İsyanınızı ve ıstırabınızı dindirmek için şiir okuyun
Çarşıda pazarda iktisadî yangın mı var? Pahalılıktan gına mı geldiniz? Birilerinin hep zengin, birilerinin hep fakir olduğuna öfkelenip nârâ mı atacaksınız? Hiç birini yapmayın. Vakarlı insana yakışmaz isyan etmek. Öfkenizin geçmesi için şiir okuyun. Şiir en dokunaklı isyanı ve öfkeyi rezil olmadan, vakarı kaybetmeden ifade eden bir tarzdır ve sizi teskin edecektir.
Böyle bir
zamanda türlü zorluklar karşısında itidale mi ihtiyacınız var? Kalbinizi ârif
ve âlim bir şahsiyete açmak mı istiyorsunuz? İsmail Göktürk’ ün “Nefes”
adlı şiirini okuyun. Öfkeniz geçer, nefesiniz açılır, gönlünüz inşirah bulur:
“-Ali
Yurtgezen Hocama hürmetle- ‘Merhamet et hâlime, her şeye agâhım Ali / Var mı
senden başka söyle / ilticâgâhım Ali’ (Neyzen Tevfik) / Ehli hâl değilim, esrârı
kapalı semânın / Esmâya muhatap âdem olamadım Ali / Pür kusurum hem pişman,
şâkisiyim daru’l emânın / Dünyaya yüzüstü düşmüşüm, doğrulamadım Ali / Bunca
yıl kapındayım, yine ağyârım Ali / Nâçârım, eşiğinden geçmedi âhu zârım Ali /
Rind-i Kerbelâ iken dilencisiyim dergâhının / Ahvâli arza ne hâcet, müşkilim
sana âyandır / Meczûbuyum, hayrânıyım ilm-i ledün mâhının / Ahâlî ta’n eylemiş,
hâlim ehl-i irfâna tuğyandır / Kuşatılmış sadrım, hem zebûnum, dermânım Ali /
Nedâmetten melâmete kalbet fermânım Ali / Mâsivâ pazarında rüsvâyım, gönül
âyinem kırıldı / Azatsız köleni gör, kaç efendiye satılmışım Ali / Unuttum
erkânı, sıdk u sıfatım özümden ayrıldı / Yüzgeri etmeden sor, kaç kapıdan
atılmışım Ali / İkrârımdan hezâran dönmüşüm, arsızım Ali / Aramam senden gayrı
melce’, umarsızım Ali”
Dünya
meşakkatinden kalbiniz mi yaralı? Acınız dinmiyor mu? İnancınızda eksilme mi
var? Vesvese ve vehim içinizi mi kemiriyor? Modernler gibi “kaderimin bir
oyunu” deyip kötü duygulara kapılmayın. Hasan
Ejderha’nın “Seni Yaşamadan Olmaz” adlı
şiirini okuyun, şifa bulursunuz. Vesvese ve vehminiz geçer: “Seni yaşamadan /
Ne ekinler göverir / Ne de koyverir söğüt yeşilini / Bülbül çıkamaz sabaha
uyumadan / Seni yaşamadan olmaz can / Bereketsiz olur harman / Sevinemez babam
/ Yenilenemez urbam / Seni yaşamadan... / Olmaz seni yaşamadan / Yitik
güzellikler bulunmaz / Nohut tarlada kalır yolunmaz / Yayık yayılmaz / Gelin
olunmaz / Olmaz, olmaz / Seni yaşamadan / Ali birden ikiye geçemezdi / Her yıl
bire-beş gelen hasat / Bakarsın bu yıl gelmezdi / Seni yaşamadan / Belki
gülmesini bilmezdi bebekler / Somurtkan olurdu bütün beşer / Çirkin olurdu
belki de güzel olacaklar / Yapa-yalnız kalırdı belki de eşler / Seni yaşamadan”
Kendinizi
rûhen pörsümüş, fikir damarlarınız kurumuş mu hissediyorsunuz? Müktesebatınız
olan şahsiyetinize yeniden kavuşmak ve cezbeli hâle gelmek mi istiyorsunuz? Memduh Atalay’ın “Tütün ve Çay” şirini okuyun: “Aşk şiiri yazamazdı Hasan Hüseyin /
Çünkü aşk şiirden önce gelirdi / Ben adını ağaca yazdığım günden beri / Bir
ileri iki geri ama sen hep şiirden içerisin / Adam aldırma demeden tam
ortasında savaşın / Cihadın derdik eskiden eskimeyen davalar zamanında / Şimdi
yedeğindeyiz karşı çıktığımız das kapital davasının / Ve savaşımızın tam
ortasında das kapital / Şiirini de yazarız aşkın resmini de çekeriz gözyaşının
/ Gel merhamet rozeti satın alalım kadın uğultulu bir kermesten / Üzerinde az
fikir de olsun eskiyi hatırlatan / Dergilerde adımız protokolde yerimiz
sağlamlaşsın / Eskinin anısına / Severken de çocuktuk kavgada muzafferken de /
Ağladık hep emellerin boş kalan avuçlarına / Bizi bulutsu gözlerimizden tanıdı
tarihin tüm Hüseyinleri / Namlular bizi gösterdiğinde aynı sesin yankısı /
Bıçaklar keskinleştiğinde bizdik yine Allah’ın aslanı / Ali’den gelen bir damarımız
var ki hep dimdik korkusuz / Ölümü güzelleştirdik ve ismimiz yaşadı çocuklarda
/ Adam gibi ölmesini bildik şükür / Kâra tahvil etmeden / Şimdi aşktan ayrı
görünen yüzümüzü çok katlı bir muska gibi / Ağaran saçlarımız örtüyor hal ehli
bilir / Tütün gibi sarıp yaktık dünyayı / Çay gibi ikram ettik tüm dünyalıkları
/ Neyimiz var boş bardak ve bir içimlik tütünden başka / Belli yerimizi
yadırgadık bizi yadırgadı tüm kartviziti olanlar / Biz bir gölge gibi geçtik /
vicdanlarınızın ve eşyalarınızın arasından / Ve dünyayı bir katır gibi tutup
yularından / Dünyalıkları dünyaya sığmayanlara / Musalla kardeşlerine ve iz
süren avcılara / bıraktık!”
Yurt ve
barınak arayan mültecilere kıyılarını kapatan merhametsiz devletlere, vicdanı
ve kalbi yok insanlara kızıp öfke krizleri geliyorsa, “antideprasyon”
kullanmanıza gerek yok. Mehmet Narlı’nın
“Aylan” şiiri sizi teselli
edecektir: “Suyun merhametine dalarak / çekilmiş buraya kadar bu küçük oğlan
/ son bir duaya durmuş / morarmış bedeniyle / kalmamış çünkü yurdunda /
kalmamış ölünecek kimsesi bile / bu çocuğun gövdesinden uçanı gördünüz mü? / hurma
ebabil ve nuh uçtu gördünüz mü? / evlerinden çıkarılan anneler uçtu / hiçbir
renk kendisi olmayacak bundan sonra / hiçbir baba tam baba hiçbir devlet tam
devlet / hiçbir solcu tam solcu hiçbir sağcı tam sağcı / hiçbir Müslüman tam
Müslüman olmayacak bundan sonra.”
Modernizmin
azdırdığı şemaet zamanlarında gözyaşlarınız mı kurudu mu? Ağlamanın ulvî tadını
mı unuttunuz? Yasin Mortaş’ın “Ozan Sazlığı” adlı şiirini okuyun.
Felah bulursunuz?: “İnsan notasız da ağlayabilir / tezene/ yanağına akan ateşin
kiraz çığlıdır / kalbinde tel tel yangın başlatabilir/ insan notasız da
ağlayabilir / tel ve ezgi kuşları dilime kondu / vezin yıldızı titredi /
dokununca kalbime / yağmur hasadı yapanlar türkü söyleyebilir / sazın /
göğünden bir dağ çıkarırlar / teli yâr dilidir dilimde kaynar bir dağ / dağ
yankısıyla ağlayan ağlayabilir / kalbinden yorgun bir âşık çıkarırlar / kar
ozandır / döne döne beyazlar bırakır saçlara / ve bülbül kanatlarına / dut
ağacı yaşlı yamaçlarda ağıt ezberletebilir / bir söz taşı ağlatabilir / akşam kasnağında
sıkışmış bulut / yağacak göz arıyor / dil gözyaşı akıtabilir türkü söyleyene/
türkü türküyü ağlatabilir”
Dünyaya
kahırlı iseniz, dünyaya eyvallah etmekten gına gelmişseniz, dünyasına doymayan
“gök ekini gibi biçilen” çocukların ve insanların acısı yüreğinizi yakıp
kavuruyorsa, içinizdeki ateşi serinletmek istiyorsanız, Enver Çapar’ın “İnsana dar
zâlime kâr dünya” adlı şiirini okuyun: “Bu insanlık daha kaç kez ölecek /
Çocuklar yine cennette dirilecek / Söz mü kaldı, dünya karardı / Çaresizlik
sona vardı / Yaşamayan da yaşlanıyor / Yaşına doymayan da / Dünyanın yalanı
bitmez / Boğazı düğümlü, uzun yol yorgunu / Damlalarla çizilmiş
coğrafyamın sınırı / Sessiz kalan unutsun çocukluğun yüzünü / Yüreği dağdan
büyük, insana vuruldu bu yük / Korkuya yenilmedik, terk edildik eridik / Dünya
tozuna bulaşmadan, cennete uzanan / Bulut olup yükselen minik minik
bedenler / İnsancıl dünyada insanlık aramak boşuna / İnsan vardır
sadece / O da ikiye ayrılır, dünya ve ahiret gibi / Müminler ve münkirler
/ Yaşayıp gidiyoruz, ölüp gidenler gibi…”
“Kriz” zamanlarında nefsi galebe çalan, kanaat
etmeyen, “öldük, mahvolduk” diyen insanlara mı kızıyorsunuz? Böyle zamanlarda
kanaatkâr, mütevekkil ve gönlü mutmain bir insan mı arıyorsunuz?Fazlı Bayram’ın “Babamın teknesi” adlı
şiirini okuyun. Hemen rahatlarsınız:“İpek
gömlek giymezdi babam / bilirdi haramdı / sabah seccadelerinin yorgun
bekçisiydi / rızkımızı helâl sağardı geceden / hamuru döverdi vakit girmeden /
namaz sonrası yakardı ocağımızı / bilirdik hamurumuz yoğrulmuş / bilirdik
babamız yorulmuş / lokma lokma dökerdi hüznünü / kızgın yağın içine türküler
eşliğinde / ‘zülüf dökülmüş yüze aman’ / bir yangın yeriydi babamın yüreği /
marifetli ellerinden dökülen lokmalar / tekkede pişer ve olgunlaşır / sonra
şerbete kavuşurdu / şerbet kevser tadında / şerbet cennetten bir ırmak /
kahvaltı sırası babamın şimdi / biz okul çantası sırtta / harçlıklar cepte güle
oynaya / her şeyimiz tas tamam çıkarken evden / babam hüznüyle kalırdı sofrada
/ sonra çarşı Pazar / benim babam helâl ekmek savaşçısı / yatsı okunurken
eşikte görünen kahraman”
Modern ve kibirli şehirlerde kalbinize inkıraz gelmişse ve gönlünüzün karardığını hissediyorsanız, türkülerin söylendiği bir köyü yurt edinin ve gönül türkülerimizin dostluğunu anlatan Ali İhsan Kekeç’in “Türküler” şiirini okuyun: “Gezinir bağında oymağın elin / Açar has bahçenin gülü türküler / Gurbete vurunca yolu yiğidin / Dile gelir gözü sulu türküler /Yayla yamacından dağın kışından / Bir garibin gözündeki yaşından / Doğar şu karşıki pınarbaşından / Şu deli çayların seli türküler / Biz Tümken yurdunda yiğit beyleriz /Türkü ile uyanır türkü söyleriz / Türkülerle coşar düğün eyleriz / Gönül gözümüzün dili türküler / Yavruyu yitirdim oba virane / Muştuluk vereyim onu görene / Yoldaş olur biner kara trene / Gider gurbet elin yolu türküler” (ilbeyali@hotmail.com)