31 Aralık 2016

İstiklal marşı şairi Mehmet Akif'in cenazesine yapılan büyük ayıp

Bugün;bundan 80 yıl önce 27 Aralık 1936 günü vefat eden  Milli Şair Mehmet Akif Ersoy'un  hayatının kısa bir özetini yapıp cenazesi     münasebetiyle kendisine yapılan büyük ayıbı anlatacağız.                            

 Mehmet Âkif Ersoy'un Milli Mücadeleye Katılması

 Mehmet Âkif, Sebil'ür-Reşad'ı Ankara'da çıkarması için Mustafa Kemâl Paşa'dan davet almıştı. TBMM'nin açılışının ertesi günü olan 24 Nisan 1920 günü Ankara'ya vardı. Millî mücadeleye şair, hatip, seyyah, gazeteci, siyasetçi olarak katıldı. Ankara'ya varışından bir süre sonra ailesini de yanına aldırdı.

 Ankara'ya geldiği günlerde, Mustafa Kemâl Paşa Konya vali vekiline telgraf göndererek Âkif'in Burdur milletvekili seçilmesini sağlamasını istemişti.Böylece 1920-1923 yılları arasında vekil olarak I. TBMM'de yer aldı. Meclis kayıtlarında adı "Burdur milletvekili ve İslam şairi" olarak geçmektedir.(İldeniz,2006)

 Ankara'ya varır varmaz ona verilen ilk görev, Konya Ayaklanması'nı önlemek için halka öğütler vermek üzere Konya'ya gitmekti, büyük gayretine rağmen Konya'da kesin bir sonuca ulaşamadı ve Kastamonu'ya geçti. Halkı düşmana direnişe teşvik için 1920 yılının Kasım ayında Kastamonu'daki Nasrullah Camisi'nde verdiği ateşli vaaz, Diyarbakır'da basıldı ve tüm vilayetlere ve cephelere dağıtıldı.

 Mehmet Âkif, Anadolu'ya geçerken Eşref Edip'e de arkasından gelmesini söylemişti. Eşref Edip, Sebil'ür-Reşad Dergisi'nin klişesini de alıp İstanbul'dan ayrıldı.

 Âkif, derginin 464-466. sayılarını Eşref Edip ile beraber Kastamonu'da yayımladı, 464. sayı o kadar ilgi gördü ki birkaç kere basılıp Anadolu'ya ve askere dağıtıldı. 467. sayıdan itibaren yayıma Ankara'da devam edildi.Derginin etkisi o kadar büyüktü ki, yaydığı yoğun duyguların hâkimiyetindeki Türk halkları etkilenmesinden korkan Rusya, gazetenin ülkeye girişini yasakladı. (Hür,2014)

 1921'de Ankara'da Taceddin Dergahı'na yerleşen Mehmet Âkif, Burdur milletvekili olarak meclisteki görevine devam etmekteydi. O dönemde Yunanların Ankara'ya ilerleyişi karşısında meclisi Kayseri'ye taşımak için hazırlık vardı. Bunun bir dağılmaya yol açacağını düşünen Mehmet Âkif, Ankara'da kalınmasını, Sakarya'da yeni bir savunma hattı kurulmasını önerdi; teklifi tartışılıp kabul edildi.

 Ankara'nın Değişen Havası ve Mehmet Akif Ersoy

 Kurtuluş Savaşı mesafe kat etmeye başladıktan sonra Ankara'da bir erken hesaplaşma başlamış muhalifler tasfiye edilmeye başlamışlardı. Bu atmosferin baskısı altında Mehmet Âkif, 1922 yılında sağlık gerekçesi ile milletvekilliğinden istifa etti.

 Yakın dostu Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey'in bir suikastle katledilmesi Mehmet Akif'i çok derinden yaralamıştı.

 1923 yılının Mart ayının son günlerinde ortadan kaybolan yakın arkadaşı Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Bey'in Mustafa Kemal'in Muhafız Alayı Kumandanı Topal Osman tarafından öldürüldüğünün anlaşılması üzerine kendine yeni bir yurt bulması gerektiğini hissetti. (Hür,2014)

 Hiçbir kanun, nizam ve ölçü tanımayan İstiklal Mahkemeleri, bir süre sonra damadını dolayısıyla kendisini de hedef almışlardı.

mehmet-akif-cenaze- (1)

 Mehmet Barlas, Mehmet Akif'in damadı Ömer Rıza Bey'dir (Doğrul)İstiklal Mahkemeleri'nde tehditkar bir üslupla nasıl yargılandığını anlatır.

 Sorgusu yapılan kişi gazeteci-yazar ve Mehmet Akif 'in (Ersoy) damadı, Kahire doğumlu Ömer Rıza Bey'dir.Mahkeme Başkanı Afyon Mebusu Ali (Çetinkaya), üyeler Gaziantep Mebusu Ali (Kılıç) ve Rize Mebusu Ömer olduğu sorgulama şöyle devam eder.

 S- Ne olursan ol Türk vatandaşları arasında yaşamaya hakkın yok.

C- Bendeniz burada bir yaşam kavgası vermeye çalışıyorum...

S- Daima Türk vatanı aleyhinde çalışıyorsun.

C- Katiyen vaki değildir reis beyefendi.

S- Tevhid-i Efkâr'da çalıştınız değil mi?

C- Evet efendim.

S- Sen de biliyorsun Tevhid-i Efkâr Gazetesinin neşriyatı bu memleketin menfaatlerinin zararına olmuştur. Ve bu resmen ortaya çıkartılmıştır.

C- Benim dini konularda yazdığım yazılar ortadadır.

S- Şimdi anlaşılıyor ki El Ahbar (Mısır gazetesi) Gazetesinin şu veya bu suretle aleyhimizde bulunduğu ve bilhassa senin aracılığınla İstanbul'dan yazılan haberler de meydandadır.

C- Senelerce yazdığım yazılarım malumdur, meydandadır.

S- Sana daha açık söyleyeyim mi? Kendimizden başkasının bu toprakta oturmasını istemiyoruz... Mükemmel İngilizce biliyorsun. İngilizler hesabına gizli bir isimle casusluk yapmadığın ne malum?

C- Ne diyeyim efendim?

S- Onu bırak, sana soruyorum. Kayınpederinizin (Mehmet Akif Ersoy) "İkinci Grup" ile çalıştığını ve inkılap esnasında muhalefette yer aldığını biliyorsun değil mi? (Barlas,2000:2010)

 Mehmet Âkif Ersoy'un Yaşadığı Büyük Dram

 Milli Mücadele'ye büyük emek veren, Birinci Meclis'e Burdur Mebusu olarak katılan, İstiklal Marşımızı yazan ve ödül olarak verilen 500 lirayı orduya bağışlayan Âkif ise sırtında paltosuz dolaşıyordu. Milli Şairin içinde ikamet edebileceği bir evi bile yoktu.Ersoy, bir arkadaşının yanında ikamet ediyordu.

 Emekli cüzdanında Âkif'in adresi olarak “Beyoğlu, Parmakkapı Mısır Apartmanı'nda Fuat Şemsi yanında” kaydı okunuyor. (Akyol,2010)  

 Öte yandan bazı mahfiler tarafından Milli Şaire büyük bir ambargo uygulanıyordu.Ankara Halkevi Reisi Ferit Celâl'in Mehmet Akif ile ilgili sözleri bu anlamda önemli bir ipucu teşkil eder.

 “Mehmet Akif ile ilgili bir toplantıya şiddetle karşı çıkan Ferit Celâl, vatan şairi Namık Kemal'i de dini hisler taşıdığı gerekçesiyle dışlamak istediğini söylemişti.” (Serdengeçti,2000: 198)

 Dönemin idarecileri M.Akif tarafından kaleme alınan İstiklal Marşını ‘fazla batı aleyhtarı' diye niteleyerek değiştirmeye dahi yeltenmişler ancak başarılı olamamışlardı.

 Ankara'da hiçbir farklı düşünceye tahammül edemeyen yeni yöneticiler, bir süre sonra muhalif olan herkesi polis aracılığı ile takip ettirmeye başlarlar.Takip edilenlerden biri de İstiklal Marşı şairi Mehmet Akif Ersoy'dur.

 925 yılının 2. yarısından itibaren adım adım takip edilen “Mehmet Akif Ersoy, bu muameleye çok kırılmış, ‘Bana memlekete ihanet etmiş adam muamelesi yapıyorlar. Buna tahammül edemiyorum'” (Düzdağ,1990:3) diyerek vatanı terk etmiş ve Mısır'a yerleşmiştir.

 Taha Akyol da bu vakıayı şöyle ifade eder:

 Mısır'a gidişinin asıl sebebi “maaşsız, işsiz ve takip altında” kalmış olmasıdır. Peşine polis hafiyesi takılması çok ağırına gitmiştir. (Akyol,2010)

 1923 yılında Ankara'dan İstanbul'a dönen Mehmet Akif Abbas Halim Paşanın daveti üzerine kışı geçirmek üzere Mısır'a gitti. 1926 yılına kadar kışları Mısır'da geçiren Mehmet Akif'e 1925 yılında Türkiye'ye döndüğünde Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Kur'an'ın Türkçeye tercümesi teklifi yapıldı.Uzun süre bu teklifi reddeden Mehmet Akif ısrarlar karşısında kabul etti. 6-7yıl kadar üzerine çalışma yaptı.

 1932 yılı Ramazanında teravih namazından sonra Kur'an yerine Türkçe tercüme okunması kendisinde yapacağı tercümenin Kur'an yerine okutulma endişesini doğurdu.Bu endişe üzerine Diyanet İşleri Başkanlı ile yapmış olduğu sözleşmeyi feshetti.

 1926 kışından itibaren Mısırdan dönmeyen Mehmet Akif Kahir'e yakınlarındaki Hilvan'a yerleşti. Kahire'deki “Câmi-ül Mısriyye" adlı üniversitede Türk Dili ve Edebiyatı dersleri veren Mehmet Akif maddeten sıkıntılı bir hayat yaşadı.

 1936 yılında rahatsızlanan Akif hava değişimi için önce Lübnan'a sonrasında ise Antakya'ya gitti. Ancak hastalığının ilerlemesi üzerine 1936 yılının haziran ayında İstanbul'a gelerek tedaviye burada devam etti.

 Mehmet Akif'in Mısır'dan dönüşü ve yaşadığı hastalık milletten ustalıkla gizlenir.Ömer Aymalı bu vakıayı Prof.Dr . Sulhi Dönmezer'den nakille şöyle anlatır:

 ‘…O zamanlar ülkemizde egemen tek partinin otoriter düzeni içinde kimse idare ile çelişkiye düşmek istemediği için basında Mehmet Akif'in yurda dönüşü ve hastalığının seyri hakkında pek fazla haber yayınlanmazdı….(Aymalı,2012)

 Mehmet Âkif Ersoy'un Cenazesi ve Yapılan Büyük Ayıp

 Tarihe düşülen kayıtlara göre, dönemin tek parti iktidarının ‘Dahiliye Vekili' Şükrü Kaya, İstanbul valiliğine gönderdiği mesajda cenazeye sahip çıkılmamasını ve tüm resmi zevatın cenazeden uzak durmasını istemişti.

 Gazeteci Ardan Zentürk, bu büyük ayıbı şöyle anlatır:

 Hafif kar yağışı olan 27 Aralık günü büyük Türk şairi, büyük Müslüman Mehmet Akif Ersoy'un tabutu dört hammalın sırtında Beyazıt Camii'ne getirildi. Burada kılınan öğle namazından sonra tabut, yirmibeş otuz kişiden ibaret cemaatin omuzları üzerinde yola çıkarıldı. Sonunda mezarının başında onüç kişi kaldı. (Zentürk,2009)

 Gazeteci Taha Akyol da Mehmet Akif'in çıplak bir tabut içersinde musallaya getirildiğini nakleder.

 Çıplak tabut içinde musalla taşına konulan cenazesine devlet değil, üniversite öğrencileri ve halk sahip çıktı.(Akyol,2010)

 Beyazıd Camisindeki cenaze namazına onu seven binlerce genç ve dostları katıldı. Akif'in cenaze namazı için herhangi bir resmi bir tören hazırlanmamıştı. Cenazeye resmi kişilerden ve kuruluşlardan katılan hiç kimse olmadı.

 Mehmet Akif'in Cenaze namazına bir hukuk fakültesi öğrencisi iken katılan Prof. Dr. Sulhi Dönmezer  5 Ocak 1987 de Tercüman gazetesinde  “ Akif'in Cenaze Töreni” başlıklı yazısında o günü şöyle anlatır :

 Bizler alana geldiğimizde, namaz saatinin yaklaşmış bulunmasına rağmen bir tabuta rastlamadık, hep birlikte bekliyoruz. Birden lokantanın ön kısmını bir cenaze otomobilinin geldiğini gördük, iki kişi üzerine örtü dahi konmamış bir tabutu indirdiler. Yoksul bir fakirin cenazesinin getirildiğini düşünerek bir kısım arkadaşlar yardıma teşebbüs ettiler. Fakat tabutun Mehmet Akife ait bulunduğu anlaşılınca bir anda yüzler genç ağlamaya başladı.

 …Gençler hemen Emin Efendi Lokantasının bayrağını alarak tabutun üstüne örttüler. Sonra merhumun bir kısım arkadaşları gelmeye başladı ama ne vali,ne belediye reisi ve ne de tek partinin zimamdarlarından hiç kimse ortalarda yoktu.” (Aymalı,2012)

 O tarihlerde Milli Türk Talebe Birliğinde görevli bulunan Prof.Dr. Abdülkadir Karahan da cenazeye katılmış ve bir konuşma yapmıştı.

 ‘Akif'in Ebediyete Uğurlanışı ve Sonrası' başlıklı bir yazıda hatıralarını anlatan Karahan, cenaze töreni sonrasında başına gelenleri şöyle anlatıyordu :

 “3 gün sonra beni Yüksek Öğretmen Okulundan Emniyet Müdürlüğüne istediler. Bir şube müdürü beni sorguya çekti.“Ne sıfatla resmi makamların törene gerek görmediği bir şairin kabri başında konuşma yaptığımı sormuştu.

 Cevabım yaklaşık olarak şöyleydi: Ben herhangi bir şairin değil, Türk Bayrağı göndere çekilirken, yazdığı İstiklal Marşı ile göklere seslenen bir zatın kabri başında milletimizin duygusunu, saygısını dile getirdim. Beni buraya çağırmakla hata işlemiş bulunuyorsunuz.”

 Dönemin yöneticileri her ne kadar Mehmet Akif'e bir cenaze töreni hazırlamamış olsalar da sevenleri ve binlerce üniversite öğrencisi onu son yolculuğunda el üstünde Edirnekapı mezarlığına kadar taşıdı. (Aymalı,2012)

 Taha Akyol da milli şairin cenazesine yapılan büyük devlet ayıbını Mithat Cemal Kuntay'dan nakille  şöyle anlatır:

  27 Aralık 1930'dayız, Beyazıt Camii'nin musalla taşında bir tabut, üstünde ne bir bayrak var, ne de bir örtü. Cami avlusunda cenazeyi bekleyen şair Mithat Cemal, "Bir fıkara cenazesi olmalı" diye düşünüyor. O anda Emin Efendi lokantasının sahibi Mahir Usta elinde bir bayrakla cenazeye koşuyor. Sonra yüzlerce genç peyda oluyor, çıplak tabutunu üniversitenin büyük bayrağına sarıyorlar.Defnedileceği Edirnekapı Şehitliği'ne kadar omuzlarda taşınıyor.Kör ve sağır yetkililerin görmediği, duymadığı, tınmadığı büyük Âkif'in cenazesi bu şekilde 'millet töreni' ile kaldırılıyor.Ertesi gün gazetelerde, bir iki sütuna, sıradan birkaç haber. Bir süre sonra, "Kimseler yüzüne bakmadı, bitler içinde öldü" türünden yalan ve aşağılayıcı yazılar.(Akyol,2006)

 1950 yılındaki Demokrat Parti iktidarına kadar devam eden bu boykot süreci bu tarihten itibaren kaldırılır.Sanki hiçbir şey olmamış gibi Milli şair Mehmet Akif Ersoy'a devlet katında bir iadei itibar yapılır.

Milli şaire boykot uygulayan devlet görevlilerin ismi bile  hatırlanmazken Mehmet Akif yediden yetmiş yediye milletin kalbinde yerini korumaya devam eder.

 HAFTAYA:DEMOKRAT PARTİNİN KURULUŞU

                                                         

  

                                                       KAYNAKLAR

  Akyol Taha, (2006) Milliyet 26.Aralık.2006

 Akyol Taha, (2010) Milliyet, 29 Aralık 2010

 Aymalı Ömer,(2012), Dünya Bülteni,28.12.2012

 Barlas Mehmet,(2000) Darbeler ve Kavgalar Devri, İstanbul:Birey Yay.

 Düzdağ Ertuğrul,(1990) Safahat İstanbul:Timaş Yay.

 Hür Ayşe,(2014), Mehmet Akif Ersoy, Radikal Gazetesi, 28.12.2014

 İldeniz Aysun, (2006) Milli Mücadelede Mehmet Akif, Eğitim Dergisi, Yıl 7, Sayı 73, Mart 2006

 Serdengeçti O. Yüksel, (2000) Mabetsiz Şehir,İstanbul:T.E.V. Yay.

 Zentürk Ardan, (2009), Star, 8.10.2009