24 May 2016

İyi de dokunulmazlık meselesini akıllara kim düşürdü?

Aylardır memleketi meşgul eden dokunulmazlıklar konusunda ilk adım geçen hafta atıldı ve haklarında fezleke hazırlanmış tüm milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına ilişkin anayasa değişikliği teklifi TBMM Genel Kurulu'nda 376 oyla kabul edildi.

Dokunulmazlıklar konusundaki tavrı net olan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, oyların 330-367 arasında çıkması halinde teklifi referanduma götürmek gibi bir yetkisi vardı ama bu sonuçla gayri bir referanduma ihtiyaç yok.

Artık Anayasa değişikliği paketi Cumhurbaşkanı'nın onayından geçecek ve ardından yürürlüğe girecek. Böylece haklarında fezleke bulunan milletvekillerinin dokunulmazlıkları da kalkmış olacak ve yargı önüne çıkacaklar.

Bu gelişmelerden sonra özellikle HDP adına insan ‘nereden nereye' demeden edemiyor.

Öyle ya kamuoyunu epey zamandır meşgul eden dokunulmazlık konusu, HDP'nin kendisini, PKK'nın terör eylemlerini yeniden başlatması karşısında şahsiyetli bir sivil siyasi hareket olarak konumlandıramamasından ötürü geldi gündeme.

Aylardır Kandil'in önderliğinde ve FETÖ'nün desteğinde ülkenin güneydoğusunda tezgâhlanan hendek ve barikat rezaletinin vahameti orta yerdeyken HDP'li vekillerin ‘kör kör parmağım gözüne' pervasızlığıyla sergiledikleri tavırların ve kullandıkları dilin vekillikle ilişkisini kurabilmek hiç kolay değildi çünkü.

Onca zamandır HDP cephesinden gelen yaralayıcı sözlerden, çapaçul desteklerden, sinir bozucu tavırlardan hangi birinin çifte standartlıktan uzak, ilkesel bir siyasi duruşun yerleşmesi için çabalayan yürekler için savunulur yanı var?

6-7 Ekim 2014 yılında partilileri sokaklara döküp onlarca insanın canavarca öldürülmesinin mi?

Aldığı sivil siyaset yetkisini kolayca dağın ölü sever baronlarının emrine sunup örgütün ‘özyönetim' safsatasıyla barikatlara sürdüğü Kürt gençlerine daha fazla ölüm için şahsi araçlarla silah taşınması mı?

Bombalı saldırılarla onlarca masum insanın ölümüne sebep olan canlı bombaları kutsayıp, taziyelerine katılmak mı?

Kendilerine oy veren insanların yaşam standartlarını yükseltecek bir siyaseti sürdürmek yerine Kandil'in borazanlığına soyunup;

‘PKK'nın öyle bir gücü var ki, sizi tükürüğüyle boğar…'

‘Biz sırtımızı YPJ'ye YPG'ye ve PYD'ye yaslıyoruz…'

‘Hendeklere faşizmin bayrağını gömüp özgürlük bayrağını asacağız…' türü şiddeti ve silahı yücelten boydan büyük laflar etmek mi?

Türkiyelileşme iddiasıyla ortaya çıkıp, 6 milyon vatandaşın oyunu alabilen bir partinin, muhrik ve ıstıraplı bir hal alan terör olgusuna karşı kabul edilmesi zor bir politik ve insani duruş sergilemesi vicdanları rahatsız ederken dokunulmazlık zırhının akıllara bir çözüm olarak gelmemesi mümkün olabilir miydi?

HDP, Haziran seçimlerinden sonra Devrimci Halk Savaşı başlattığını ilan eden PKK'nın kanlı eylemlerinin kimliksiz ve kullanılabilir soytarısı olmaktan ötürü en başta kendisine büyük umutlar bağlayan Kürt Halkına ihanet etti.

Seçim sonrası yakaladığı siyasi başarısını ne idüğü belli olmayan ‘özyönetim' isterileri için demokrasilerde kabulü imkânsız ne kadar kanlı yöntem varsa kullanan silahlı bir örgütün iki dudağı arasına hapsedip, oynanan kirli oyunların sivil siyasi mücadeleye ne büyük kayıplar verdiğini adeta es geçti.

Sonuç ortada…

Binlerce Kürt genci hendek ve barikatların dibinde 30 yılda ölen on binlerce gencin sayısına çaresizce ilave olurken, hiç yaşanmadığı kadar büyük sayılarda asker, polis, korucu kaybedildi… Yüz binlerce insan evlerinden, barklarından edildi… Evler, dükkânlar,  okullar, camiler yakılıp, yıkıldı… Şehirlerin tarihi ve doğal dokusu onulmaz yaralar aldı, harap edildi...

Peki, bunca felaketin yaşanmasının ardından bir ders almış görünüyor mu HDP?

Her türden ülke kaynağını daha etkin ve verimli kullanarak insanlarımızın refah ve huzurunun artırılması adına yakalanan politik fırsatların arsızca heder edilmesine dair yüreğinin yandığını gösteriyor mu?

Ya da AK Parti öncesine kadar Kürt halkının ceberut devlet uygulamaları altında yıllardır çektiği sıkıntıyı, cefayı, acıyı bilen bizler, Kürt ve Türk halkları için ele geçen tarihi imkânların pervasızca harcanmasına üzülürken HDP ne düşünüyor?

Hani şapkayı önüne koyup nerede hata yaptık diye bir öz-eleştiri yapıyor mu? Yapılan onca vahametli arsızlık adına canı gönülden özür diliyor mu? ‘Biz yaptık siz yapmayın, korkaklığımıza, cehaletimize, şımarıklımıza verin' diye canları yanan insanlardan aman diliyorlar mı?

Nerede…

Oylamanın ardından, kararın kendileri için meşruiyeti olmadığını ifade edip ‘Toplumsal muhalefet bundan sonra iradesini daha güçlü, daha etkili ortaya koyması gerekir' türü albenili lafların kof kabadayılığına devam edeceklerini söylüyorlar hala.

Bir ülkenin yaşama, ifade, örgütlenme ve siyaset yapma özgürlüklerini tarumar eden haysiyetsiz bir işbirliğinin, siyasete sızan kirli maşası olduklarına aldırmadıkları gibi dokunulmazlık meselesini akıllara kendilerinin düşürdüğünü dahi kabul edemiyorlar.

Yazık…