İSTİRİDYENİN BAŞARISI…
İstanbul’a yeni gelmiş genç delikanlı Fatih Caminin avlusunda oturmuş, hani derler ya kara kara düşünüyordu. Üniversiteyi kazanmış, okula da kayıt yaptırmıştı. Fakat işler bu kadarla bitmiyordu ki, önce kalacak yurt bulacaktı, bulamazsa belki de ev ayarlayacaktı. Sonra, kitap parası, yol parası, yiyecek-giyecek derken, içi git gide daralıyordu. Çünkü evin 4 çocuğundan biriydi ve diğer kardeşleri de memlekette okuyordu. Gurbete çıkıp okuyan ilk kendisi olduğu için kafasının içinde düşünceler gidip gidip geliyordu. Kuytu bir kenar bulsa da şöyle doya doya ağlasaydı. İçinden öyle ağlamak geliyordu ki gözleri yaşardı ve tam ağlayacakken, tam o sırada sırtına bir el dokundu.
Hemen arkasını döndü, orta yaşlı biri ona
şemsiye uzatıyordu. Evlat dedi, ne kadar dalmışın ki bak yağmur yağıyor,
farkında bile değilsin. Gel şemsiyenin altına da ıslanma hadi. Gerçekten de
yağmurun başladığını fark etmemişti bile. Gözünden damlayan yaş yağmur
damlaları ile birleşerek yere düştü. Yere düşmesi ile de sanki içinde bir
ferahlık bir sevinç hissetti. Kendisine şemsiye uzatan adam gülerek ona
bakıyordu, bu kitaplarda adı geçen yoksa İstanbul beyefendisi olan mıydı? Hep
duymuştu, bu kelimeyi ama ne olduğunu da açıkçası bilmiyordu.
Birazdan yağmur dindi ve orta yaşlı, iyi
giyimli, güler yüzlü adam gence seslenerek, evlat hadi gel sana çay ve simit
ikram edeyim, bak yaz yağmuru bu çabuk geçti, hemen güneş açtı. Gel
şurada kapalı mekân var Fatih Caminin avlusunda, oraya geçelim dedi. Genç
cevap bile veremedi. Aslında ne iyi olurdu, sıcacık bir çay ve simit, açıkçası
acıktığını bile unutmuştu. Sadece tebessüm etti ve İstanbul beyefendisi
olarak isim verdiği adamı takip etti. O güler yüzlü adam, hemen orada satılan
iki simit ve çay aldı. Beraberce yemeye başladılar. O güler yüzlü adam,
kendiliğinden birden konuşmaya başladı.
Benim ismim Muhittin, dedi. Senin ismin ne
evlat? Genç cevap verdi, benim ismim Ayhan efendim.
Peki, Ayhan, İstiridye nedir bilir misin?
Bir deniz hayvanı efendim, öyle biliyorum ama
hiç görmedim.
-Bak evlat, istiridyelerin içindeki inci bir
servet kaynağıdır. Kabukları arasında kalan kum veya kurt gibi yabancı
maddeleri sedef salgılarıyla örterek inci meydana getirirler. İnci 2-3 yılda
meydana gelir. İnci, hiçbir zaman içine giren o maddelerden şikâyet
etmez. Hemen içinde bulunan cevheri çalıştırır. Allah CC ona bir
güzellik lütfetmiş, bir özellik ihsan etmiş. İstiridyeye sedef salgısı imkânı
vermiş. O da içine giren her yabancı maddeyi bu şekilde sarıp sarmalıyor,
kendisine onun zarar vermesini önlüyor. İşte bizim de içimizde Rabbimizin
izni ile özel birçok nimet ihsan edilmiş, özel birçok imkânlar vermiş Rabbimiz.
Akıl, zekâ, sıhhat, afiyet vb. ama en önemlisi evlat “TEVEKKÜL” . İnsanoğlu
önce tedbirlerini alır, gayret eder sonra tevekkül eder. Müminler ancak Allah’a
güvenip tevekkül ederler. Bize düşen, üzerimize düşeni yapıp,
gerisini Allah’a bırakmaktır. Gelecek olan ve bilinmeyen kader üzerine fantezi
kurmamalıyız.
Muhittin Bey, tatlı ve güzel anlatımıyla
genci adeta yağmur damlaları gibi ruhunu yıkamıştı. Sözlerini bitirdi ve yine
tebessüm ederek, gençten müsaade alarak gitti. Başka hiçbir şey demedi.
Ona söylenmesi gerekeni kısa ve öz zaten söylemişti.
Genç düşündü ve içinde bir ferahlık hissetti.
Öyle ya, okul kaydını yaptırmıştı, yurt başvurusunu da yapmıştı. Burs için
gerekli yerlere de başvurusunu yaptı. Tembel tembel oturup da gökten para
yağmasını beklemiyordu ki. Adam haklıydı, üzerine düşeni yap. Sonra tevekkül.
Tevekkül tembellik değil, tam tersi çalışmaktan tevekkül tembellikti. Hem bak,
Rabbi ona böyle nasihat edecek birini göndermişti, ne büyük bir nimetti bu.
Genç Allah’a şükrederek ayağa kalktı ve şükür namazı kılmak için Fatih Camine
girdi.
KISACA: Kuran-ı Kerim: Ali İmran 160.ayet: “Allah size
yardım ederse, sizi yenecek yoktur. Eğer sizi yardımsız bırakırsa, artık ondan
sonra size kim yardım edebilir? Müminler ancak Allah’a güvenip dayansınlar. “
Kuran-ı
Kerim: Enfal Suresi 2.ayet: “ Gerçek müminler ancak o müminlerdir ki,
Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir, âyetleri okunduğu zaman imanlarını
arttırır. Ve bunlar yalnızca Rablerine tevekkül ederler.”