İstiklâlinin ilk gününde Maraş ve Maraşlılar
Maraş’ın istiklâline Maraş Kalesi’ndeki bayrak sevindi önce. Ulu Câmii sevindi, Uzunoluk sevindi, Göllülü Yusuf, Çuhadar Ali, İbrahim Evliya Efendi ve bütün Maraşlı şehitlerin ruhu sevindi. Abdal Halil Ağa “din bahsi” üzere bir daha davul çaldı yüreğinden. 11 Şubat 1920’nin soğuk gününde Maraş Maraşlılara gülzar, kâfire mezar oldu. Maraşlı İslâmlar, yâni Maraşlı Türkler işgalci Fransız askerlerini kovunca, Vatan-ı İslâmiyye aşkıyla başlatılan Maraş müdafaası bütün Anadolu’ya yayıldı. Maraş, Anadolu’nun kahramanı oldu. Maraş’ta görülen İstiklâl rüyası devlete inkılâp etti.
Şimdiki zamandan sıyrılıp, ruhum
ve düşüncelerimle konuk oldum Maraş’ın ilk Kurtuluş (İstiklâl) Bayramı’na.
“Maraş Maraş derler de uy amman amman” türküsünün yürekten söylendiği 12 Şubat
1920 günü istiklâl bayramı yapan Maraşlıların arasındayım. Selçuklu’dan,
Dulkadirli’den, Osmanlı’dan bu yana Müslüman Türk yurdu olan Maraş sokaklarında
vecd ile yürüyorum. Üzerinde Maraş işlemeli ahî hırkası olan Maraşlı
mihmandarım tebessüm ederek elimi tutuyor ve bana eşlik ediyor. Boğazkesen
Câmii ile Ulu Câmii arasındaki meydanda genci yaşlısı Maraşlı çeteler halay
çekiyorlar. Halay başı halay halkasının meydanda her dönmesinden sonra vakarlı
bir duruşa geçerek elini kulağına atıp nâra atıyordu: “Bizim halayımız din ve
vatan ve Maraş’ın istiklâli içindir ey çeteler!” Halay başının birkaç kez
attığı şükür niteliğinde olan nârasından vecde kapıldım. Maraşlı atalarımın
vatan ve mukaddesatına bağlılığında başka toplumlarda görülmeyen ve insanın
hücrelerine kadar sirayet eden müthiş bir şuur ve şevk vardı.
Harp sonrası ilk öğle namazı için
Ulu Câmii’ye gelmişti Maraşlı ahali. Birçok vazifesinin yanında vaizlik yaptığı
Ulu Câmide Şeyh Ali Sezai Efendi’yi görünce çok heyecanlandım. Tarihteki
Maraşlıların “Alaüddevle Câmii” dediği, Selçuklu mimarisine sahip Ulu Câmiin
taşlarında hissettim Maraş Kalesi’ne hücum eden mücâhitlerin ellerini. Giriş
cephesindeki mihrabiyelerin içine işlenen bezemeler, kemerler ve içerideki
mihrabın çevresindeki kabartmalar İslâm medeniyetinin taşa vurduğu güzelliği
yaşattı ruhuma. Taşa ruh verilen, taşın nakış gibi işlendiği, kabartma bileziklerin
sardığı üç bölümlü gövdeden oluşan minaresine vecdle sarıldım. Maraş Müdafaa-i
Hukuk Cemiyeti toplantılarının ilk yapıldığı mekân olan Ulu Câmii
külliyesindeki düzgün kesme taştan yapılan ve Selçuklu mimarisini andıran Taş
Medrese’deki Alaüddevle Bozkurt Bey’in oğlu
Şahruh Mehmed Bey’in türbesini ziyaret ettim.
Bana yoldaşlık eden mihmandarımla
birlikte Maraş millî mücadelesinin mânevî önderi Şeyh Ali Sezai Efendi’nin
Hatuniye, yeni adıyla Kurtuluş Mahallesinde Dulkadirli
Beyi’nin kızı, Yavuz Sultan Selim'in annesi tarafından yaptırılan Hatuniye Câmiinin yakınındaki tarih kokan
evine vardığımda duygulu ânlar yaşadım. Çiftli Zaviye denilen evin alt
katındaki çilehâne Maraş müdafaasında toplanma yeriydi. Şeyh Ali Sezai Efendi
bu mekânda Maraş Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Şekerli Heyeti reisliğini
yapmıştı. Bu güzel zat âlimdi, şeyh idi
ve şairdi. Harpten sonra Maraşlılara hitaben yazdığı şiiri dilime yürüdü ve
kendi kendime okumaya başladım: “Ey Maraş'ın has evladı,
sevindirdin sen ecdadı / Fransızların ah-ı feryadı, tarihe geçti bu adı / Sen
ders verdin elhak, o mağrur oldu müstahak / Ne cesaret yokken bir hak, zümrüt
yurda girsin ahmak / Kalemize çekilsin sancak, sükût eder bunu ancak / Gayreti
yok birkaç korkak, hayır, bizde yoktur alçak / Varsa mahkûm millete bak, yandı
çıramız daim yanacak / Türkün alnı her demde ak, ati ile hal pek parlak /
Kahramandır Türk ahfadı, cihan duydu hep bu adı / Alkışlarım bu cihadı, çok
yaşasın Türk evladı.”
Bu mahalledeki Nakip Câmii önüne
geldiğimde, işgalci Fransız komutanı Andre’nin önünü kesip, “Ben anamdan doğdum
kalede bayrağı gördüm. Bütün Maraşlı Türkler her cuma sabahı uyanınca ilk önce
kaleye bakar, bayrağını görür. Maraş bize mezar olmadan düşmana
gülzar olmaz” diyerek meydan
okuyan Aşıklıoğlu Hüseyin’in tâvizsiz konuşmasını duyar duyar gibi oldum.
Yatsı namazından sonra Ulu Câmide
Maraş müdafaasında şehit ve gâzi olanlar için Rıdvan Hocanın eşlik ettiği
Maraşlı hâfızların indirdiği cezbeli hatime katıldım. Harbin üstünden iki gün
geçmişti. Çarşılarını, hanlarını geziyorum Maraş’ın. Hava soğuk ama kimse
üşümüyor. Çünkü İstiklâl ateşi yanıyor Maraşlının yüreğinde. Her köşede sevinç,
her sokakta bayram… Harpte duvarları kurşun delikleriyle dolu Taşhan’ı ve Maraş
müdafaasının en cesur liderlerinden İbrahim Evliya Efendi’nin şehit düştüğü
Bedesten’i gezerken hüzünlüydüm. Kâtiphan’ın harp sonrası tenha kalmış
avlusunda ve odalarında eski Maraşlıların handa kalan yolcularla ettikleri
yârenlikleri ve misafirperverliklerini hayâl ettim. Selâm alan, selâm veren Maraşlıların
hasbıhâl ettikleri Saraçhâne Câmii Çarşısı’nda ruhum dinlendi. Çarşı hâlâ barut
kokuyordu.
KAHRAMANLIĞINDAN
EMİN ŞEHİR
Asırlardır tarih rüzgârlarının
estiği, Millî Mücadele’nin ilk başlatıcısı ve kahramanlığından emin şehir
Maraş’ın Kanlıdere Yokuşu’ndaki barut ve duman kokan sokaklarında dolaştım.
Maraş müdafaasına öncülük eden, yaralanıp Alman Hastanesi’nde yatırıldığında
zehirlenerek şehit edilen Muallim Hayrullah’ın, avlusunda dut ağacı olan,
kapısı kevgirli ahşap evini ziyaret ettim. Divanlı Mahallesi’nin sokaklarında
kesme taş ve ahşabın hâkim olduğu evlerin gönlüme verdiği tarihî duygularla
dolaşırken, Kuyucak’ta pusu kuran Fransız elbiseli Ermenilerle göğüs göğüse
çarpışıp ardından Kümbet Kilisesi’ndeki çarpışmada şehit düşen Maraş kahramanlarının
en gözükarası Mıllış Nuri’nin celâdetli sûretini görür gibi oldum.
Uzunoluk’ta Sütçü İmam’ın fahrî
imamlık yaptığı, Alaüddevle Bey tarafından yaptırılan Bektutiye (Çınarlı) Câmii
bahçesinde 1870’de boy veren bir buçuk asırlık ruhaniyetli “Doğu Çınarı” nın
altında mütevekkil Maraşlı ecdadımla sohbet ettim. Onun ilk kurşunu attığı
Sütçü dükkânı kapalıydı. Bitişiğinde bulunan Maraşlı külhanbeylerin müdavimi
olduğu Kel Hacı’nın Kahvehânesi açılmamıştı daha. Uzunoluk Hamamı’ndan çıkan
kadınlara tacizde bulunan Ermenilere tavır koyanlar bu kahvehânenin delikanlı
adamlarıydı. Uzunoluk’tan yukarı yürüyerek Evliya Çelebi’nin, “Şehrin cümle
erbâb-ı ma’ârifi anda cilvelenirler”, yâni cümle Maraşlı ârif ve münevveran
sohbet ve muhabbet ederler” dediği Maraş’ın su menbaı Pınarbaşı’na uzandım.
Mimandarım yönümü Ahır Dağı’na çevirmemi istedi. Sonra elini kulağına atıp
“Yörü bre Ahır Dağı / ne dumanlı başın varmış / ağustosta sıtma tutar / bitmez
boran kışın varmış” türküsünü
söylemeye başladı. Uzun hava tarzı bu Maraş türküsünü cezbe hâlinde dinledim.
MARAŞ’IN
ŞÂNI VAR, MARAŞ’IN YÜREĞİ VAR
Ertesi gün 13 Şubat 1920’de Eski
Hükümet Konağı’na, yâni Mutasarrıflık Binası’na doğru yürüdüm. Mutasarrıf
Vekili Cevdet Bey, güneş ve soğuğun bir arada olduğu öğle üzeri Mutasarrıflığın
avlusunda, Erzurum 15. Kolordu Kumandanı Kâzım Karabekir Paşa’nın Maraşlılara
hitaben gönderdiği kutlama telgrafını okuyordu. Toplanan Maraşlıların arasına
karıştım ve heyecanla dinlemeye başladım:
“Maraş kahramanlarının Türklüğe
(İslâmlara) has olan celâdet ve fedakârlıkları neticesinde sevgili
bayraklarımızın yine Maraş üzerinde dalgalandığını haber almakla bütün kolordum
en büyük sevinçler duymaktadır. Öldünüz, fakat Türklüğü (İslâmlığı)
öldürmediniz. Tarih-i millîyemize kanınızla ve hayatınızla emsalsiz bir
menkıbe-i celâdet yazdınız. Maraşlıların ve sizin alınlarınızdan öper,
kolordumun hissiyat-ı samimesini arz eylerim” diye biten Karabekir Paşa’nın
yazdığı cümlelerden yüreğim kabardı. Konuşma bitince yine Eski Hükümet Konağı
yakınındaki, yeni adıyla Bayezidli Mahallesinde Maraş Kuvâ-yı Millîye
Cemiyeti’nin ilk karargâhı olan Kâtipzâde Mehmet Efendi’nin evinde Arslan Bey
reisliğinde alınan kararları mihmandarımın akıcı dilinden dinledim.
İstiklâline dokunulamayacağını
İşgalci Fransız ordusuna gösteren Maraş’ın şânı var, Maraş’ın yüreği var. Ah,
kahramanlığın ve yiğitliğin şehri! Bu ne saadet böyle? Maraş’ın ilk İstiklâl
Bayramı’ndan ve bana eşlik eden mihmandarımdan ayrılırken arkamda gücünü
tarihinden ve îmanından alan bir şehir duruyordu.
(ilbeyali@hotmail.com)