hüviyetinde olan Abdulezel Paşa Caddesi’ne çıktığımızda sur kapısına göre sol tarafta caddenin tam ortasında İstanbul Sanat tarafından kullanılan bir yapı hemen dikkatimizi çekiyor. Bu yapılar Taş Odalar adi verilen ve Bedreddin Dalan'ın belediye reisliği zamanında gerçekleşen Haliç yolu genişletilmesinde kör kazma kurbanı olmaktan kurtulan birkaç tarihi binadan biridir. Taş Odalar 18. ve 19. yüzyıllarda Haliç çevresindeki iskelelere getirilen çeşit çeşit değerli malların saklanması için yapılmış olan korunaklı binalardır. Özellikle 20. yüzyılın başında İstanbul'a gelen Avrupalı araştırmacılar bu binaların kâgir yapıda olmalarından ötürü bunları geç donem Roma soylularının deniz kenarı evleri olarak yorumlamışlardır. Sonraki zamanlarda gelişen inceleme teknikleri ile bu binaların yapımlarının 18. yüzyıla tarihlendikleri ortaya çıkmıştır.

Abdulezel Paşa Caddesi üzerinde yürüğümüze devam ederken güneş kendini kâh gösterip kâh da bulutların ardına saklanarak bizlere mihmandarlık ediyor. Caddenin ağır trafiğinden ve araba seslerinden kurtulmak icin gittiğimiz yöne göre yolun solunda bulunan ilk sokaktan içeri kıvrılıyoruz ve yürüyüşümüze hafif tempo ile devam ediyoruz. Sokak tabelasından girdiğimiz bu sokağın Şerefiye Sokak olduğunu ögreniyoruz. Sokak içine doğru yaklaşık 100 metre kadar gittiğimizde bizleri yüzyıllardır birbiri ile bakışan iki tarihi eser karşılıyor. Sokağın sol tarafında bulunan yapı Küçük Mustafa Paşa Hamamı’dır. Bu hamam Fatih Sultan Mehmed devri paşalarından olan Küçük Mustafa Paşa tarafından yaptırılmış olan bir çifte hamamdır. Vakfiyesi 1477 tarihli olan bu yapı büyükçe bir alanı kaplamaktadır. 1920lere kadar vakıflar mülkiyetinde kalan hamam bu tarihte satılmış ve özel mülkiyet haline gelmiştir. 1990lara kadar kullanımda kalan Küçük Mustafa Paşa Hamamı bu tarihten sonra rağbet görmemeye başlamış ve sonunda da müşteri yetersizliğinden kapanmıştır. Uzun sure atıl halde kalan yapı, 2013-2018 arasında kapsamlı bir restorasyon geçirmiş ve zaman içinde yapılan hatalı tamiratların etkileri giderilerek ilk günkü haline döndürülmeye çalışılmıştır. Günümüzde sergi alanı olarak kullanılmaktadır.

Küçük Mustafa Paşa Hamamı'nın tam karşısında ise bir bodrum üzerine inşa edilmiş olan ve Gül Camii olarak bilinen Roma eseri yer alır. Bu kadim abide tahminlere göre 9. yüzyılda İmparator I. Basil zamanında inşa edilmiş olup Roma dönemindeki adinin Aya Theodosia Kilisesi olduğu bilinmektedir. Roma devrinde İstanbul'da bulunan en önemli kiliselerden biri olarak kabul edilen bu eser, içinde yer alan aziz ve azizelere ait olduğu iddia edilen kutsal emanetler ile halk tarafından çokça ziyaret edilen bir mekân durumundaydı. Bu kilisede bulunan aziz ve azizelere ait olan kutsal emanetler Dördüncü Haçlı Seferi sırasında İstanbul'u işgal eden Katolikler tarafından yağmalanarak Avrupa'ya kaçırılmıştır. İstanbul'un fetih tarihi olan 29 Mayıs 1453’ten bir gün öncesine denk gelen 28 Mayıs tarihinde son Roma imparatoru olan XI. Konstantin tarafından ziyaret edilip, imparatorun en son dua ettiği kilise olarak tarihe geçen bu yapı, fetihten sonra Osmanlılar tarafından perişan bir halde bulunmuştur. Bodrumundan üst yapısına kadar tam anlamı ile harabe bir halde teslim alınan bu eserin bodrumu bir ara donanma malzemeleri icin depo olarak kullanılmıştır.

1490 senesinde kapsamlı bir tamirat geçirerek yıkılmaktan kurtarılan kilise, camie tevdi edilmiş ve Sultan II. Selim zamanında da Hasan Paşa tarafından bir minare eklenmesiyle de Hasan Paşa Camii adıyla anılmağa başlamıştır. Camiin ne zaman Gül Camii olarak anılmaya başladığı tam olarak bilinmese de camiin sağ ön payesi içinde yer alan ve bir merdiven vasıtasıyla ulaşılan bir odada bulunan ve Gül Baba adında bir zata ait olduğu iddia edilen bir kabir yüzünden bu ismin verildiği zannedilmektedir. Başka bir rivayete göre ise bu kabir havarilerden birine aittir. Bir üçüncü rivayette ise bu kabirde Azize Theodosia’ya ait kemiklerin bulunduğu iddia edilmektedir. Zamanla olan depremlerle hasar gören camii Sultan IV. Murad zamanında kapsamlı bir tadilattan geçilmiş ve camiinin üst katı güçlendirilip kubbesi yeni baştan inşa edilmiştir. Sultan II. Mahmud devrinde bir tadilat daha geçiren camie bu sırada bir hünkâr mahfeli eklenmiştir.

Camii yanında bulunan ve Sultan II. Mahmud’un kızı olan Adile Sultan tarafından miladi 1868 tarihinde inşa ettirilen Adile Sultan Mektebi ise halkın kullanımında olduğu günlerin özlemi ile restore edileceği zamanı beklemektedir.

Adını Gül Camii’nden alan Gül Camii Sokak üzerinden adını semtten alan Ayakapı Caddesi’ne doğru yürüyoruz. Sokak içinde bir zamanlar burada bulunan Yorgani Tekkesinden geriye kalan ve Sirkeci Dede Türbesi diye anılan Şeyh Sirkeci İsmail Efendi Türbesi bulunmaktadır. Aya kapı Caddesi’nden aşağı doğru indiğimizde ise semte adını veren Ayakapı’ya varıyoruz.

 Haliç Sur Kapıları’ndan bir olan ve Roma devrindeki adi tartışmalı olan Ayakapı günümüze gayet iyi durumda gelmiştir. Kapı dışında sol tarafta Fatih Sultan Mehmed’in sekbanbaşısı Abdurrahman Ağa'nın yakın zamanda restore edilmiş olan türbesi, türbeye bitişik olan ve günümüzde bir kafe olarak kullanılan Ayakapı Karakolu, karakolun tam karşısında ise 1341 hicri tarihli Cumhuriyet Çeşmesi bulunmaktadır.

Semt içinde tabiri caiz ise bir 0 çizerek tekrardan Abdulezel Paşa Caddesine gelmiş oluyoruz. Caddenin sağ tarafında döndüğümüzde ise bizi geniş bir koleksiyona ev sahipliği yapan ve çocukların içerisinde türlü türlü hülyalara dalacağı yetişkinlerin ise çocukluklarına döneceği Oyuncak Müzesi merhaba demekte. Müzenin kapı komşusu ise tam olarak hangi tarihte yapıldığı bilinemeyen fakat çeşitli zamanlarda yenilenen Aya Nikola Rum Ortodoks Kilisesi bulunmaktadır.

Kilise ile ilgili en eski kayıt 1538’de kiliseyi ziyaret eden Kudüs Patriği Germanios’a aittir. Patrik Germanios’tan 38 sene sonra 1576 senesinde kiliseyi ziyaret eden Alman papaz Gerlach ise hatıratında kilisenin sur dışında olduğunu ve denize çok yakın bir konumda bulunduğunu bildirmiştir. Kilise dahilinde bulunan ve esas giriş kapısı yol kodunun çok altında kalan Aya Haralambos Ayazması’na giriş ise kilise bahçesinden yapılmaktadır. Bugünkü gezimizin son durağı ise Aya Nikola Kilisesi’ne yaklaşık 200 metre mesafede olan ve Abdulezel Paşa Caddesi ile Miralay Nazım Bey Caddesi’nin kesiştiği köşede bulunan, 1582 tarihinde Sultan III. Murad'ın annesi Nurbanu Sultan tarafından Mimar Sinan’a yaptırılan Atik Valide Sultan Hamamı bulunmaktadır. Hamam ayrıca Havuzlu Hamam ya da Ayakapı Hamamı adlarıyla da bilinmektedir. Bir vâkıf eseri olan bu yapı bilinmeyen bir tarihte satılmış, uzun yıllar kereste deposu olarak işletilmiş daha sonra ise araba tamirhanesi olarak amacı dışında kullanılmıştır. Zaman zaman gazete ve televizyonlarda hamamın satışı için istenilen para ile gündeme gelen bu tarihi eser, çok kötü bir durumda bulunup acilen restore edilmeyi beklemekteyse de özel mülkiyet olduğu için hiçbir şey yapılamamaktadır. Bina içinde zaman içinde yapılan tahribat ve çıkılan kat ise ayrı bir garabettir.

Tez zamanda bu Mimar Sinan eserinin kapsamlı bir restorasyondan geçirilerek gerektiği gibi halkın kullanımına sunulmasını arzu ederek bu haftaki gezimize de noktayı burada koyuyoruz. Haftaya kaldığımız yerden devam etmek üzere, kalın sağlıcakla.